Dizilerdeki Şiddet

DİZİLERDEKİ ŞİDDET AİLELERİMİZİN GELECEĞİNİ SARSIYOR...

 

Son zamanlarda aileler arasındaki şiddet olayları ve cinayetlerdeki artışları mercek altına alan SOSYOLOGlar televizyon dizilerindeki bazı sahneleri, aile bireylerinin üzerinde olumsuz etkileri olduğunu ortaya çıkardılar. Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tülin İÇLİ.....

Şimdi saygı değer okurlarım, arkadaşlarım, dostlarım; televizyon dizilerindeki sahnelerin, başta çocuklarımız olmak üzere, gençlerimiz, annelerimiz, babalarımızın bile üzerinde derin izler bıraktığını herkes biliyor. Yapılan tüm araştırmalarda suç işleme biçiminin ''ÖĞRENME'' yolu ile olduğunu anlatıyorlar. Dizilerdeki suçun işleniş biçiminin çok detaylı verilmesi, seyirciye öğretici yapıyor. Suçlunun olaydan sonra kaçıp kurtulması, ceza almaması da özendirici etki yapıyor. Bakın okurlar; özellikle anneler evli olup yazımı okuyan beyler, hele ki bir de yedi yaşından küçük çocukları olan anne ve babalar. Bir çoçuk, eğer günde üç veya 4 saatini televizyon karşısında geçiriyorsa bir yaşından yedi yaşına gelene kadar en az bir milyon kez reklam seyrediyormuş. Bu çocuktaki tüketim bilincini tahmin edebiliyor musunuz? Çocuktaki hiperaktiviteyi? Reklamdaki ürünlerin, zararlarını ve yararlarını anlatabilir misiniz?  AN-LA-TA-MAZ-SI-NIZ... Çocuklarımıza yemek yedirmek yada oyalamak adı altında seyrettirilen KLİP, REKLAM ve ŞİDDET DOLU DİZİLER onların ruhsal dünyalarında nasıl bir hasar bırakıyor bilemeyiz. Eğer sizler çocuklarımızı eğitmezseniz, eğitmek için hazırda bulunan pek çok TV programı var. Özellikle çocuklarımızı, bakıcılara, halalara, teyzelere bırakıp giden annelerimiz, çocuklar sizlere karşı neden laf dinlemez? Neden öfkeli? Neden hırçın? Ya da neden karamsar? Lütfen oturun bir düşünün? Çocuklarımızın kontrolümüz ve sevgimiz dışında geçirdiği zamandan nasıl hesap vereceğiz? Biz kim için çalışıyoruz, kim için kazanıyoruz. Unutmayın ki bu dünyada bırakacağımız hayırlı evlattan başka ne var. Hoşça, Sağlıcakla, Delikanlıca kalın, ama en önemlisi Adam gibi Adam kalın.

 

 

HAFTANIN FIKRASI!

 

Canım Sevgilim Benim

 

Sauna'ya giden bir grup genç erkek, soğuk havuzda dinlenirlerken bir cep telefonu çalar. Bir adam telefonu açar. Ortam çok gürültülüdür; telefonun öbür ucundaki kadın sesini zorlukla duyar.

            - Sevgilim. Meltem'le dışardayım. Biraz önce çok güzel bir kürk gördüm. 400 YTL cik. Senin kredi kartından alabilir miyim? N'oooolur, alabilir miyiiiiimmmm?  Tabi canim. Al.

            - Ah sevgilimmmm! Çok şekersin. Bişeycik daha var ama kızmayacaksın, değil mi?

            - Hayır, kızmam...

            - Buraya gelmeden önce Akmerkez'deydik. De Beers'de bir tane tek taş pırlanta yüzük gördüm. Cok güzeldi sevgilim. Bütün arkadaşlarımda var. Senin kredili kart hesabından alabilir miyim? 650 YTL cik. Gelecek ay ikramiye alacaksın. O zaman ödersin. N'ooooluuurrrr. Alabilirmiyim?"

            - Peki, al canım.

            - Sevgilim benim. Bi tanem. Çok şekersin. Bu akşam sana harika bir gece yaşatacağım. Canıııım, bi şey daha var. Ama kızarsin diye korkuyorum...

            - Kızmam, söyle bakıyım.

            - Son kazadan sonra arabamdan iyice soğudum. Galeride bi tane Peugeot 206 gördum sevgilim. Çok güzeldiiii... 9 milyara bırakacak. Senin adına bankadan bi kredi açtırsak diyorum sevgilim. Nuranın kardeşi bankada şube müdürü... Kefil-belge-imza falan istemiyor, sen tamam dersen hemen yapıcak işlemleri. N'ooolurrrr sevgilim, seni çok seviyorum....

            - Peki, peki. Tamam. Olur. Al bakalım.

            - Tatlı sevgilim benim. Canım sevgilim. Seni çoook seviyorum. Hadi by, akşama görüşürüz.

Genc adam telefonu kapatır ve arkadaşlarına sorar:

            - Bu telefon kimindi yahu?...

 

Haftanın öyküsü

 

Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleği, zanaatı değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yaşıyordu.

Bu ustanın çırağı büyüdü, ahşap işlemeyi ve hayatı öğrendi, kendi işini kurup başlattı. Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi.

Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran, her şeye bozulan bir çocuk çıktı.

Tahta getirmeye gidiyor, döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun yakınıyordu. Bir iş teslim etmeye gidiyor, döndüğünde yoldan, sıcaktan, müşterinin tavrından yakınıyordu. Usta çocuğa bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama sözlerinin hiçbir etkisi olmuyordu. Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi.

Çırak ustasının söylediği gibi, tuzu alıp döndü. Usta bir bardak su getirmesini söyledi. Çırak bir bardak suyu da getirdi.

Usta, Şimdi o tuzu suyun için at" dedi. Çırak ustasının söylediğini yaptı.

Sonra usta "Şimdi o suyu iç" dedi. Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de

tükürdü. Öfkeyle ustasına bakarken, usta "Nasıldı tadı" diye sordu. Çırak nefretle, "Çok acı" dedi.

Usta çocuğa "Tuzu yanına al gel, gidiyoruz" dedi. Çırak ustasının peşine takıldı. Bir süre sonra civardaki gölün kıyısına geldiler.

Usta çırağa "Bütün tuzu göle dök" dedi. Çırak söyleneni yaptı.

Usta "Şimdi gölün suyundan iç" dedi. Çırak içti.

"Suyun tadı nasıldı" diye sordu usta. Çırak, "Çok güzeldi" dedi.

"Peki tuzun acısını hissettin mi" diye sordu bu kez de.

Çırak "hayır" dedi.

Usta çırağı karşısına oturtup anlattı:

"Hayattaki bütün olumsuzluklar işte bu bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su isen, nasıl tuzun bütün acısını tattıysan, hayatın bütün olumsuzluklarından da öyle etkilenirsin. Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle bu önümüzdeki göl gibi isen, hayatta karşılaşabileceğin bütün olumsuzluklar seni, o bir avuç tuz gölün suyunu nasıl etkilediyse öyle etkiler, bir bardak suda tattığın acıyı vermez sana.

Seçim senindir: Ya bardak olacaksın ya da göl..."

 

“Dabülü” nedir?

 

Aslında “Dabülü”, tüm özelliklerini kaybetmekte olan bir ulusun, çağdaşlaşmak adına herşeyini (namusunu, malını, ülkesini) yitirme yolunda, “The Marmara” ile başladığı yolda, basın ve yayın yardımıyla ulaştığı önemli bir basamağın simgesidir.

Komik degil, ağlanması gereken bir olaydır...

Olay aslında basit bir Adres kodlamadan kaynaklanır..

 

Peygamberimizden hadisler

 

Üç kimsenin duası makbul dualardır. Bunların kabul edileceğine şüphe yoktur. Zulme uğrayanlar, Misafirler, Babanın evladına duası (Ana –Babanın çocuklarına duasıdır.)

 

Üç şey ölünün ardından (kabre kadar) gider: Âilesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi döner, birisi kalır. Dönenler ailesi ve malı, kalan de amelidir.

 

Vallahi eğer benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız az güler çok ağlardınız. Döşek üzerinde kadınlarla telezzüz edemez, Allah’a (c.c) feryat ederek yollara sahralara dökülürdünüz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.