Gazetecilerin şefi çok, Kızılderili’si yok.

“Yaradan, insanın hamurunu yoğururken içine kendi zatının tecelli edebileceği bir de ayna yerleştirmiştir ki ona gönül deniyor. ‘İyilik et, denize at, balık bilmezse Halık bilir’ derler. İyilik yapın, denize atın, eminim hem balık bilecektir, hem de Halık.

Toplumları yücelten idealler ve arayışlardır. İdeal insan tipini yetiştiremeyen, hele böyle bir arayışı olmayan cemiyetler çöküş sürecine girmiş demektir...” Bu cümleleri Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sevgi’nin “Beyitlerin Gölgesinde” kitabından aldım. “Ayna” ve “Gönül” yan yana yazılınca çok güzel görünüyor. Biri görüntüyü, diğeri iç dünyamızın yüzümüze yansımasını gösteriyor. En büyük idealimiz dürüst olmak, hak ve adaletten ayrılmamak olmalı. Hak ve adaletin düzgün işlediği, bir toplumda niye huzursuzluk olsun ki? Ama, yaşadığımız “Şehr-i Konya”da bizim meslekte tablo hiç de öyle değil. “Şehr-i Konya” da bizim meslekte son günlerde tahammüllerin zorlandığı, sevgilerin kısırlaştığı, dostlukların sığlaştığı, öylesine bir kent oldu... Ne oldu ? Ne zaman oldu ? Nasıl oldu? Hemen herkes kendi dünyasında... Gazeteciler arasında paylaşılan ne kaldı ? İnsani değerlerin yozlaştığı, öyle bir dönem yaşıyoruz ki, anlayabilene aşk olsun. İşte böyle bir tablo içerisinde Konyalı gazetecilerin meslek örgütlerinde seçimler yapılacak. Atasözleri, yüzyıllarca süren toplum yaşantılarında, toplumun bir pay çıkaracağı, içerisinde bir öğüt, bir nasihat bulunan ve asırlar içerisinde özünü koruyarak bizlere kadar gelen sözlerdir. Toplum yaşayışları, bulundukları coğrafyaya, yönetim şekline göre değişiklikler gösterdiği için söylenen atasözleri de değişiklik gösterir. Atasözlerinin temel amacı insanların söylenen sözlerden kendilerine ders ve pay çıkarmasını sağlamaktır.

Son yıllarda biz Türklerin akrabası olduğu sıkça yazılıp çizilmeye başlayan bir Kızılderili atasözü der ki; “Etrafta çok fazla şef var, ama hiç Kızılderili yok”. Bu söz, Konyalı gazetecilerin içerisinde bulunduğu durumu tam anlamıyla yansıtıyor. Önümüzde Gazeteciler Cemiyeti’nin seçimleri var. Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanlık koltuğu için herkes komutan adayı olmuş, fakat iş görecek er yok gibi. Benim de üyesi bulunduğum meslek örgütümüzün şu an kaç üyesi var? Tam olarak bilmiyorum, ancak 250’nin üzerinde olduğunu tahmin ediyorum. Sokaklarda bazı üyeler başkanlık için şimdiden meslektaşlarımızdan oy istemeye başladı. Başkan Sefa Özdemir (İki dönemden başka görev almayacağını söylüyordu ), Durmuş Alagöz, Şenol Demirbaş, Ahmet Turan, Hanefi Aytekin ve Mustafa Tatlısu’nun (Kendisi geçtiğimiz günlerde bir toplantıda aday olmadığını söyledi ) adaylıkları konuşuluyor. Bildiğim kadarıyla seçim 2006 yılının ilk aylarında yapılacak. Önümüzde daha süre var. Bazı sürpriz (!) isimler de her an başkan adaylığını açıklayabilir. Allah (c.c.) herkesin çarşısına pazar versin. Konya Gazeteciler Cemiyeti’nin adının kutsallığı dışında bir etkinliği kaldı mı? Bu soruya cevap vermek isteyenler, bin düşünüp sadece bir kez konuşabileceklerini bilmek zorunda… Bu yazımı herhangi bir kişi hedef alınarak yazılmamıştır. Yazıyı gönlünden Gazeteciler Cemiyeti başkanlığını geçirenlere aynanın farklı şeyler gösterebileceğini hatırlatmak için yazdık. Kafamda gelişmelere üretilebilecek sorulara cevap ararken, sevgili dostum Mahmut Nizam Ercan’dan aldığım eski bir mail gözüme çarptı. Özellikle tesadüfen patron koltuğuna oturan bazıları beğenmeyebilir. Bana göre, zor soruların cevabı Rudyard Kipling’in aşağıdaki sözlerinde saklı.

“Eğer bütün etrafındakiler panik içine düştüğü ve bunun sebebini senden bildikleri zaman, sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen, sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir onların güvenmeyişini de haklı görebilirsen; beklemesini bilir ve beklemekten yorulmazsan veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen, yada senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan, büsbütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen; hayal kurabilir de hayallerine esir olmazsan, düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen, zafer ve mağlubiyet ile karşılaşır ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen, ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen, yada ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen, bütün kazancını bir yığın yapabilir ve bir yazı tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen ve kaybedip yeniden başlayabilir, kaybın hakkında bir kelimecik olsun bir şey söylemezsen; kalbini, sinirlerini, kaslarını yıprandıktan sonra bile işine yaramaya zorlayabilirsen ve kendinde ‘dayan’ diyen bir iradeden başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen; kalabalık topluluklarda konuşup onurunu koruyabilirsen, yada krallarla gezip karakterini kaybetmezsen; ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitemezse; aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen; eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı, altmış saniye koşarak doldurabilirsen; yeryüzü ve üstündekiler senindir. Ve dahası, sen bir insan olursun oğlum."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.