Gökteki ışıkların dili: Mahyalar

Gökteki ışıkların dili: Mahyalar

Ramazan geleneklerimizden biri de mahya geleneğidir. Kökeni 17. yüzyılın ilk çeyreğine kadar gidebilen mahyalar Osmanlı Devletinde Ramazan’ın sembolü olmuştur.

Dr. Aziz AYVA

Ramazan geleneklerimizden biri de mahya geleneğidir. Kökeni 17. yüzyılın ilk çeyreğine kadar gidebilen mahyalar Osmanlı Devletinde Ramazan’ın sembolü olmuştur. Konu üzerinde geniş araştırmalar yapan Süheyl ÜNVER hoca ilk mahyanın kurulmasıyla ilgili olarak “1614’te, Fatih Camii müezzinlerinden Hattat Hafız Ahmet’in iki minare arasında sanatkârane bir yazı hazırlayarak, genç padişah I. Sultan Ahmet’e hediye ettiğini” söyler. Padişah çok beğendiği bu uygulamayı bir gelenek hâline getirmeye karar verir ve böylece ilk mahya 1617 Ramazanı’nda Sultan Ahmet Camii’nde kurulur.

Mahya geleneği sadece Ramazan’a mahsus olduğu için Farsça “aylık” anlamına gelen “mahiye” kelimesinden türemiştir. Kültür tarihi araştırıcıları mahyacılık sanatının Türklere mahsus bir adet olduğunu söylemektedirler. En basit tanımıyla mahya, Ramazan’da büyük selatin camilerin karşılıklı iki minaresi arasında, ip gerilerek asılan ve geceleri başlangıçta yağ kandilleriyle sonradan da çeşitli aydınlatma gereçleriyle yakılarak meydana getirilen ışıklı şekil veya yazılardır. Mahyacı, yazı veya şekli önce kareli kâğıt üzerine çizer. Her bir kareye isabet eden çizgiye göre yapılacak düğümleri hesaplar. Sonra ayrı ayrı iplere kandiller (lambalar) dizer. Böylece harf ve çizgiler sırasıyla minareler arasındaki yerini alır. İşte o zaman mahya ustaları aylardan beri büyük bir titizlik ve gizlilik içerisinde hazırladığı tasarılarını sema ekranında sergilerlerdi.

Osmanlı Devleti zamanında mahyaları gözlemleyen yabancı bir seyyah şöyle der: "Dünya yüzünde sevilmeye ve sayılmaya layık Türklerin hiçbir medeni eserleri olmasa bile, yalnız şu gökten yıldızları toplayıp minareler aralarında yazı yazmayı akıl etmeleri, bunda muvaffak olmaları, onların medeniyette ne kadar ilerde olduklarının bir ifadesidir."

400 yıllık bir geçmişe sahip olan bu millî sanatımız maalesef birçok geleneğimiz gibi önemini kaybetmiştir.
Osmanlı döneminde mahya olarak Ramazanın ilk gecesi ‘Besmele’ yazılır, on beş gün boyunca minareler arasında Arapça hadisler ve ayetler görülürdü. Son on beş günde ise yazıların yerini resimler alırdı. Günümüzün üç ustasından biri olan Kahraman Yıldız; Ramazanın gelmesiyle camilere genellikle Hoş Geldin Ramazan, Ya Şehri Ramazan, ayın ortasında Allah’ın Emrini Tut, On Bir Ayın Sultanı, Oruç Tut Sıhhat Bul, ayın sonunda ise Elveda Ramazan yazılarını astıklarını belirtirken İstanbul’da, büyük camilere Ramazan boyunca 4-5 mahya taktıklarını söylemektedir.

Türk mimarî ve süsleme zevkinin mükemmel bir sentezi olan bu mahya geleneği günümüzde daha modern şekillerde görünüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, mahyacılık geleneği üzerinde konuyla ilgili uzmanların görüşlerini alarak günümüzün ihtiyaçlarına da cevap verecek tarzda yeni/modern mahyalar kurdurabilir mi bilmiyorum. Günümüzde İstanbul’da örneklerini gördüğümüz mahyalar Ramazan medeniyetinin dört asırdır simgesi olarak bugüne gelmiş ama öteye geçebileceğinden doğrusu emin değilim.

Sahi siz Konya’da mahya gördünüz mü? Konya’da mahya var mı? Minareler üzerine inen bu ışık toplarını seyretmek kim bilir ne güzeldir!!!