Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

"Batı, İslam'la Hesaplaşmalı!"

Yazımın başlığını oluşturan söz, aşağıda bahsedeceğim bir Batı’lı lidere ait.

Beş yüz bin Müslümanı barındıran İtalya'nın yolsuzluklarıyla ünlü Başbakanı Silvio Berlusconi’nin  Eylül 2001’de yaptığı konuşmayı bir hatırlayalım. Batı dünyasını İslam'la savaşmaya çağıran ve Batı medeniyetinin İslam medeniyetinden üstün olduğunu iddia etmek suretiyle   Batı'nın müslümanlara uygarlık dersi vermesini ve İslam medeniyetini alt etmesini isteyen, ayrıca  “Batı İslam’la hesaplaşmalıdır”, diyen Berlusconi sözlerine şöyle devam ediyordu:

“Bin dörtyüz yıl öncesine takılıp kalan İslam'la çatışmaya kadar gitse bile Batı, tıpkı komünizmi yendiği gibi başka toplumları (medeniyetleri) da yenmek zorundadır. İnsanlara geniş refah sağlayan, insan hakları ve dine saygıyı garanti altına alan bir değerler sisteminden oluşan bizim uygarlığımızın üstünlüğünün bilincinde olmalıyız. Bu saygı İslam ülkelerinde kesinlikle yoktur.”

İtalya Başbakanı Berlusconi, Batı değerlerine olan bu güvenin yeni strateji oluşturulurken Batı'ya rehberlik etmesini istiyordu. Berlusconi’nin bu konuşması, bilinç altının dışa vurmasıdır. Aynı tarihlerde ABD Başkanı Bush’un, İslam Dünyasına ‘Haçlı Seferleri’ başlatmaktan bahsetmesi, aynı oryantalist bakış açısının bir yansımasıydı.

Aslında Batılı yetkililerin İslam dünyasına yönelik demeçleri, dini sembollerin şahsında İslam’a yönelik bir öfke birikiminin habercisiydi. Danimarka’nın fitilini  ateşlediği Peygamber Efendimize yönelik karikatürlü tezyif kampanyası, bunun bir devamı olarak görülmelidir. Biz Müslümanlar, sadece İslam’ın kutsallarına yönelik değil, bütün semavi dinlere ve sembollerine yönelik her türlü saldırıları lanetlemeliyiz. Onların yaptığını yapmamalıyız. Basın ve ifade hürriyeti bir başkasının kutsallarına saldırmayı gerektirmemektedir. Kendilerini eksen medeniyet gören bir dünyanın insanlarından da böyle bir tavır beklenmeliydi.

Bilindiği gibi İslam’ın ilk yıllarından itibaren nübüvvete ve Hz. Peygamber’in şahsına yönelik itirazlar en acımasız bir şekilde yapılmıştır. Kur’an’dan öğrendiğimiz kadarıyla, Peygamberimize şair, mecnun, kahin vb. gibi sıfatlarla psikolojik açıdan saldırılar yapılmış, hatta bu sözel manada iftiraya dayalı saldırılar müminlerin annesi olan Hz. Ayşe validemize kadar varmış, dahası alemlerin rahmet elçisine fiziksel şiddet uygulamaya kadar uzanmıştır.  Amaç, liderle tabanın arasını açmak ve her geçen gün kitlelerde taban oluşturan İslam’ın yayılmasının önüne geçmektir. Tarihe ve realitelere dönüp baktığımız zaman bu tezyif ve iftira kampanyaları hiçbir zaman başarıya ulaşamamıştır. Bundan sonra da ulaşması mümkün değildir. Hani Türkçemiz’de bir söz vardır: “Ateş sönerken dumanı fazla çıkarmış.”

Artık Batı değerler alanında iflasın eşiğine gelmiştir. Materyalist toplumlarda aile düzeni parçalanmış, insanlık fıtrat dışı hayat tarzlarına yönelmiş, maddi dünyasını imar ve tatmin yolunda hiçbir etik değer tanımama sürecine girmiştir. İnsanlık ruhi anlamda bir açlık yaşamaktadır. Her geçen gün Danimarka gibi ülkelerde ihtida edenlerin sayısı artmaktadır. Özellikle AB ülkelerinde 20 milyon Müslüman yaşamaktadır. Bu Müslüman nüfus, İskandinav ülkelerindeki Protestan Hıristiyanların nüfusundan fazladır. Bir de Türkiye’nin Avrupa Birliğine girme macerası ve  Batı’da Müslüman nüfusun artması, yerli nüfusun adeta kan kaybetmesi zihin dünyalarında sarsıntılara yol açmaktadır. Bütün bu gelişmeler karşısında bazı odaklar,  İslam karşıtı provokasyonları devreye sokmuşlardır. Danimarka ve diğer ülkelerdeki organizeli  çıkışı böyle okumak gerekmektedir.  Medeniyetler ittifakından rahatsız olan çevrelerin bu akıl almaz tutumları karşısında duygusallığı bir kenara bırakarak akıllı hareket edilmeli; iyiden, güzelden ve insanlıktan yana taviz verilmemelidir. İslam Dünyası haklı olarak kendi manevi değerlerimize karşı yürütülen kampanyalara karşı elbette en yüksek seviyede duyarlılık göstermelidir. Bu duyarlılık ölçülü olmalı şiddete varacak düzeyde İslam, mecazi anlamda asla kanlı kartpostal göstermek şeklinde temsil edilmemelidir. Çünkü bu tip vak’alar, Batı’da İslamofobi çabalarına güç katmaya yarayacaktır.  Zaten İslam dünyasının kahır ekseriyeti despotik yönetimler ve dış güçlerin istilası altında patlamaya hazır bir barut fıçısı görünümü arz etmektedir. Bütün bu karalama taktiklerine karşı cevabımız ve tepkimiz bilimsel yollarla ve üretilen mallara karşı bir boykot şeklinde olabilir. Bu konuda izleyeceğimiz metod, bizzat Hz. Peygamber’in ve ilk Müslümanlar’ın yöntemi olmalıdır. Mutlaka akl-ı selim ve sağduyu galip gelecektir. Nitekim Batı toplumlarında akl-ı selim sahibi insanların beyanları bunun en açık örneğidir. Biz Müslümanlar, kesinlikle kırıcı-dökücü boyutta fiziksel şiddete başvurmadan sağduyulu, diyalog ve müzakereye bağlı, dahası Müslümanlığı hayatımızda canlı olarak temsil etmek suretiyle sivil cevaplar verebiliriz. 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.