Han Duvarlarında müzikalite II

Han Duvarlarında yankılanan müzikalite II

 

Tanzimat’ın ilk kuşağı –İbrahim Şinasi Efendi ve Namık Kemal başta olmak üzere- Divan Edebiyatı’nın sanatlı ve bol imajlı üslubuna tepkili oldukları halde bu kalıbın dışına da çıkamamışlardı. Ancak Divan Edebiyatı’na getirdikleri yenilik eski kalıplar içerisinde seküler söylemlerden ibaret kaldı. Şekilde yeniliği başlatan ise ikinci kuşak yani Hamidlerin Ekremlerin kuşağıdır. Yeni Türk Edebiyatı’nda şiirde musikiden tam anlamıyla bahsedilen dönem ise Servet-i Fünûn Edebiyatı dönemidir.

Aslında Divan Edebiyatı’ndan günümüze şiirde aliterasyon(müzikalite) vardı. Ancak bunlardan poetik olarak bahseden yeni edebiyatçılarımızdı. Halk edebiyatı ürünlerinde ise sesteki ahenk genelde şiir sonlarındaki, zengin, tam ve yarım kafiyelerle sağlanıyordu.

Ancak Cumhuriyet döneminde Anadolu’ya daha büyük bir ilgi ile yaklaşan şairlerimiz “Memleket Edebiyatı” adı verilen bir edebi oluşumu(akım demek ne derece doğru olur bilemiyorum.) meydana getirdiler. Bu şairler Anadolu’yu ve Anadolu insanını yine onun dili ile ve Anadolu halk şairlerinin kullandığı vezinle anlatmaya çalıştılar. Ancak onların şiirdeki bu teşebbüsleri, kendilerinden önce Türkçülük ve Turancılık İdeali ile bu işe yaklaşan ve halk edebiyatı nazım şekillerini bu ideolojinin emrine veren özde şiir ve şairlikle hiçbir ilgisi olmayan ideolog ve sosyolog Ziya Gökalp’inki gibi sığ ve taklidi bir üslup olmaktan daha ileriye gidebilmişti. Çünkü kullanıla kullanıla pörsümüş, eğitimsiz birkaç müteşairin elinde ucuz aşk söylemlerine araç olmaktan öteye geçememiş sonra da ideolojinin elinde oyuncak olma makamına düşmüş halk şiiri Faruk Nafiz Çamlıbel gibi şairlerimiz sayesinde realizm gibi bir yenilikle buluşmuş, tasvir ve modern tahkiye üslubu ile zenginleşmiştir. O özellikle bu şiiri, “Han Duvarları” şiiri ile hece vezniyle yazılan şiiri didaktizmin ve ideolojinin elinden kurtarmış ve şiirine estetik bir mahiyet vermiştir. Bu yüzden hece vezniyle yazılmış olmasına rağmen “Han Duvarları” alelade bir halk şiiri olmaktan daha değerlidir.

Şiirde karların anlatıldığı kısımdaki şu aliterasyona dikkat etmenizde fayda mülahaza ediyorum:

 “Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla   

 Savrulmaya başladı karlar etrafımızda”

Biz bu karları ve onların yağışını müzikal bir şekilde hatırlatan bu üslubu bir başka şiirden hatırlıyoruz. Evet, Cenab Şehâbeddin’in “Elhân-ıŞitâ”sından bahsediyorum. Zira onun şiirinde de bu “l” ve “â” sesleri hakkında Prof. Dr. Mehmet Kaplan bizim bu şiirdeki tesbpitlerimize benzer şeyler söylemektedir.“Şiirde adeta “lâ” sesini veren kelime kardır. Seçilen kaifiyelerden büyük bir kısmı ona uyuyor:’Arar, ağlar, kuşlar, yuvalar, kovalar, uçarlar’”(Kaplan, 2004; 103)

Toparlayacak olursak  Faruk Nafiz bu şiiri ile sadece hece veznini güzel bir şekilde kullanmaktan öte ona Servet-i Fünûn’dan bugüne Edebiyat’ımızın önemli kazanımlarını da ilave etmiş ve onu kuru hamasetin, içi boş söylemlerin ve tekerlemelerin oyuncağı olmaktan kurtarmış, Yunus Emre’lerin,  devrinde olduğu gibi bulunduğu çağda hak ettiği yeri ona yeniden kazandırmaya çalışmıştır.

KAYNAKÇA

Prof. Dr. Mehmet Kaplan, “Şiir Tahlilleri I”, Dergâh Yayınları, Ağustos 2004(19. basım), İstanbul

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum