Ekonomik krizle silahlı mücadele
Konya’nın küçük bir kasabası olan Üzümlü’deki tüfek sanayicileri, ekonomik krizden çıkış yolunu ihracatta bulmuş.
Av merakı olanlara ‘Üzümlü’ ismi hiç de yabancı gelmese gerek. Tek namluludan çifteye, süper pozeden pompalıya ve otomatik av silahı teknolojisine uzanan çizgide avcıların vazgeçemediği bir tüfek markasıdır, Üzümlü. Türkiye’de av tüfeği üretiminin yüzde 60’ına yakını Üzümlü’de gerçekleştiriliyor. Diğer şehirlerdeki tüfek fabrikalarının da sahiplerinin çoğu Üzümlülü. Bu küçük kasaba, her yıl Türkiye’ye milyonlarca dolar döviz getiriyor. Küresel ekonomik kriz her sektör gibi av tüfeği sektörünü de olumsuz etkiledi; ancak Üzümlülü silah fabrikatörleri ürettikleri yeni av tüfeklerini yurtdışına satarak ekonomik krize karşı direnmeye çalışıyor.
Dünya genelinde 43 milyar dolarlık piyasası bulunan av tüfeği sektöründe Üzümlülü iş adamları İtalyan, Fransız ve İspanyolların tahtını sallamaya başlamış; ama ABD’den Arjantin’e, Avrupa ülkelerinden Rusya’ya, oradan Uzakdoğu ülkelerine ve Avustralya’ya, dünyanın 50’yi aşkın ülkesine ihracat yapan tüfek imalatçılarının kendilerini sakınamadıkları tek mesele var: Devlet bürokrasisi…
Aslında Üzümlü, Konya’nın Beyşehir ilçesine bağlı, sırtını Toroslar’a yaslamış küçük bir kasaba. Kasabanın girişindeki tabelada nüfusunun 7 bin 303 olduğu yazılı; ancak 5 bin civarında insan yaşıyor. Başka yerlerde iş bulmak için köyden şehre göç varken bu küçük beldeye ilçeden işçiler geliyor. Bir bakıma iş bulmak için şehirden kasabaya tersine bir göç var. Adı av tüfeğiyle özdeşleşen Üzümlü’de yaşayan herkes -hangi işi yaparsa yapsın- ucundan, kıyısından bir şekilde silah işiyle ilgileniyor. 1950’li yıllarda tüfek fabrikasında çalışan birkaç kişinin köyde amatörce başlattığı ve yurtdışından gelen tüfeklerin taklit edilerek üretimi şimdi çok ileri noktaya taşınmış. Bu küçük kasabada onlarca silah fabrikası var. Bilgisayarlı Nümerik Kontrol sistemi olarak bilinen CNC torna tezgâhlarında durmadan yeni teknolojiye uygun av tüfekleri imal ediliyor. Hatta ‘merdiven altı’ diye tabir edilen silah atölyeleri bile mevcut. Yakın zamana kadar av tüfeğinde kasabanın ismi Üzümlü ile anılan tek marka varken şimdilerde özel teşebbüsün kooperatifçilikten ayrılarak kurduğu onlarca silah fabrikası sayesinde namını dünyanın her tarafına duyurmuş çok sayıda marka bulunuyor.
Yılda 20 milyon dolar civarında iş hacmi oluşturan av tüfeği sektörü geçen yıl dolardaki hızlı düşüş yüzünden sıkıntı yaşamış. Dolar kuru tam düzeldi, işler rayına girecek derken sektör bu yıl da küresel krizden dolayı sıkıntı içine girmiş. Ancak onlar bu tür krizleri aşmak için yol bulmuşlar. Yurtdışındaki av tüfeği üreticileri ile irtibata geçerek ortaklıklar kuran sektör temsilcileri, ihracatla krizi atlatmaya çalışıyor. Ancak bu kez de devlet bürokrasisi ve vergi yükü av tüfeği üreticilerini vurmuş.
RUSYA VE ABD SIRAYA GİRDİ AMA RUHSAT ALAMIYOR
Bora Silah Sanayii’nin sahiplerinden Nevzat Demirkol, dünyanın hiçbir yerinde olmayan 2 yeni tüfek modeli geliştirmiş. Bunlardan biri toplumsal şiddet olaylarında emniyet güçlerinin kullanabileceği plastik mermi atan ve insan öldürmeyen bir silah. Adını ise Travmatik koymuş. Hırsızlık olaylarına karşı da birebir etkili olduğu belirtilen silahı gören Rusya hemen siparişleri vermiş. Şimdi Nevzat Demirkol ilk etapta ayda 500 adet Travmatik silahı ‘Terminatör’ markasıyla Rusya’ya ihraç ediyor. Demirkol, “Rusya’ya ihraç ediyoruz ancak yurtiçinde yasak. Toplumsal şiddet olaylarına ve hırsıza karşı kullanılan bir savunma silahı. İnsanı öldürmeyen plastik mermi atıyor. Dünyada tek örneği olan bir silah. Askerimize ve polisimize de üretmek istiyoruz. Bu silah pompalı, şarjörlü ve 5 mermi atıyor. Ruhsat için müracaat ettik. Dünyada örneği yok dediler. Türkiye’de maalesef Avrupa veya Amerika bir şey üretecek, biz üç-beş yıl sonra alacağız anlayışı var. Biz Türk markası olarak insan öldürmeyen, plastik mermi atan, emniyet güçlerinin kullanacağı bir silah ürettik; ruhsat alamıyoruz.” diyor.
Nevzat Demirkol, şarjörlü başka bir av tüfeği modeli geliştirdiğini ve bu modelin başta ABD olmak üzere çok sayıda ülkeden talep gördüğünü belirterek “Buna da maalesef ruhsat alamadık. Bürokrasiyi aşamıyoruz. Bu odadan çık öbürüne, oradan çık öbürüne evrak götürene kadar günler geçiyor. Bu sektörde yabancıların tahtını sallayacağız ama devlet bir türlü müsaade etmiyor, ÖTV’yi yükseltiyor, yasaklar getiriyor, döviz kuru fırlıyor vesaire…” diye konuşuyor.
Bugün üretilen her bir otomatik tüfek yurtiçinde 200 ila 400 TL, süperpoze tüfek ise 400-600 TL arasında bir fiyata satılıyor. Bu rakam yurtdışında 200 ila 350 dolar arasında. Arthemis Silah Fabrikası’nın sahibi Ali İnci bundan birkaç sene öncesine kadar Fransızlar veya İtalyanların 500-600 dolara tüfek sattığını ancak Türklerin piyasaya girmesinden dolayı bu fiyatın çok aşağıya çekildiğini söylüyor. Türkiye’de bu sektörün biraz teşvik görmesi hâlinde diğer ülkelerdeki silah üreticilerinin Üzümlü ile rekabet etmesinin çok zor olduğunu anlatan Ali İnci bir de örnek veriyor: “İki yıl önce bir Fransız geldi buraya. Adam yılda 1500 tüfek üretirken şimdi 300 tüfeğe düşmüş. Bizim piyasayı ele geçiren bu Türkler bu işi nasıl yapıyor diye merak etmiş. Bizim fabrikaları gezmeye geldi. Bizim atölyeleri, fabrikaları görünce hayret etti. Şaştı kaldı. Demek biz onlardan daha iyi çalışıyoruz.”
28 ŞUBAT, SEKTÖRÜ 10 YIL GERİ GÖTÜRDÜ
Üzümlü’de av tüfeğinin yurtdışına açılması ve atılım yılları 1995’ten sonra başlamış. Ancak 28 Şubat 1997’de başlayan postmodern darbe süreci bu sektöre büyük darbe vurmuş. Süreç içinde askerî çevrelerden medyaya kadar kamuoyuna sürekli ‘Bazı gruplar silahlanıyor!’ mesajının verilmesi sektörü en az 10 yıl geriye götürmüş. Torun Silah Sanayii Şirketi sahibi Kadir Torun, “2000’li yıllara kadar tüfeklerin çoğu yurtdışından geldi. Milyarlarca dolar Türkiye’den yurtdışına döviz gidiyordu. Bizim sektörün kendine gelmesi ve hızlı üretime geçerek yurtdışındaki firmalarla rekabet etmesi 28 Şubat dönemine rastlar. O dönemde kamuoyunda psikolojik bir hava oluşturularak silah sanayii sektörü en az 10 yıl geri bırakıldı. Bakın şimdi İtalyanlar, Fransızlar, İspanyollar Türkiye piyasasında iş yapamıyor. Artık Türkiye’ye ithal tüfek çok gelmiyor. Çünkü bizim insanımız geliştirdiği teknoloji sayesinde piyasada tutundu ve onlarla rekabet etti. Artı Türkiye’nin parası Türkiye’de kalıyor.” diyor.
Kadir Torun, Amerika’nın silah devi Smith Wesson ve Savage Arms firmaları ile ortaklıklar kurmuş. Fabrikasında bu markalar adına otomatik ve süperpoze tüfek üreten Torun, devletin fırsat vermesi hâlinde Türkiye’nin savunma sanayisine büyük katkılarının da olacağını ifade ediyor: “Yetkiler bu atölyeleri yurt savunmasında silahların yapılacağı bir yer olarak da düşünebilir. Birçok ürün niçin ABD’den, İtalya’dan alınıyor. Burada yapılanlar bir aşamadır. Belki 10-20 sene içinde buralarda bir savunma silahı da üretilebilir. Ama şimdiden bürokratik ve psikolojik engellerle bu işi sekteye uğratırsanız iş yürümez. Bize fırsat verilirse askere de silah üretebiliriz. Buraya Savunma Bakanlığı ve askeriyeden bir general başkanlığında bir heyet geldi. Birtakım sorunları anlattık. Bize fırsat verilirse askeriyeye dahi silah yapabiliriz, dedik. Tamam, biz bu konuyla ilgileneceğiz, dediler. Ortak bir şeyler yapılabilir, dendi. Ama bir sonuç çıkmadı.”
Kral Silah Fabrikası’nın sahibi Nevzat Sütçü de bürokrasiden yakınıyor. Örnek olarak da fişek imalatını gösteriyor. Türkiye’de her yıl milyonlarca fişek tüketildiğini ve bir fişeğin ortalama 1 TL’ye satıldığını anlatan Nevzat Sütçü şu bilgileri veriyor: “Av fişeğinin 1 yıl öncesine kadar üretimi yasaktı. Ama satış serbest. İtalyanlar, Fransızlar getirip satıyordu. Milyonlarca fişek sattılar. Bakın ayda 15 bin fişeği sadece bir firma deneme için kullanıyor. Binlerce avcı var, diğer firmalarla beraber düşündüğünüzde miktar çok yüksek ama fişek üreten kimse yoktu geçen seneye kadar. Milyonlarca lira yurtdışına gitti. Şimdi burada fişek üretimi için birçok insan tesis kurdu ama ruhsat alamıyor. 2 senedir devlet bürokrasisini aşamıyoruz. Prosedür o kadar fazla ki.”
Üretilen her tüfeğin yüzde 50’sinin devlete vergi olarak alındığını, bunun üzerine bir de bürokratik engeller konduğunu kaydeden Nevzat Sütçü, savunma sanayii için de önemli bir üretim yeri olabilecek sektörün gelişmesinin âdeta devlet eliyle engellendiği görüşünde. Sütçü, devletin bu sektördeki AB standartlarını Türkiye’ye taşıması gerektiğini ifade ederken “Avrupa ülkelerinde CIP adı verilen tüfek kalite kontrol merkezleri var. Biz ihraç mallarını yurtdışına gönderdiğimizde bazen ülkelerin engellemeleri ile karşılaşıyoruz. CIP’tan geçmedi gibi bahaneler üretebiliyorlar. Devlet Türkiye’de de böyle bir merkez kursa, AB standartları olsa bu sektör yabancılara kafa tutar.” diyor.
Silah fabrikatörlerine kamuoyunda silahlanmaya karşı kampanyalar yürütüldüğünü, bu silahlarla insan veya canlıların öldürüldüğünü ve bunun hiç de iyi bir şey olmadığını hatırlatıyoruz. Onların verdiği cevap ise şöyle: “Bu piyasayı biz oluşturmadık. Bu işi yapmasak da neticede bu tüfekler üretilecek. Birileri de alacak. 43 milyar dolar cirosu olan bir sektörden bahsediyoruz. Adam öldürme meselesine gelince... Bu tüfeklerle biri öldürüldüğünde hemen ‘pompalı dehşeti’ gibi haberler yayılıyor. Bir kişi adam öldürecekse tüfekle öldürdüğü gibi bıçakla da öldürebilir. Şimdi bütün bıçakların üretimini yasaklamak mı gerekir? Bazı sürücüler trafikte hata yaparak başkalarının ölümüne sebep oluyor. Bu yüzden otomobilleri yasaklamak mı lazım? Devlet bu işin kurallarını koysun ve kurala uymayan cezasını çeksin.”
