Başarakavak ve Keçimuhsine
Başarakavak’a, çevre insanın deyimiyle Başaraya ilk gidişimi hayal meyal hatırlıyorum.
Zeki Oğuz
Başarakavak’a, çevre insanın deyimiyle Başaraya ilk gidişimi hayal meyal hatırlıyorum. Daha on-onbir yaşında bir çocuğum. Dedemle güz ekini ekiyoruz Başara sınırındaki tarlamızda. Sabanın demiri bir ilmeye takıldı ve kırıldı. Dedem biraz parayla birlikte kırık saban demirini de verdi ve yolu tarif etti. Demirci ustasına selam söyle, bunu yaptır ve hemen dön, dedi. Dediği gibi yaptım. Çayın kenarında iki katlı güzel bir evin altındaydı demirci ustasının dükkanı. Dedemin selamını söyleyip demiri uzattım. Adam demiri aldı, oturmam için bir yer gösterdi. Merakla bakıyordum ustanın çalışmasına, körükle ocağı harlandırıp, demir kıpkırmızı oluncaya kadar ateşte evirip çevirmesine. Örs ve çekicin sesleri türkü gibi gelmişti o gün.
Sonra her yıl nerdeyse birkaç kere gider oldum Başaraya. Beldenin kuzey ve batı taraflarındaki vadiler müthiş güzel ve doyumsuz kamp alanları. Hele Ketenlik, Üçpınarlar yaylaları, şehrin boğucu havasından sonra cennet gibi gelir.
Beni oralara çeken sadece doğanın güzelliği, pınarların gürül gürül akışı değil elbette. Şehrin bir tek havası değil kirli olan. İnsan ilişkileri de kirli, en azından bana göre böyle. Şehirli olmanın getirileri ile götürülerini tartarım bazen. Götürüleri fazla gibi gelir bana. Bu belki modern anlamda şehirli olamayışımızın bir sonucudur, bilmiyorum.
Geçtiğimiz Pazar yine Başara beldemizdeydim. Bu yöreye ne zaman gitsem beldeye adını veren Başara Bey ve Selçuklu sarayına yetiştirdiği atlar gelir aklıma. Kimbilir bu vadilerdeki çayırlarda yetişen atlar ne güzel atlardı, kimbilir ne güzel insanlar binip gittiler o atlara.
Hafif rüzgarlı ama bahardan çalma bir gündü. Beldenin güzel insanları meydandaki parkın önüne oturmuşlar çay içip sohbet ediyorlardı. Daha çayımı yudumlamadan belediye eski başkanlarından Rahim abi düğün pilavı var, çayını iç Hasan ağa seni pilava götürsün, dedi.
Hasan ağa da az önce tanıdığım biri ama sanki yıllardır tanışıyoruz. O ismen biliyordmuş beni. Önceki gidişlerimden duymuş adımı.
Birlikte gidiyoruz düğün pilavına. Sofrada tam karşımda oturan yaşlı adam, hoş geldin, diyerek resimlerim iyi çıkmış mı?diye soruyor. Mahçup oluyorum, bir önceki gidişimde keyifle sigara tüttürürken birkaç kare güzel portresini çekmiştim. Söz bir daha gelişimde getiririm fotoğraflarını, diyorum.
Hava güzel olunca parkın çevresi haylie kalabalık. Yıllar önce parkın yanıbaşında iki katlı ahşap bir ev vardı. Yerine betonarme bir ev yapmışlar. O ahşap ev geldi gözümün önüne. Evin önündeki kavağın üzerine iki yaşlı oturmuş sohbet ediyorlardı. Varıp merhaba demiş, fotoğraflarını çekmiştim. Sonra yaşlılardan biri kalkıp evin içini gezdirmiş, patates, kurufasulye vermişti poşetler dolusu. Almam, götüremem diye ısrar etmeme rağmen zorla elime tutuşturmuştu poşetleri. Aslında içimden seviniyordum çünkü doğal besinlerdi verdikleri. Şimdi arşivimin bir yerinde duruyor o yaşlıların görüntüleri.
En çokda tandır ekmeğini severim Başaranın. Ta uzaklardan türüm türüm kokusu gelir insana. O yüzden beldeye yolum düştümü nerde bir evden duman tütüyorsa oraya giderim çünkü tandır ekmeği yapılıyordur. Çekinmez, gocunmazlar o gülyüzlü kadınlarımız. Hemen sıcacık tandır ekmeğini uzatırlar.
Parkın kuzeyinde bir evin önünde hummalı bir çalışma dikkatimi çekti. O tarafa yöneldim. Evin oğlu yeni askerden gelmiş. Hoş geldin sofrası hazırlıyorlarmış. Tepsiler dolusu baklava, su böreği… Hemen bir tabağa çıkarıp ikram ediyor, sizin de kısmetiniz varmış, diyorlar.
Keçimuhsine, çevre insanlarının deyimiyle Kiçimusla Başaraya göre daha az gelişmiş bir köyümüz. Geçim kaynakları da hayli kıt olunca gençler durmuyormuş köyde. Muhtar odasında çayımızı yudumlarken sadece biz ihtiyarlar kaldık köyde, diyor muhtar. Sokak aralarında dolaşırken farkına varıyorum, evlerin yarıdan çoğu ören olmuş.
Aslında gerçekten görmeye değer ve turizme kazandırılacak bir köyümüz Kecimuhsine. Tarihi çok eski devirlere uzanıyor. Binlerce yıllık kaya mezarları köyün hemen çevresinde.
Geçmiş yıllarda her iki beldemizde yoğun olarak küçükbaş hayvancılık yapılıyordu. Günümüzde pek az köylü bu işle uğraşıyor.
Başara günümüzde organik tarıma yönelerek çemberi kırmaya çalışıyor. Keçimuhsinenin tek şansı turizme yönelik çalışmalar ama şimdilik bu da gerçekleşecek gibi değil.
Kiçimuslanın sokaklarında dolaşırken sokakların ıssızlığı fark edilmeyecek gibi değil. Sadece bir sokakta çocukları oynaşırken gördüm. Bir evde tandır ekmeği yapıyorlarmış. İkram ettikleri tandır böreği çocukluk yıllarımdan bu yana yediğim en lezzetli tandır böreğiydi.


