Serpil Yalçınkaya

Serpil Yalçınkaya

Gündüz Hayalimde Gece Düşümde

Gazetemiz, Seyit  Küçükbezirci’nin, 32 yıldır yayınlanan ve bir pazartesi klasiği haline gelen, yazılarını “Memleket Şehir Kitapları Dizisi” adı altında yayımlamaya başladı. Çok da iyi oldu. Neden mi? Geçmişle günümüz arasında köprü kurmanın gittikçe zorlaştığı, “teknoloji çağı” denilen  şu zamanda, geçmiş zamanın her şeyine, daha bir özlem duyar hale geliyoruz. Hele ki, yaşını başını almış benim gibi insanların zihni, geçmişin kırıntılarında dolandıkça, biraz daha rahat nefes alabilir hale geliyor.

           58’li yıllarda yazarlık hayatına başlamış olan Seyit Küçükbezirci, “Konya Sevdalısı” olarak tanınıyor. Genç yaşından itibaren, “Konya halkı”nın kültürü üzerine uzun araştırmalar yapıyor.Yerel kültürü, ulusal kültürün zenginlik çeşnileri olarak tanımlarken; kültürün, aslında canlı bir varlık olduğunu, binlerce yılda, o ulusu vücuda getiren insanların katkılarıyla, gelişeceğini, zenginleşeceğini ve de en önemlisi, yaşamını sürdüreceğini; farklı ulus kültürlerinin, Anadolu kültüründe bırakılan boşlukları hızla doldurarak “hakim kültür” haline geldiğini pek çok yazısında ifade ediyor.

           Gelelim, kitap haline getirilmiş, bu haftalık yazılardan neler öğrenebileceğimize. Gündüz Hayalimde Gece Düşümde 90 ayrı yazıdan oluşuyor. Kendi adıma çok şey öğrendiğimi ifade etmeliyim. Eğlenerek, bilgilenebildiğim az sayıdaki kitaplardan biri de bu oldu demeliyim.

Gündüz Hayalimde Gece Düşümde, konuları açısından oldukça geniş bir yelpazeyi içeriyor. Bu, benim gibi çabuk dikkati dağılan, edebi betimlemelerden ve ayrıntılı hatırat ile biyografilerden hoşlanmayan biri için oldukça iyi. Bir önceki yazıda Konya’nın daha doğrusu  eski Konya’nın güneyik, acı marul, gök soğan, top yumurta yeme(k) kültüründen, bahar aylarının gelmesiyle birlikte turfanda sebze ve meyvelerin, o yıl ilk kez ağza alınırken “şifa niyetine” denilerek lezzetlenilmesinden bahsedilirken; bir sonraki yazıda şehrin tiyatro, sinema gibi kültürel faaliyetlerinin yanı sıra, ticari ve siyasi gelişmeleri yer alabiliyor, Sultan Kılıçaslan’dan Alaaddin Keykubat’a kadar pek çok Selçuklu Sultanını hayırla anmanız gerektiğini düşünürken  bulabiliyorsunuz kendinizi….

           Bakalım sırada hangi yazı var derken, en nitelikli Türk şairlerinden biri olan, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, bizim şehrimizin ve sokaklarımızın çocuğu olduğunu ya da Gazi Mustafa Kemal’e, ‘”Atatürk” soyadını teklif edenin de bir Konyalı olduğunu öğreniveriyorsunuz…

           Benim en çok ilgimi çeken yazıların başında;

     -Muhsin Ertuğrul ile Reşat Nuri Güntekin’in, “Memleket Tiyatroları” çalışmaları, Konyamızın da bu konuda önde gelen ilk şehir olması,

     -‘Lawrence’nin hocası, Irak’ın taçsız kraliçesi’ denilen, Gertrude Bell’in  hikayesi,

     - Konya’da 9 Kasımda başlayıp, 5 Mayısta biten, 179 gün kış olduğunu anlatan, Uzak Asya’dan gelen “Halk Takvimi” diye adlandırıldığını öğrendiğim yazılar ile;

    -  İravaklı Ayranı, Kenevir Şekeri, İrişgi (ne olduğunu merak etmeniz için söylemiyorum bile),Süt Reçeli gibi bize özgün ürünleri,

    -Tavşanbaşı elması, Dimnit üzümü, Hamıdatlı eriği, Kameruddin kayısısı gibi, bu şehrin bağrında yetişen daha nice meyvelerin anlatıldığı yazılar geliyor.

Bir gönül insanı olarak, hatırnaz yazılara da yer vermiş Usta Gazeteci Seyit Küçükbezirci. İsmini daha önce duyduğum Arif Evren, Gültekin Samanoğlu, Celalettin Kişmir, Mustafa Ataman, Ali Apalı, Feyzi Halıcı, Saim Sakaoğlu, Namık Ayas ve daha pek çok Konya sevdalısı muhterem şahsiyetlerden ve Konyamıza olan hizmetlerinden bahsedilmekte….

          1950’li yıllarda, at yetiştirmenin revaçta olduğu, cirit müsabakalarının yapıldığı, bunun yanı sıra Konya’nın bir bağ şehri, üzüm yurdu olduğunu, mevsiminde yapılan şıra kokusunun her bir tarafa yayıldığını duymak, onlarca kuş cinsinin memleketimizi yurt edindiğini ve rengarenk güllerin yetiştirilip, reçellerinin, gülbeşekerlerin yapıldığını öğrenmek, ne kadar mutlu etti beni bilemezsiniz…

          Konyamızda, meğer ne kadar farklı çarşılar, ticaret merkezleri varmış, Dellal Pazarı, Attarlar Çarşısı, At Pazarı, Kebapçılar Çarşısı…Nasıldı acaba? O zamanda, insanımızın yaşam tarzı, çarşılar, dükkanlar, pazarlar…Seyit Küçükbezirci, bu kadar çok ayrıntıyı hatırlayıp, yerleri, mekanları, sokak ve caddeleri, isim isim nasıl söyleyebiliyor derken, hemen bir yazı çıkıveriyor karşıma ve anlatıyor yazarımız, “yaşlanınca insan, yakın geçmişi, çocukluk, gençlik, en ince ayrıntılarına kadar, gün gün, ay ay hatırlıyor. Her yaşlı, günün ansızın gelen bir saatinde, kırk/elli yıl öncenin yaşantısını -otuz iki kısım/tekmili birden- film seyreder gibi zihninde canlanıyor.” şeklinde cevaplıyor.

         “ İnsanlar hastalanır da, toplum hastalanmaz mı? İnsanlar yolunu şaşırır da, toplum şaşırmaz mı?” diye sorup, günümüz toplumunun genel sorunlarına da ışık tutmaya çalışıyor. Kültür emperyalizminin, özellikle de, dil tahribatının can alıcı noktalarından bahsetmeyi de unutmuyor. Konya Folklorunun, masalları, ninnileri, türküleri, inanışları, yemekleri, gelenek ve görenekleriyle asla ihmal edilmemesi, yıkılıp da içi boşaltılan bir medeniyet hali arz etmemesi için, kalemiyle yol gösteriyor. Bu noktada, özellikle Konyalı kadınların,  emeklerinin yadsınamaz olduğunu pek çok yazısında vurguluyor.

         Yıllarını Konya’ya ve Konya’yı araştırmaya vermiş olan Seyit Küçükbezirci, halen buna devam ediyor. Araştırmanın önemini de;

                “Bir hüyüğü kazan, buldukları karşısında şaşkınlığa düşen bir arkeolog gibiyim” diye ifade buyuruyor. Bu araştırmaları sırasında öyle yerlerde geziyor ki, Bu çalışmanın, onu nasıl bir değişime soktuğunu,“Bazen horozdan korkan Seyit, bir an sonra aslan avlamaya çıkıyordu.”  diyerek anlatıyor. Geçmişine sık sık yaptığı gezintilerinde yukarıdaki halinden örnekler vererek, o günkü şevkini, hırslarını, ideallerini de bugünün  okuyucusuna yansıtmayı başarıyor. Ahmet Haşim’in, “Ağır ağır çıktım bu merdivenleri/Eteklerimde güneş rengi bir yığın yaprak; ama ağlayarak değil, gülerek semaya bakarak…’’ mısralarını okuyucusuna aktarırken, aslında kendi hikayesini anlatıyor.

           Son olarak, gerçek ölümün, gönüllerde ölünce gerçekleşeceğine iman etmiş olan Seyit Küçükbezirci’ye, bizlere bıraktığı bu ebedi mirası olan yazılarından dolayı  teşekkür ediyor ve gazetemizi bu güzel çalışmasından dolayı tebrik ediyorum.

         Selametle, ihsanla kalınız….

 

Kitap ve Yazar Hakkında Bilgiler

image002-028.jpg

Yayın Tarihi: 2013

Yayınevi: Memleket Ofset Tesisleri

Baskı Sayısı: 1.Baskı

Sayfa Sayısı: 398

Temin Adresi:

Yazar Hakkında:

5 Nisan 1942 yılında Konya’da doğan Seyit Küçükbezirci, 1954 yılında Akif Paşa İlkokulu, 1960 yılında Konya Ticaret Lisesini okuduktan sonra 1962 yılında da Konya Kız İlköğretim Okulunu ve 1966 yılında da Selçuk Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü bitirdi.

 

Ticaret Lisesi öğrencisi iken, Edebiyat öğretmeni ünlü folklorcu yazar Cahit Öztelli’nin rehberliğinde folklor araştırmalarına başladı. İlk folklor araştırmaları tefrikası Öz Demokrat Konya Gazetesinde yayımlandı. 1961 yılında ilk kez Eğitim Yayımevi’ni kurdu. 1970 yılında Özel Selçuk Koleji’nde Türkçe Öğretmenliğine başladı. Arkadaşlarıyla birlikte Türkiye’nin ilk eğitim kooperatifini kurarak koleji devraldı. 1958 yılından bu yana da birçok gazete ve dergilerde yazarlık ve başyazarlık yapmış, sayısız esere imza atmış, belgesellere konu olmuş olan Seyit Küçükbezirci, hayatını Konya’ya gazetecilik, yazarlık, eğitimcilik ve sanayicilik sıfatlarıyla adamış ve büyük hizmetlerde bulunmuş olup, hala hizmet etmeye devam etmektedir. Konya Fikir, Sanat, Kültür Adamları Birliği ve Konya Kültür ve Turizm Derneği ve Konya Kültür ve Turizm Derneği başkanıdır. Evli ve dört çocuk babasıdır. Seyit Küçükbezirci’nin bugüne kadar yayımlanmış 17 kitabı bulunuyor.

image003-014.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.