Gönül Kazanmak...

Akıp giden hayat selinden insanoğlunun kurtarabileceği en değerli şey nedir?

- Gönül kazanmaktır… Daralan bir kul için Hızır gibi yetişmekten daha hayırlı bir iş olabilir mi? Hastalara, dertlilere ve kimsesizlere kol-kanat olmak ne büyük fazilet değil mi? Yeryüzüne ayak basan herkes mutlu bir hayat sürmek istemez mi? Gamdan, kederden, sorunlardan uzak, sağlıklı bir ömür geçirmeyi kim istemez ki? Bozkır’ımızda Ahmat dayıların, İrbehim emmilerin, Hatma ninelerin, ağabey ve cicelerin, hatta güccücük erkek veya gız gardaşlarımızın da bu sorulara yüksek sesle “evet” cevabını vereceğini biliyorum. Gerçi dünya saadetini makam-mevkide, yiyip-içip eğlenmede arayanlar da vardır. Ama gönül gözüyle bakabilenler, darda kalmışlara yardım elini uzatmaktan daha büyük bir saadet olmadığını göreceklerdir. Mutluluğun yolu gönül yapmaktan geçer.

Bozkır’daki günübirlik acılarımızın dinmesi, başkalarının derdine merhem, ağrılarına ilaç  olabilmemize bağlıdır. Gonu-komşusunun sıkıntılarına duyarsız kalmak taş gönüllü kişilerin işidir. Kalbi kırılmış, incitilip gücendirilmiş insanlarımızın gönlünü almak, onları hoşnut etmek bir bakıma kendi arzu sarayımızı inşa etmek demektir. İnsanların yaratılış gayesi Allah’a kulluk etmektir. Biz, Müslümanlar namaz, oruç, hac, zekât gibi birtakım ibadetlerle kulluk görevimizi yerine getirmeye çalışırız. Ancak şairin ifadesiyle, yerine göre kimsesiz, yardıma muhtaç bir fakirin elinden tutmak bin hac sevabına bedeldir. Nitekim Anadolu Bozkırlarının erenlerinden Yunus Emre de, kulluğun esasının gönül yapmak olduğunu söyler. Yunus Emre’ye göre, yapılan ibadetler insanı gönül kırmaktan alıkoymuyorsa, ibadetlerin birtakım mekanik hareketlerden farkı yoktur:

Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.

 

Bozkır’ın ataları “mal, canın yongasıdır” demiştir. Doğru! Mal da kazanacağız. Hayatımızı devam ettirebilmek için buna mecburuz. Hatta yerine göre Bozkırlara hizmet yolunda makam, mevki  bile önemli bir araç olabiliyor. Ama bunların hepsi gelip geçici şeylerdir.

“Mal sâhibi mülk sâhibi
Hani bunun ilk sâhibi
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan”

mısralarından anlaşılacağı gibi mal da, mülk de, makam-mevki de fanidir. Baki olan yani bizi gerek dünyada, gerekse ahirette mutlu edecek olan gönül kazanmaktır. Kısacası, hayat tarlasının tek mahsulü vardır: Öldükten sonra hayırla anılabilmek… Bunun yolu da gönül kazanmaktan geçer. Ne mutlu ömür sermayesini harap gönülleri onarmaya çalışanlara…Gün, birlik ve beraberlik zamanıdır. Gelin, el ele, yürek yüreğe vererek Bozkır’a siyaset yoluyla, bürokrasi eliyle ve ticaretleriyle katkıda bulunanlara sahip çıkalım. Onları yaptıkları minicik hatalardan dolayı ezmeyelim, ezdirmeyelim. Bozkır’ın ufku ve geleceği için ak ve aydınlık yürekli, çelik bilekli yiğitlerimize sahip çıkalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.