
Hatuniye Mescidi ve Kütük Minare
Konya tarihinde önemli bir yapı olan Hatuniye Cami ve Kütük minare Selçuklu döneminden günümüze kadar gelmiş önemli eserler arasındadır.
Özellikle Kütük minare yapıldığı 1200’lü yıllardan bu güne kadar ulaşmıştır. Cami bir çok defa yıkımı gerçekleşmiş, aslı var olan caminin yerine tarihi olmayan bir yapı yapılmıştır. Şimdi caminin tarihi, Kütük Minare ve Minarenin dibinde yatan Mahmut Kızı Raziye Hatun’u anlatalım. Hatuniye cami bugün Konya’nın Şems-i Tebrizi Mahallesi Hatuniye Sokağın içindedir. Kütük Minare’nin dibinde yatan mezarda Selçuklu Hanedanından Ahmet El Arsi’nin Kızı Devlet Hatun olduğu belirtilir. Asıl adı Raziyedir. Eskiden Güdük Minarenin içinde yer aldığı bahçelik alanda mescit, han, medrese, imaret ve türbeden olaşan bir külliye bulunmaktaydı. Cami 1958 yılında yeniden yapılarak hizmete sunulmuştur. Bahçesi içinde şadırvanı gasilhane vardır. Yeni yapının hiçbir tarihi bir değeri yoktur. Güdük minare ismiyle şöhret bulan minare ise tarihi değere sahiptir. Mabedin kuzey ve doğu tarafına sonradan yapılan kerpiç duvarlı ve kara örtülü medrese odaları şimdi tamamen yıkılmış ve yeri arsa haline gelmiştir. Mescid de tamamen kerpiçten yapılmış ve üstü ağaçla örtülmüştür. Sağına, soluna ve kıble tarafına birer penceresi vardır. 1873 tarihinde Konya Ticaret Mahkemesi Reisi Hacı Mehmed Efendi tarafından yaptırılmıştır. Vakfiyesine göre burası daha evvel arsa halinde imiş. Bu kara yapının arkasında ve kuzey batı köşesinde dolgun endamı ile gözleri ve gönülleri avlayan bir minare yükselmektedir. Bu minare; mimari, tezyini, sanat ve çinicilik bakımından devrinin bütün karakteristik vasıflarını bize kadar getirmiştir.
KÜTÜK MİNARE
Konya'da Selçuk devrine ait bundan daha eski bazı yapılar, yapı parçaları minber ve saire vardı. Fakat bundan daha eski bir Selçuk minaresi yoktur. Bu itibarla tombulluğu ve kısalığı yüzünden Kütük Minare şöhretini de taşıyan âbidemiz eşsizdir. Bir kılıf içinde saklanmaya değer. Asırların tahribine ve ihmaline rağmen minare, asaletinden pek az bir şey kaybetmiştir. Minarenin alt kısmı küpüne kadar taşla, üstü tuğla ile yapılmıştır. Şerefe altına kadar sekiz yüzlü, şerefeden külaha kadar da yuvarlaktır. Mimar yüzlerden ve yüzlerin keskin köşelerinden şerefe yuvarlağına geçerken büyük bir hüner göstermiştir. Burada dişi ve erkek istalaktitler büyük bir maharetle yapılmış ve yüzlerine, yanlarına, intikal noktalarına renkli çinilerle, mozaiklerle hendesenin en zor şekilleri bir fırçadan çıkmış gibi işlenmiştir. Sanatkâr her istalaktit yaprağında başka bir süs kullanmak sureti ile yeknesaklığın verebileceği sıkıntıyı önlemiştir, iki çinili ve mozaikli kuşak şerefeyi altından bir kurdele gibi sarmıştır. Bu kuşaklardan birisi mozaiklerle, birisi de mühr-i Süleyman şeklinde köşeli yıldızlarla süslenmiştir. İstalaktit süslerinde beş suali yıldızlarla mavi ve siyah çiniler kullanılmıştır. Bir yıldızın yarısı mavi, yarısı siyah mozaikle işlenmiştir. Şerefeden külah altına kadar minare bedenine dört köşeli ve yıldız şekilli mavi çiniler serpilmiştir. Şerefe korkuluğu sâdedir. Minarenin mescit damına açılan penceresinden ve başka yerlerindeki eklenti ve tırnaklardan öğreniyoruz ki önünde kemerli ve kubbeli bir yapı varmış. Minarenin külahı tenekeden yapılmıştır. Minarenin eskiden iki, hattâ üç şerefeli olduğu hakkında bazı rivayetleri vardır. Bu minareden daha yaşlı olduğu anlaşılan eski Şerafeddin Camii Minaresi'nin de üç şerefeli olduğunu ve çinilerinin bozulmaması için kötü havalarda çinili kısımlarının kılıflandığı söylenmektedir.
Minarenin kalın ve oturaklı oluşu, yaptıranın da Selçuk hükümdar ailesine hürmeten yapıldığı söylenmektedir. Kanuni devrinin adamlarından Matrakçı Nasuh da kitabında Konya'nın genel görünüşünü gösterirken şehirde iki çifte şerefeli minare göstermektedir. Bunlardan birisinin bu Hatuniye Minaresi olduğu sanılmaktadır. Yüz sene kadar önce Konya'ya gelen Ressam Hüsni Yusuf Bey bu minarenin bir resmini yapmış ve bu resimde minarenin iki şerefeli olduğu görülmektedir, ikinci şerefesinden yukarısı yıkılmıştır. Sonraki bir depremde ikinci şerefe, birinci şerefenin biraz üstüne kadar yıkılmıştır.
RAZİYE HATUN KİMDİR
İbrahim Hakkı Konyalı’nın Konya Tarihi kitabından alınan bilgeler şu şekildedir: “Raziye Devlet Hatun Anadolu Selçukluları döneminde XIII. asırda Konya’da yaşamış bir sultan hanımdır Danişmendoğullarından Yağıbasan oğlu Sinanüddin Yusuf’un oğlu Muzafferüddin Mahmut Bey’in kızıdır. Muhtemelen I.İzzeddin Keykavus’un hanımıdır. Bedreddin Biremoni’nin de kız kardeşidir. Biremoni Malatya Sancağına bağlı Kahta kazasının bir köyüdür. Bu köy Danişmendoğulları zamanında başşehir idi. Raziye Devlet Hatun ve babasının da bu Biremoni ailesinden geldiğini mescit ve kervansaray adına vakfettiği vakfiyelerden ve kervansaray’ın kitabesinden öğreniyoruz. Türk tarih ve geleneğine göre birçok vesika, kitabe ve vakfiyelerde hükümdar ailelerinden olan hanımlardan Devlet Hatun diyerek bahsedilmektedir. Muzafferüd-din Mahmut kızı olan Devlet Hatun’un asıl adının ise Raziye olduğu kesindir. Konyalı, I .Gıyaseddin Keyhüsrev’in hasekilerinden olduğunu tahmin ediyor. I. İzzeddin Keykavus’un eşi olduğuna dair de görüşler vardır. 1223 yılında vefat edip, Konya’da yaptırdığı medrese ve mescidin yanındaki türbeye defnedilmiştir. Bu Raziye Hatun diye atfedilen mezarın üstü açıktır ve üzerinde türbe bulunmamaktadır. İsmin Raziye olduğunu ve Biremoni ailesine mensup olduğunu Konya’daki mescidin vakfiyesinden ve Kadınhanı’ndaki kervansarayın kitabesinden anlıyoruz. Raziye Devlet Hatun H.620 (1223) yılında öldüğü zaman Konya’da yaptırdığı caminin bahçesine defnedilmiştir.
Kardeşi Bedreddin Biremoni tarafından bu camiye bir minare yaptırılmış olup, bundan sonra bu cami Kütük(Güdük) Minare (Hatuniye Camii) diye de anılmaktadır” Servet R. Çolak – Memleket