Doç. Dr. Murat Kayacan

Doç. Dr. Murat Kayacan

Cinlere insan peygamber olur mu?

Rasul-ü sakaleyn, Hz. Muhammed (s)'in hem insanların hem cinlerin peygamberi olduğunu belirtmek için kullanılan bir tabirdir. Bu bağlamda şu soruların üzerinde duracağız: Kur'an rasul-ü sakaleyn tabirini onaylamakta mıdır? Yani Kur'an peygamberlerin meleklere ya da cinlere de peygamberlik yaptığından söz etmekte midir? Hz. Peygamber (s)'in cinlere tebliği söz konusu olmuş mudur? Cinler sadece "uyarıcı" mıdır yoksa aynı zamanda rasul müdürler?

Kur'an insanlara insan peygamber gönderildiğini belirtmektedir. Zaten yeryüzünde vahyin muhatabı melekler olsaydı, onlara melek peygamber gönderilirdi: "De ki: Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.” (İsra, 17: 95). Makul olan da insanlara kendileri gibi bir peygamber gönderilmesidir. Başka bir varlık peygamber olarak gönderilseydi inkârcılar, "Bu gelen peygamberin ontolojik yapısı farklı, biz ona nasıl uyalım?" diye kendilerine inkâr gerekçesi uydururlar ve bu gerekçelerinde de haklı olurlardı.

Hz. Muhammed (s)'in cinlerin dilini bildiğine, onları toplayıp onlara İslam'ı anlattığına dair bir bilgimiz söz konusu değildir. Bilseydi vahiy yoluyla ya da kendi beyanıyla öğrenirdik. Tebliğ edebilmesi için onların dilinden anlaması gerekirdi. Bu durumda Hz. Peygamber (s)'in cinlere tebliğinden söz edilemez. Halbuki o risaletini açıkça duyurmakla mükelleftir. Duyurmazsa görevini yapmamış olur (Maide, 5: 67).

Allahu Teala'nın Hz. Peygamber (s)'e, "Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik." (Nisa, 4: 79) şeklindeki hitabıyla onun insanlara peygamber olarak gönderildiği ifade edilmektedir. Cinlere veya meleklere "tebliğ eden" bir peygamberden Kur'an söz etmemektedir. İbn Abbas'ın naklettiği "Hz. Peygamber (s), cinlere Kur'ân okumadığı gibi, onları görmedi de." (Buharî, Tefsir, Cin 1, Ezan 105; Müslim, Salat 149; Tirmizi, Tefsir, Cin) şeklindeki rivayet de Hz. Peygamber (s) ile cinler arasında karşılıklı bir diyalogun olmadığı fikrini desteklemektedir.

Cinler Rasulullah (s)'ı dinlerken o, cinleri görmediği gibi onların onu dinlediğinin farkında da değildi: "De ki: Cinlerden bir topluluğun Kur'ân dinleyip şöyle dedikleri bana vahyolundu: Biz harikulâde güzel bir Kur'ân dinledik." (Cin, 72: 1). Farkında olsaydı, "şöyle dedikleri bana vahyolundu" yerine "şöyle dediler" derdi. Hz. Muhammed (s)'in cinlerden herhangi biriyle konuşarak kendisine indirilen Kur'an'ı ona tebliği ettiğini ve kendisine inanmadıkları takdirde kâfir olacaklarını söyleyip cehennem azabıyla onları tehdit etiğini göremiyoruz. Zaten Hz. Peygamber (s)'in cinlere de tebliğ etme yükümlülüğü olsaydı, Kur'an bir yerinde bu görevi belirtir ve onlara tebliğ etmesini söyler, tebliğ karşısında nasıl tavır takındıklarını anlatırdı (Sarmış, I: 77).

Bazı cinlerin peygamberlerden aldıklarını kardeşleri olan cinlere tebliğ eden uyarıcılar olduğu (Cezairî, 2003, II: 119) söylenmektedir. Şu ayet bu yaklaşıma uygun görünmektedir: "(Peygamber tarafından) Kur’an’ın okunması bitince de (o cinler) uyarıcı olarak kavimlerine döndüler." (Ahkaf, 46: 29). Dahhak'a göreEy cin ve insanlar topluluğu! İçinizden size ayetlerimi anlatan ve bu gününüzle karşılaşacağınızı bildirerek sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” (Enam, 6: 130) ayetinden anlaşılan insanlara olduğu gibi cinlere de kendi içlerinden peygamber gönderilmiş olmasıdır. Sözün zahiri de böyledir. İbn Abbas da bu uyarıcı cinlerin insan peygamberi dinleyip o mesajı kavmine götüren rasuller olduğu kanaatindedir (Maverdi, ts., II: 170).

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Kur'an'da net olarak Hz. Muhammed (s)'in hem insanların hem de cinlerin peygamberi olduğu (rasul-ü sakaleyn) ifade edilmemektedir. Makul olan cinlere cinlerden peygamber gönderilmiş olmasıdır. Cinlerin imani ve ameli açıdan hidayete sevk etmenin en münasip yolu onlara kendi türlerinden elçilerin gelmesi ve onlara rehberlik etmesidir. Aksi takdirde Rasulullah (s)'ı dinlediği Kur'an'da ifade edilen cinler -bildiğimiz anlamda cin iseler- tabiatlarının farklı olması nedeniyle Kitab'ın ancak bir kısmına uyabilirler.

En doğrusu Allah bilir.

Cezairî, Abülkadir b. Cabir Ebu Bekir, Eyserü’t-Tefâsir li Kelami’l-Alîyyi’l-Kebir, Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hukm, Medine, 2003,

Sarmış, İbrahim, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, 2 c., 3. bs., Ekin Yay., İst., 2007.

Maverdi, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed (h. 450/1058), en-Nüketü ve’l-Uyûn, 6 c., Daru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, ts.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum