Gandi, Mandela ya da İ. Humeyni Olmak

YAHUT KENDİ TARZINI KOYMAK

 

Her insanın farklı psikolojik iklime ve genetik özelliklere sahip olduğu gerçeği bize, tavır davranış ve tutumlar açısından tüm insanlığın tek küme halinde olamayacağını gösterir. Bu anlamda insanların bir toplum olarak karmaşık ya da bir cemiyet ve cemaat olarak örgütlü bir biçimde yaşadıkları zeminlerde, her birinden aynı tepkileri beklememiz anlamsız, belki aynı tepkileri almamızda imkânsızdır. Bu, her coğrafyanın çözüm adına sonuca götüren ayrı yöntemi, her insanında ayrı bakışı olmasını anlamamızı kolaylaştırır.

 

Tarihin önder şahsiyetleri vardır. Bunlar, anaları tarafından önder şahsiyet olsun diye doğrulmamıştır. Fakat Allah’ın (cc) onlarla ilgili hesabı öyle tecelli etmiştir ve onlar önder şahsiyet olurlar. Lakin o şahsiyetler de bu ağırlığı ve yükü taşıyabilecek şecaat ve duruşu sergilerler. Zira sıradan, bayağı ve şahsiyet fakiri insanlardan bu kişisel iklimlerini yalanlayacak ve etrafındakileri şaşırtacak sonuçlar çıkmaz. Çünkü halkının, kendisi üzerinde menfaat olmaksızın mutabakat sağlamadığı, özgürlük, bağımsızlık ve hakça bir yaşam talebiyle destek vermediği lider! lerin tamamında, ihanet, zulüm ve hak etmeden elde etme vardır. Bu sebeple önder şahsiyetler, hangi coğrafyada, hangi toplum havzası adına mücadele ederlerse etsinler, zulme, hak etmeden elde etmeye ve ihanete karşı mücadele vermişlerdir.

 

Hindistan’da Gandi’nin, Güney Afrika’da Mandela’nın ya da İslam Dünyasında halkı için hak mücadelesinde yakın tarih şeref listesinin ta tepesinde duran İmam Humeyni’nin temayüz eden en belirgin özellikleri, farklı inançlara sahip olmalarına rağmen çile merkezli yaşamlarının tam odağında halklarının bulunmasıydı. Şahsi dünyalarında halkı merkeze oturtanlar, aynı zamanda o halkı arkasına alanlardır. Eğer halkı arkasına alan bu önder şahsiyetler birde mümin iseler, Hakk’ı da yanında bulanlardır.  Hakk’ı yanında bulmak ise her halükarda kazanmak ve galip gelmek demektir.

 

Halkı dost edinip Hakk’ı da yanında bulanların, ihanet ya da şeref yoksunu taifeden dost! ları olmaz. Çünkü bu taife, tarihin her bir döneminde, halka ve hakka karşı kavgalı bir o kadar da düşman olmuştur. Eğer halkının haklarını merkeze oturtan ve Hakk’ı da yanında bulmak isteyen bir mücadele ve mücadelenin önder şahsiyeti olmak istiyorsanız, omuz omuza verdiğiniz dostlarınızın listesi kadar mücadele ettiğiniz düşmanlarınızın dökümü de önemlidir. Bu sebeple de tarihi önderleri, mücadelede birlikte oldukları kadar, düşmanlıkta karşı karşıya durdukları ile de beraber değerlendirmek gerekir.

 

Adalet hak ve özgürlük kavgalarında temel duruşun evrensel, kullanılan yöntem ve taktiklerin yöresel olduğunu varsayarsak, Hindistan’da Gandi’nin, Güney Afrika’da Mandela’nın verdikleri mücadelede bu evrensel temel duruşun -ki bu duruş nüvesini İslam’dan almıştır- cüzlerini görürüz. Eğer bir harekette yetkinlik görmüşsek, o harekete bir ağırbaşlılık hâkim olmuşsa, sonuçları itibariyle mustazaf ve fukaralığın yaralarını sarma hesabı taşıyorsa, o hareketin temelinde fıtrattan kaynaklanan İslami bir insanilik yatmaktadır. Velev bu işi yapanlar Müslümanlar olmasın.

 

Tüm bunlardan sonra bir şeyin, kendi dünyamız ve geleceğimiz adına tespit ve tayinini yapmamız gerekiyor. Türkiye’nin bu günkü iktidarı, geldiği nokta itibariyle bu millete, İmam Humeyni’nin hediye ettiği özgürlük, bağımsızlık ve hakkı egemen kılan hukukun üstünlüğünü veremez. Zira tüm bu taleplerin cevaplandırılmasına bu ülkenin genetik kodları da müsait değil. Ve zaten halkın büyük çoğunluğu da böyle bir talebin tarafı değil. Ama hiç değilse bu ülkenin insanlarına, şahsiyet, tutum ve davranışlarına etkin olmaya çalışan, hemen ensesine uzanmış bir gölge olarak kendisini takip eden baskıcı, inanca düşman ve temelini oligarşiden almış bu standartların dışında bir yaşam hediye edebilir. Bu ülkenin insanlarını, özlük haklarına sahip çıkacak kadar güven sahibi, sahip çıktığı hakları elde edecek kadarda mücadeleci bir kişisel iklime taşıyabilir. Bu halkı,  bu ülkenin son yüzyılına fiilen, önceki yüzyılına da müstetir olarak mühür vurmuş, köleleştirme saldırısından kurtarabilir. Bunu İslami gerekçelerle yap(a)mıyorsa bile, salt insani gerekçelerle yapmak zorundadır.

Eğer, Güney Afrika’da siyahın beyaza karşı kültürel, siyasal ve bedensel özgürlüğünün mücadelesini, direnişini örgütleyen ve ömrünün en kişisel! Yirmi yedi yılını tutuklu olarak geçiren Mandela veyahut halkının sömürülmesi ve İngiliz tasallutundan kurtulması adına tüm Hindistan’ı baştan sona yalınayak ve aç bir şekilde gergef gibi işleyen pasif direnişin üstadı Gandi, ya da inancın, devrimin ve direnişin çağımızdaki sembolü İmam Humeyni olmak, bu coğrafyanın harcı değilse, kadehler içinde su ve meyve suyu kokteylleriyle İngiliz kraliçesinin dünyası kadar küçülmekte hakkı değildir.

 

İktidardaki kadro, gerçekten halkı temsil eden bu halkın, en seçilmiş, yetenek ve eğitim düzeyi en yüksek, tecrübe ve kabiliyetleri en uç noktada olan birikimleridir. Bu birikimin, İslam peygamberine karşı saygısız ve küstahça davranacak kadar zihni seviyesizliğin karanlığında boğulanların gündeminde ömür tüketmesi kabul edilemez. Belki de bu halkın, kurtuluşa giden dönemeçlerin en belirginini ifade eden bu tarihlerde bu kadrodan beklentisi, kıymet ve değer açısından oldukça yüksektir. Bu kıymetin bir emanet, bu işinde bir vebal olduğuna illaki iman ediyorlardır. Ama şahsi kanaatim o ki, halkın gündeminden uzaklaşmaya doğru dümen çevirmiş bir görüntü oyun ve oyuncağa dönmüş bir sürecin habercisidir. Halkın gündemini bilmeyen ve tanımayan peygamber düşmanı bu taifeyle, o gündemde, bu kadronun galip gelmesi düşünülemez. Çünkü onlar tam yüzyıllık bir tecrübeyle meydana inmişler. Ve halka rağmen tepeden inmeci bir üslupla halkçılık yapıyorlar. Bu kadro, ya tarihte iz bırakmış halkı öncelleyen, hakkın hâkimiyetini esas alan hukukun üstünlüğünü merkezde tutan anlayışları güçlendiren dönüşümlere yelken açar yön çevirir, ya da selefleri gibi oyun ve oynaşta yok olup gider.

 

Memleket gazetesi Salı günü yazılarıma bir süre ara vereceğim. Bugüne kadarki yazılarımda cehaletimden ya da aymazlığımdan dolayı Rabbimin huzurunda hesap sayılacak neyim varsa, beni affetmesini ve bağışlamasını niyaz ediyorum.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
  • M.Aydoğan KARAKAYA / 07 Şubat 2009 Cumartesi 08:00

    Yazınız harika olmuş.Ancak halen olayı siyasi boyutta görüp lafı nereden alması gerekiyorsa orasından alan zihniyetler yüzünden, bu ülke bir arpa boyu yol gidememektedir. Sayın M.T.BİLGE ; Bizim Türk olmamız ve bundan gurur duymamız bazı gerçekleri değiştirmez. Kaldı ki yazar burada dünya üzerinde yaşamış iki büyük liderden söz etmektedir ve övmektedir. Sanırım buna da hakkı vardır, her özgür insan gibi ... kalemi her elimize alışımızda yatıp kalkıp Atatürk ü yazacak değiliz herhalde. Elbette Atatürk bu ülkenin Türk büyüğüdür ve bu ülkeye yaptıkları tartışılmaz. Ama konu bu değilki..! Atatürk isminin arkasına gizlenerek bu ülkeye Kominizm getirilmeye çalışıldı. Atatürk isminin arkasına saklanarak bu ülkede yolsuzluklar yapıldı. Şimdide Atatürk isminin arkasından Faşizm çanları çalıyşor. Sorarım size sayın Bilge, ATATÜRK ün bu saydığım olaylarla ne alakası var. Atatürk ne Koministti (Mustafa Suphi leri kim boğdurdu, Karadenizde), Ne Faşistti ( Lütfen Atatürkün milliyetçilik kavramlarını bir gözden geçirin), neden yolsuzluk yapan biriydi. Ama günümüzde ATATÜRK ismiyle konuşmaya başlayan pek çok kişi bu pislikleri yapıyor. Bunun temel sebebide Atatürk ismini tabulaştırmamız ve Besmele gibi konuşmaya Atatürk diye başlayan insanların bu ülkede önlerinin açılmasıdır. Onlarda açılan bu yoldan , büyük önderin ismini kullanarak kendi şahsi menfaatleri doğrultusunda ilerlemektedirler. Lütfen saldırı oklarınızı daha hedefli ve bu ülkeyi yiyip bitiren insanlara karşı kullanınız. Yüreğinde Allah korkusu ve insan sevgisi olan insanlara karşı değil. Onlardan zerre zarar gelmez, korkmayın. saygılar. (Sizin babanız Rahmetli Turan BİLGE ise, benim babamda rahmetli A.Nihat KARAKAYA dır.Bunu neden yazdığımı bir DSP li olarak anladınız sanırım)

    Yanıtla (0) (0)
  • M.Turgay Bilge / 03 Şubat 2009 Salı 23:22

    Türkiye'nin genetik kodları İran'ınkilerden saf ve sağlıklıdır. Bu ülkenin değerini bilmeyip İran'a özlem duyanlar, Humeyni'nin İran'a nasıl bir taassup ektiğini, Şah'a rahmet okutacak bir baskı rejimi kurduğunu nasıl bilmezler? İran halkının Türkiye'deki demokratik yaşama nasıl gıpta ve özlemle baktıklarından zerre haberleri yoktur. Ülkemizin değerini bilmemek kadar büyük nankörlük olabilir mi?
    Yazar ve onu destekleyenler Mahatma Gandhi'nin Türk Kurtuluş Savaşı'nı desteklemiş ve Atatürk'ün fikirlerinin 3. dünya ülkeleri için yol gösterici olduğunu söylemiş olduğunu bilirler mi?
    Mahatma Gandhi’nin torunu Sumitra Gandhi Kulkarni, "Belki üzerinden 80 yıl gibi bir süre geçti ama ben Atatürk’ün yaptığı devrimleri sizlere baktığımda görebiliyorum. Atatürk gibi bir lideriniz olduğu için sizlerin önünde saygıyla eğiliyorum" diyor.
    AMA ATATÜRK'ÜN ÜLKESİNİN VATANDAŞLARI GANDHI'Yİ PARAVAN EDİP HUMEYNİ HAYRANLIĞI YAPIYOR.
    Biri de demez mi "Bizde Gandhi yok" diye! Senin Atatürk'ün var ama görmek istemeyene iki göz çok az. Aklıma doğrudan Neyzen Teyfik geliyor:
    Esir iken mümkün müdür ibadet / Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et / İşgaldeki hali sakın unutma /
    Atatürk’e dil uzatma sebepsiz /Sen anandan yine doğardın ama baban kimdi bilemezdin (...)

    Yanıtla (0) (0)
  • Murat ÖZBEK / 29 Haziran 2008 Pazar 16:16

    İ.. Humeyni Bursa'da sürgündeyken çok cefa çekti çook..

    Yanıtla (0) (0)
  • tablet / 26 Haziran 2008 Perşembe 12:09

    yazınız gerçekten iyi gittikçe olgunlaşıyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • yedisanat / 26 Haziran 2008 Perşembe 12:08

    sen de gandhi olmak için çabala yatma başkasından bekleme

    Yanıtla (0) (0)