FLAMİNGOLAR DİYARI: KULU

FLAMİNGOLAR DİYARI: KULU

TYB Konya Şubesi'nin çevre il ve ilçelere düzenlediği gezilerin bu yıl ki son programı Kulu'ya yapıldı. Geçtiğimiz Pazar günü Tus Gölü ve Düden Gölü'nü ziyaret eden yazarlar izlenimlerini sizler için yazdı...

FLAMİNGOLAR DİYARI: KULU


 


İsmail DETSELİ


 


TYB Konya Şubemiz’in 4-5 yıldır devam edegelen Yazılacak Çok Şeyimiz Var adlı gezilerin sonuncusunu Afyon İscehisar’a yaparak seneyi kapattığımızı düşünüyorduk ama öyle olmamış. Konya TYB’nin Başkanı çalışkan insan Ahmet Köseoğlu bey ile kültüre çok önem veren Konya sevdalısı ve seçimlerin hemen öncesinde kimin ayağına bastığı bilemediğimiz birileri tarafından görevden uzaklaştırılan AKP Kadın Kolları eski Başkanı sayın Fatma Ünver hanımefendi kardeşimiz bir gezi düzenlemişler, Flamingolar Diyarı Kulu’ya. Geçen yıl Beypazarı gezisinden dönerken gecenin bir nısfında Kulu’ya uğrayıp bizleri o saatte bekler bulduğumuz Kulu Belediye Başkanı sayın Ahmet Yıldız beyin bizden ‘ilçemi gezip yazın’ isteği olmuştu, o gece çok büyük misafirperverlik göstermişti. İşte bu ilçenin güzel başkanının jestini bir emri vaki kabul edip belki bu yıl son olacak gezimizi de geçtiğimiz Pazar günü Kulu’ya tertiplemişler.


Kulu Belediye Başkanı Sayın Ahmet Yıldız beyin kaptan Cafer Dalbudak idaresinde erkenden göndermiş olduğu 48 kişilik büyük otobüse dolduk. Gezgin yazar Zeki Oğuz beyin sabah uykudan uyandırmaya kıyamadığı torunu Umutcan’ı da evden aldık ve 8.15’te yola düştük.


Kulu belki çok tarihi değerlere sahip olmaya bilirdi ama buranın büyük bir doğa güzelliğine sahip Düden Gölü içersinde barındırdığı 186 çeşit kuş türünün ayrıca Tuz Gölü’nün harika güzelliğinin bu ilçeye ayrı bir değer kattığını belki de çok az kişi biliyordu.


İşte sayın Başkan’ın çırpınışı da bundandı. Bunun için kültür ve turizme yani tanıtım araçlarına çok değer verişi bundandı. Sağolsun başta Başkan, AK Parti ilçe başkanı Avukat Ali Küçük bey ve basın danışmanı Saim Erel bey bizimle akşama kadar ilgilendiler. Bir çok gezide riyaset bu kadar ilgili olmamıştı.


Bunun gibi bizimle ilgilenen bütün zamanını bize ayıran Karaman Belediye Başkanı sayın Ali Kantürk ve Ilgın Belediye Başkanı sayın H. Hüseyin Akıncı TYB dostları unutamaz.


Sabah saat 10’da aracımız Kulu’ya vasıl oldu. İlk durağımız sayın başkanın belediyedeki makamıydı. İlk çayları içerken hoş beş faslı ve TYB Konya Şube Başkanı Sayın Ahmet Köseoğlu’nun sayın başkana kitap hediye etmesinden sonra çayların mideye iştahsız indiğini fark eden başkan hemen çarşının göbeğinde bir lokantada birer çorba ile midemizi rahatlattı. Buradan sonra Kulu’ya can veren ilçeye 10 km. kadar uzaktaki Düden Gölü’ne gitmeye ve oradaki kuşlarla hasbihal etmeye niyetlendik. Ortasından yolgeçen iki tarafı da göl olan bir doğa harikasının yanında idik. Gölün doğuya doğru solumuzdaki tarafı tuzlu sağımızda kalan tarafı ise tatlı ama soda ihtiva eden bir su ya sahip oradaki güzel kuşları ancak geriden gözetleyebildik çünkü insanların gaddarlığını bildikleri için bizimle hasbihali pek istemiyorlardı. Yani bizdeki deyimle “Ne Şam’ın şekeri, ne Arabın yüzü” dediler. Yine de dostluğumuzun gereği çekimler yaptık. Dik Kuyruk Yeşil Ördek Toy gibi birçok kuşu bu göller bağrında barındırıyordu. Bu bomboş bir tek ağacı görmek bile zor olan boş arazi için başkanın ilginç anlatımı ne derece doğa katliamcısı bir millet olduğumuzu yansıtıyordu. Burası 50 60 yıl önceleri ağaçlarla süslü yayla evleriyle ünlü bir yer imiş. Analarımız ta Kulu’dan buralara çamaşır yıkamaya gelirmiş. Çünkü soda ihtiva eden gölün suyundan çamaşırlar bembeyaz olurmuş. Sabuna ihtiyaç olmadığı için bu su çok kıymetli imiş. Avrupa sevdası başlayınca buralar körelip gitmiş. Başkan “Şimdi biz buralara belediye olarak 250 bin ağaç diktik” dedi bu güzellikleri bırakarak saat 12’ye doğru Kulu’ya dönerken 85 dekar alan üzerinde büyük bir çalışmanın yapıldığı yerde durduk. Atıksu Arıtma Tesisleri inşaatıydı.


Başkan en büyük ve faydalı işlerinin burası olacağını İller Bankası yardımı ile 3.5 trilyonluk bir yatırım olduğunu söyledi. “İnşallah biz Konya Büyükşehir’den evvel bitireceğiz, bu yıl sonunda teslim alacağız ve buradan üretilen su ve gübreden buranın maliyetini kısa zamanda çıkaracağız” diye temennide de bulundu.  3 dinlenme havuzu, 2 havalandırma havuzu, 3 arıtma istasyonu ve bir de bakteri üretim ünitesi yapılacakmış. Bu bakterilerin katı atıkların içinde gelen zaralıları tüketeceklerini övünerek söylüyordu, yapımcı firmanın görevlisi.


Bu güzelliklerin çok elverişli olduğu göllere giden yoların neden yapılamadığı sorusuna Başkan “Evet bu bizim ayıbımız en kısa zamanda orayı da yapmaya çalışacağız” diyerek karşılık verdi. Ve yeni yapılmakta olan bir spor salonundan da bahsedip onu da bu yıl içinde bitireceklerini belirtti. Şehir merkezinden geçmekte olan ve Düden Gölü’ne su taşıyan Değirmenözü dere yatağındaki çalışmaları sorduk. Geçen yıl yağan yağmurda ilçeye çok zarar veren sel felaketinden sonra bu dere yatağının da kenarlarına duvar yapmaya başladıklarını anlattı.


Ankara Kulu makasında Adana’ya giden yola çıktık ve bir müddet gittikten sonra durduk ve karşımızda: Tuz Gölü… Sular 3-4 km çekilmiş, bembeyaz tuzunu doğaya insanlara bırakıvermiş.


Müthiş manzarasını akşam izlemek için buradan ayrıldık. Otobüsümüz Hirfanlı barajını görmek ve baraj kıyısında sazan balığı yemeye gittik. Ne var ki barajı kuşbakışı yukardan gördüğümüz halde bir türlü yanına varamıyorduk. Nihayet kılavuzların yanlış yola gittiğimizi anlamasıyla tekrar geri döndük ve nihayet Muammer’in Lokantasına vardık. İşin enteresan tarafı benim de akrabam olan Fatma hanımın kader arkadaşları diyebileceğimiz Selçuklu Belediyesi’nden halamın torunu Berna Sert şu dörtlüğü konduruverdi:


Balık yemek hevesiyle düştük yollara


Ulaşamadık Muammer’in lokantasına


Bu kadar uzak olduğunu bilseydik eğer


Dönerdik Kulu makasından Konya’ya


Nihayet Hirfanlı’ya ulaştık. Hemen sanki daha evvel sipariş verilmiş gibi çok seri bir şekilde hazırlanmış o leziz ve üzerine tarak gibi desen verilmiş kızarmış sazan balığını ve salata ile taş gibi yoğurdu yedik. Bu mekanda uzun süre kalacağımız hesaplanarak bazı arkadaşlarımızla suyun kıyısına giderek sandal sefası yaptık. Saat 18’de bu güzel yerden ayrıldık. Yeniden Tuz Gölü’ne geldik. Bir de ne görelim… Bütün TYB sohbetlerine kaçırmadan katılan eski tarım bakanımız AK Parti Konya milletvekilimiz Sami Güçlü biz gelmeden yerini almıştı. Ve bizi bekliyordu. Bir gün önce ben de size katılacağım ama belki geç olur, işlerim var Konya’da diyordu. Doğrusu Sami Güçlü beyi görünce biraz sevindim biraz da utandım. Çünkü geleceğine hiç ihtimal vermemiştim ama sayın bakanımız her zaman olduğu gibi kültüre ve kültür dostlarına düşkün olduğunu göstermişti.


Hep birlikte gün batımını güle oynaya seyredip resimledikten sonra bakanımız ayrıldı bizde


Eşbkeşan’a döndük. Bu da ne demeyin durun Kulu’nun eski ismiymiş. Orduya veya Devleti Osmaniye’ye lojistik destek sağlayan genelde at yetiştiren anlamında imiş.


Artık tarihi varlık olarak mermerden bir tek Kulu beyinin tahtına sahip ama İsveç’in öldürülen başkanı Olof Palme’nin adını taşıyan Kulu’nun güzel parkında idik. Çayları içerken başkan belediyenin fiziki ve sosyal çalışmalarını anlattı. Kulu’nun tarım ve kısmen hayvancılıkla geçindiğinden, çoğunun da Avrupa’da çalışanlar olması nedeniyle gayri safi milli hasılasının 10 bin dolar civarında olduğundan söz etti. Ardından yine yazarlara gözleme ve ayran ikramından sonra gök gürültüsü ile gelen serinletici yağmurla sevindik. Gündüz Tuz Gölü’nde ayakları açık bir vaziyette, bir tuz çukurunda oturarak başına ufak çocukları toplayıp ellerini havaya açan ve bizimde duasına iştirak ettiğimiz Ahmet Köseoğlu “Yarabbi suyumuzu, tuzumuzu eksik etme, bizleri susuzlukla açlıkla terbiye etme” diyordu yaradana… Duaların kabul edildiğini düşünerek oradakilerle muhabbetle kucaklaşarak ayrıldık. Teşekkürler sevgili Kulu Belediye Başkanı Ahmet Yıldız, teşekkürler AK Parti Kulu İlçe Başkanı Ali Küçük bey teşekkürler organizede emeği geçen Fatma Ünver ve TYB Konya Şubesi Başkanımız ve diğer emeği geçen görevliler. Size de teşekkürler bizimle akşama kadar gezen Kulu Belediyesi çalışanları ve İhlas Haber ajansı muhabiri, gönül insanı Ömer Kekeş( noter Ömer)…


 


Düştük Yollara


 


Uzayıp gidiyor Kulu’nun yolu


Otobüste yazar ve şairler dolu


Gezilecek kulu ve de tuz gölü


Görüp yazmak için düştük yollara


 


Gezimizin müdavimi hanımlar beyler


Hepside Konyamız’da ayrı değerler


Çocuklarımız otobüste pek eğlenirler


Değişiklikleri yaşamak için düştük yollara


 


Başlıyor tuz gölüne işte gezi günleri


Tebrik edelim düzenleyen Fatma Ünver’i


Kulu Belediye Başkanı Ahmet beyi


Görüp konuşmak için düştük bugün yollara


 


Türkistan kökenlidir Kulu Belediye Başkanımız


Günbatımı Olacak Tuz Gölü’nde bu akşamımız


Şairlere yazarlara bu kadar sevecen yaklaşımınız


İşte bizleri bu sevgin düşürdü bunca uzun yollara


 


Otobüs kaptanımız Cafer Dalbudak


Aman dikkatli gidelim yolumuz uzak


Amaç Kulu’daki güzellikleri yazmak


Doğal hayatı yazmak için düştük yollara


 


Zaten biraz aşinalığımız var sayın Başkana


İşte ikinci kez geliyoruz güzel Kulu’ya


Hayranım Ahmet Yıldız’ın çalışkanlığına


Güzel gölleri yazmak için düştük yollara


 


 


TUZ GÖLÜNDEYİZ


En büyük nimettir şu tuz nimeti


Onsuz olmaz yemeklerin lezzeti


Her yer bembeyaz tuz rabbin hikmeti


Ne güzellikler var yarab cennet ülkemde


 


Göl yüzeyinde her yere çukur açmışlar


Yalın ayak sulara dalıp şifa armışlar


Konya yazarları buraya hayran kalmışlar


Her derde şifa vardır cennet ülkemde


 


***


 


KULU


 


Mustafa DURDU


 


Geçtiğimiz Pazar günü TYB Konya Şubesi’nin “Yazılacak çok şeyimiz var” sloganıyla organize ettiği gezi için Kulu’daydık.


Kulu Belediye Başkanı Ahmet Yıldız’ın daveti ile oradaydık. Ahmet Köseoğlu’nun deyimi ile sürekli içinden geçtiğimiz fakat içine giremediğimiz belde Kulu’da idik. Mütavazı insan, gönül dostu Başkan Ahmet Yıldız, bizi bekliyordu. Yaptığımız kahvaltıdan sonra Sayın Başkan’ın rehberliğinde seferimiz başladı. İlk önce dünyaca ünlü Düden Gölü ve Küçük Göl’ü ziyaret ettik. Düden gölündeki flamingoları fotoğrafladık. Flamingoların uçuş esnasında kanatlarının altındaki kırmızı renkleri fora etmeleri gerçekten görülmeye değer idi. En güzel fotoğrafı çekme telaşı ile göl kenarında biriken kalabalık kuşları hiç de rahatsız etmiyordu. Öyle ki onları uçurmak için epeyce uğraş verdik. Düden Gölü gerçekten ilginç bir yer. Suyu sodalı. İçinde her hangi bir balık yaşamıyormuş. Bu yönde araştırmalar yapıldığını söylüyor Başkan Ahmet Yıldız. Flamingoların bu gölde ne ile beslendiği de merak konusu. Göle şöyle bir baktığımızda bu nadide kuşların karınlarını doyuracak her hangi bir şey göremiyoruz. Allah’ın Rahman sıfatının bir tecellisi de burada tezahür ediyor. Kulu, ayrıca Türkiye’de 500 adet kaldığı söylenen toy kuşunun 50 tanesinin yaşadığı bir yer. Belediye, göl çevresine 250 bin ağaç dikmiş. Fakat kuraklık onları da olumsuz etkilemiş.


 Küçük Göl ise tamamen tuzlu. Bu göllerde ilk dikkatimizi çeken ise ülkeyi kavuran kuraklığın neticesinde meydana gelen çekilme. Yüreğimizi yakan bu durum bütün ülke insanının en büyük sorunu.


Kafilemiz Başkan’ın rehberliğinde, atık su arıtma tesislerine doğru yol alıyor. Asfaltlanmasını umut ettiğimiz yoldan tesis inşaatının olduğu sahaya geliyoruz. Burası Konya ilçeleri içinde tek olma özelliğine sahip bir arıtma tesisi. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin bile henüz çalışma safhasına geçmiş atık su arıtma tesisi olmadığını düşünürsek Kulu Belediyesi’nin başarısını daha iyi anlayabiliriz. 85 dekarlık bir alan üzerine kurulan tesisin yüzde altmışı bitmiş durumda. 2008’de faaliyete geçmesi plânlanıyor. Tesis; İller Bankası, Özel Çevre Koruma Başkanlığı ve Kulu Belediyesi işbirliğince yapılıyor. Sonuçta ne mi olacak? Tarımda kullanmaya uygun temiz su ve doğal gübre. Her şeyden önemlisi de temiz Kulu. Kirlenen dünyamızın bence en önemli sorunu atık meselesi. Temiz çevrenin önündeki en büyük engel bu. Kulu Belediyesi’ni en azından bunun için kutlamak gerekir.


Kulu Belediye Başkanı Ahmet Yıldız, bize inşaatı devam etmekte olan kapalı spor tesislerini de gösterdi. Dere ıslah çalışması da devam ediyor ve pek yakında tamamlanacakmış.


Ahmet Köseoğlu’nun Türkistanlı tanımından cesaret alarak Başkan Ahmet Yıldız’a Tatar olup olmadığını soruyorum. Gülüyor.


Şereflikoçhisar, Kulu ve Cihanbeyli sınırları içerisinde bulunan Tuz Gölü’ne doğru hareket ediyoruz. Şereflikoçhisar yolunda bembeyaz bizi karşılıyor Tuz Gölü. Aslında buraya Tuz vahası desek daha doğru olur; çünkü göl o kadar çekilmiş ki kendisini göremedik. Sular tuzunu bırakmış gitmiş. Bembeyaz bir düzlük. Habire fotoğraf çekiyoruz. Gün batımında tekrar gelmek üzere Hirfanlı Barajı’na doğru yol alıyoruz. Burası tam bir bozkır. Çorak topraklar içimizi karartıyor. Suyun nefha-i İsî özelliğini en iyi şekilde anlıyoruz. Aman Allah’ım senin kudretin ne yüce. Elde bulunan suyu da alsan bizler ne yaparız.


Geçişli Köyü’nde yediğimiz öğle yemeğinden sonra göl kıyısında Duran Çetin ile birlikte gezintiye çıkıyoruz. Duran Hoca kitaplarının serüvenini anlatıyor bana.


Tuz  Gölü’ne tekrar geldiğimizde Sami Güçlü ile karşılaşıyoruz. Tabiî tesadüfî bir karşılaşma değil bu. Sayın Vekil Ankara dönüşünde uğruyor buraya. Tuz gölünde gün batımını izlerken daha doğru bir ifade ile güneş Tuz Gölü’nden bağımsız bir şekilde uzaktaki dağların ardından bize veda ederken, Nemrut Dağı’ndaki gün batımı aklıma geliyor. Oktay Bey, Nemrut’a gün batımını seyretmek için çıkanların ikinci defa çıkmadıklarını esprili bir şekilde anlatıyor. İkinci defa gitmemeye kendime söz veriyorum. Güneşin bol bol resmini çekiyoruz. Burada uyanıklar kurdukları tesislerin hemen yanına dört musluk koymuşlar, 50 kuruşa ayak yıkatıyorlar. Abdest almak bile para ile. Çok şükür mescitte gişe yoktu.


Olof Palme Parkı’ndayız. Geçen yıl Beypazarı dönüşünde aynı saatte, aynı yerde Ahmet Yıldız’ı dinlemiştik. Bu sene de tevafuken aynı saate denk geliyor Olof Palme Parkı’ndaki sohbetimiz. Ak Parti İlçe Başkanı Ali Küçük, belediye sekreteri ve diğer belediye çalışanları ile vedalaşıp Başkan Ahmet Bey’e Allaha ısmarladık diyerek Konya’ya doğru yola çıkıyoruz. Duran Çetin, Abdullah Harmancı, Mustafa Karaçelebi ve Vural Bey’in teşrif ettiği arka koltuklardaki pürneşe otobüsü kanatlandırıyor. Uyku bütün kasvetiyle ruhumuzu teslim alıyor.


***


 


Zeki Oğuz


 


Bozkırın Ortasındaki İsveç: Kulu


 


Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi olarak “Yazacak çok şeyimiz var” adı altında yaptığımız gezilerin sonucunda, 26 Ağustos Pazar günü Kulu Belediyesi’nin konuğu olduk.


Geçtiğimiz yıl Beypazarı’na yaptığımız geziden sonra Ankara üzerinden Konya’ya dönmüş, gecenin bir yarısı Kulu Belediye Başkanı Dr. Ahmet Yıldız’ı bizi bekler bulmuştuk. O sırada verdiğimiz söz üzerine yine başkanın konuğu olarak bir otobüs dolusu gezgin Kulu’da idik.


Yukarıdaki başlığı bilerek koydum. 1960 lı yıllarda başlayan yurtdışına işçi göçünden en çok nasibini alan ilçelerimizden biri Kulu olmuştu. Bugün ilçede yaklaşık 30 bin insan yaşıyor bunun neredeyse iki katıda başta İsveç olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde. Yalnızca İsveç’te 35 bini aşkın Kululu olduğu söyleniyor.


1977-79 yılları arasında Kulu’da adliyede görev yapmıştım. Bu göç olayının getirdiği sevinçlerle birlikte yarattığı acıları da yakından gözlemiştim. Daha sonra bir öykümde anlattığım bir olayı anlatırsam göçün yarattığı bazı dramları daha iyi anlayabilirsiniz.


Kulu’nun köylerinden bir genç İsveç’te işçilik hakkını alabilmek için eşi ile anlaşmalı olarak boşanıyor ve İsveç’te bir kadınla evlenerek işçilik hakkını alıyor ama köydeki eşini de unutuyor. Aradan yıllar geçtikten sonra kadın hakkını aramaya çalışıyor ama yapabileceği hiçbir şey yok. Bir kızları var 13-14 yaşında filan. Velayet için açılan davada hakim küçük kıza soruyor, anneni mi istersin, babanı mı, diye. O anı hiç unutmuyorum. Çocuk bir annesine baktı, bir babasına, sonra hakime dönerek ağlamaklı bir sesle “Babamı hiç tanımadım ki” dedi.


Benim çalıştığım o yıllarda ilçede dikkatim çeken en önemli şey ağaçsızlıktı. Bahçesi ağaçlı, bakımlı tek ev bizim köylü lastikçi Muzaffer ustanın eviydi. Bu gidişimde ise daha yemyeşildi Kulu. Belediye Başkanı Dr. Ahmet Yıldız’da ağaçlandırmaya çok önem veriyor. Yalnızca bu yıl 250 bin dikilmesini sağlamış.


Kulu, Konya-Ankara yolu üzerinde, Ankara’ya 110, Konya’ya 148 km. uzaklıkta, yurt dışında çalışanlarında büyük yatırımlarıyla gelişen, 30 bin nüfuslu bir ilçemiz. Yatırımlar ise genellikle konut yatırımı şeklinde oluyor.


İlçenin birkaç km. kuzey doğusunda iki önemli kuş alanı var. Birbirine bitişik olan bu iki gölden Kulu Gölü kuraklıktan, küresel ısınmadan nasibini almış, yani kurumuş. Düden Gölü diri kalmaya çalışıyor. Kuşların göç yolları üzerinde olan ve çoğu türlerinin nadir nadir örnekleri olan yüzlerce çeşit kuşa ev sahipliği yapan Kulu Gölü’nün hali gerçekten insanın yüreğini burkuyor. Bugüne kadar ilçenin artık suları bu göle akıyordu ve gölü kirletiyordu. Belediye Başkanı Dr. Ahmet Yıldız Çevre Koruma Bakanlığı ve İller Bankası’nın da destekleri ile arıtma tesisinin inşasına başlamış. 3.5 trilyona mal olacak olan tesis kasım ayında bitirilecekmiş.


Gölleri ve arıtma tesisini gezdikten sonra İrfanlı Barajına doğru yola düştük. Yani bozkırın tam içine daldık.


Konya-Ankara yolculuğu her zaman sıkıcıdır benim için. Bozkırın ortasında gidersiniz, gözünüz bir yeşillik arar, bulamazsınız. Bir zamanlar Vali muavini M. Fahri Can bu yolun kenarlarını ağaçlandırmak istemiş, başaramamıştı. Nedeni ise ağaçların çobanlar ya da çevredeki tarla sahipleri tarafından kesilmesi, yok edilmesiydi. Ova insanı ağaç olunca kuşlarda olur, kuşlar olunca ekinler zarar görür düşüncesiyle ağacı pek sevmezler. Benzer bir çalışmayı Recep Konuk sayesinde Konya Şeker yapıyor, umarım başarılı olurlar.


İrfanlı Barajına giderken bozkırın ortasında resmen kaybolduk. Baraj sol yanımızda bir görünüyor bir kayboluyordu ama biz bir türlü ona ulaşamıyorduk. Sonra yol kenarında birilerine sorduk da doğru yolu bulabildik.


Geçitli Köyü Hamidiye çiftliğinde balıklarımızı yerken Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Hirfanlı Barajı’nın sularına göz diktiğini öğrendik. M. Gökçek Kızılırmak nehrinin sularına da göz dikti ama o suyu Ankara ahalisine nasıl içirecek bilmiyorum çünkü Kızılırmak her daim toprak rengi akar, geçtiği yerlerin bütün atık suları onun içine akar yani ülkemizin en kirli suları Kızılırmak’tadır.


Akşama doğru gün batımı çekmek üzere yeniden Tuz Gölü’ne döndük. Burada guruba eski tarım bakanımız Prof. Dr. Sami Güçlü’de katıldı. Küçük dijital makinasıyla epeyce fotoğraf çekti. Sami beyin fotoğraf merakı beni sevindirdi. Kendisine Karapınarlılar’ın bir sistemini iletecektim ama kalabalık olunca ve günbatımı heyecanından iletemedim. Birkaç ay önce Karapınar’a gitmiştim. Hangi Karapınarlı ile konuşsam Sami beye sitem ediyor, bakanlığı döneminde, erozyon çalışmalarına hiç yardımcı olmadığını söylüyorlardı. 1960 lı yıllarda bir heyecanla başlayan erozyon çalışmaları iyice tavsamış. Karapınar hızla çölleşiyor. Meke kurudu, Çıralı eskisinden daha aşağıda. Çölleşme Obruk platosundan Kulu bozkırlarına doğru yayılıyor. Kuruyan Kulu Gölü bunun acı bir örneği.


Gece, günün yorgunluğunu Olof Palme Parkı’nda çıkardık. Kulu belediyesi eski garajın bulunduğu alana 14 bin metrekarelik harika bir park yaptırmış. Parkın adı da bir kadirşinaslık örneği. Yabana giden Kulular’ı bağrına basan İsveç’i ve onun Başkanı Olof Palme’yi sahiplenme örneği.


İflah olmaz bir gezgin olarak gittiğim yerlerde yapılan ne olursa olsun umurumda olmaz. Bir bulgur pilavı bir kuru soğanı değme kebaba değişmem. Benim için önemli olan karşımdaki insanın, insan sıcaklığı ve güler yüzüdür. Bunun için, AKP ilçe başkanı Ali Küçük’e ve özellikle yüzünden gülümseme hiç eksik olmayan belediye Başkanı Dr. Ahmet Yıldız’a teşekkür ederim.


Bu gezinin sonunda kafamda oluşan bir soruya halen yanıt bulamadım. Hirfanlı Barajı’nın çevresi niye yeşillikten yoksun, niye tek bir ağaç dikilmemiş. Bence Melih Gökçek Hirfanlı’nın suyunu hak etmek için önce barajın çevresini ağaçlandırsın sonra suya sahip çıksın.


 


***


Vural Kaya


 


KULU YAZISI


 


hep yaşasın filamingolar ve şehla şehla baksın düden ve küçük göl...bir de çınarları olsun ulu ulu baksın şehre... 


 


ulu bir çınar görmek istiyor insan bi şehre girince. bence şehirlerin ululuğu ile ağaçların ululuğu kardeş resim çektirirler her zaman. o ağaç şehrin mihenk taşı oluverir. her gün yanı başından gelip geçenler fark etmeseler de, bu böyledir.


bir şehir, şehir olsun istiyor insan. şehrayin olsun istiyor. yer gök yeşil olsun istiyor. göksel bir ilinti istiyor. bir şehirde hüzünlenmenin bile bir fiyakası olsun istiyor. paranın gücünü gösteren yeknesak evler görmek kimin umurunda? bu her zaman için mümkün bir şey, hele ki modern zamanlarda. nereye baksak modern evlerle dolu bi dünya için ağız birliğimiz var gibi. öyle ki yeknesak bir düzensizlik varsa bir şehirde insan kötünün kötüsü varoşları bile özleyebilir. özlememeli halbuki.


şaşaanın varıp duracağı yer belli. villalarıyla meşhur bir kent kıymetsizdir işte bu yüzden. yeşilsiz. durağan. susuzluk hissi veren bir şehir gözlerinizi ve kalbinizi tırmalıyor ise o şehir kesinlikle şehir değil; olsa olsa bir kenttir...


kuru, duyarsız, içinize doğru ılgıt ılgıt esmeyen bir kent görmenin dünyada bir karşılığı yok sonuçta.


kulu bana böyle göründü biraz. tarih yok. mimarisiyle capcanlı durabilen bir eser yok. kilise yahut da camii, fark etmez, yok yani. ulu bir çınar yok. semboller yok. ama bahçeleri ağaçsız güzel evler var. içinde insanı olmayan evler. dünyalık yarışına kurban edilmiş zavallı evler. evlerin ruhu da yok dolayısıyla. yaz kalabalığı bir kent nasıl da sızlıyordur. kalbinin sızım sızım sızladığını duyuyor gibiyim. yaz günlerinde kazanımlarıyla birbirlerine görünmek hevesine kapılmış insanların bir araya gelebildiği avruvai değişim insanları için bir geçiş kenti adeta. avrupaya göçün ama bir taraftan da kendi memleketlerinden kopmak istememenin belirginlik kazandığı bir kent işte. arasatta kalışın belgesi bir kent.


kent yani, kentoğlu kent.


şu halde ülkesinin şehirleri çoğalsın isteyen etrafını onarmasını bilen insanlarla yeniden şehirler kurmalıyız. geleneği de modern hallerin şehre dayattığı şeyleri de iyi elekten geçirmeliyiz. işte buna etrafını onarmasını bilen insan tipi diyebiliriz.


kentleşmekle değil aslın sembolleştiği formun ihtiyaçlar ölçüsünde yer alabildiği şehirler kurmakla yükümlüyüz. öykünmekle değil öz ile inşa edeceğiz yeniden şehirlerimizi.


yokluktan şehirler diriltmek mümkün mü peki? evet mümkün. hem de ne mümkün. şimdiden yarına ruhu olan evler, sokaklar, ağaçlar ve mabetlerle mümkün bu. madem yok. yarının tarihini şimdiden onarmak gerek. bu oldukça mümkün bir şey. imkan, tarihin miras bıraktıklarını tahripte imkan sayılır da yeniden tarihi sırf yarınların güzelliği için onarmak adına imkan sayılmazsa, yazıktır....


aslında dile getirmeye çalıştığımız şey sadece kulu'nun sorunu değil. öyle ki elindeki tarihi harabe sayan kimi şehircilerin aslında şehirleri nasıl da katlettiklerini acıyla izliyoruz. hem kulu avantajlı bile sayılabilir bu bakımdan. asırlık bir çınarı yok ve elli yıl sonrası için ululaşabilecek bir çınarı şimdiden ekip büyütmek şansına sahip.


***


sayın başkan ahmet yıldız bey yarının kulu'suna altın harflerle adını yazdırmalı bize göre. hemen şimdi ama hemen şimdi bir kaç yüz çınar ekmeli şehrin göz alıcı yerlerine. dedik ya çınar sadece bir sembol. sembolleri varın siz çoğaltın...


**


kuşların kalbine dokunabilsin kulu. filamingolar hep yaşasın. düden şehla şehla baksın yine. küçük göl de...yanları yöreleri hep yeşille dolsun... 


***


ahmet yıldız başkanın alakasına ve misafirperver kulululara teşekkür ediyorum.


 





 

Önceki ve Sonraki Haberler