Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Barışa çağrı

Yüce Allah’ın en güzel isimlerinden birisi, es-Selam’dır.

 İşte O, es-Selam’dır.Bir Müslüman, es-Selam olan Allah’ın, barış olduğunu, barışa özlemimizin Allah’a özlemden başka bir şey olmadığını bilir ve dile getirir. S. Hüseyin Nasr’ın dediği gibi, bu unutuş dünyasına düşmeden önce asli doğamızın derinliklerinde Allah’ın rabliğine şahit olurken tecrübe ettiğimiz barışın hatırası vardır.

Müslümanlar için yalnızca ed-Dîn,  İlahi huzur olan “Barış Yurdu”na götürebilir. Müslümanlar sadece kendi aralarında değil, bütün bir varlık alanında selamı usul ve yöntemlerine uygun bir şekilde yaymalıdırlar.

Bütün bir yeryüzünde, es-Selam olan Yüce Allah’ın gönderdiği İslam’ı yayan bu insanların her biri, aynı zamanda barışın gönüllü elçileridir.

Barış yolunda mücadeleler hiç de kolay olmamıştır.  Bu sebeple barışın şerefli elçileri,  kıyamet gününde İlahi huzurda merhametle muamele göreceklerdir: “Çok merhametli olan Rab'den bir söz olarak (kendilerine) "Selam" (vardır).”(Yasin, 58).

Yeryüzünde barışı egemen kılmak kolay değildir.

Dışta barışın bir meltem rüzgârı gibi ruhları sarması, biraz da müminin kendi içiyle barışık olmasına bağlıdır. Kendisiyle fiilen barışık olmayan ve barışın sözcülüğünü sadece dile, slogana indirgeyenler,  gerçek anlamda Allah’la barışık olamazlar. Sözün özle mutabakat halinde bulunması gerekir.

Barış, dilden kalbe, kalbden de organlara yansıtılmalıdır.

Bir barış sevdalısı olan her Müslüman sahip olduğu yüze elli metre karelik toprak parçasında barışı ikame edebilirse, bütün bir coğrafyalarda barışı ikame edebilir. “Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selam verin.” (Nur, 61). Bu bağlamda her Müslüman’ın evi/yurdu, cennetten mülhem bir esenlik yurdu olmalıdır.

Bedenlerde barışı gerçekleştirenler ancak beldelerde barışı gerçekleştirebilirler. 

Hayatımızın bütün alanlarında söz sahibi O olmadan, O kılınmadan yeryüzünde ne barış, ne kardeşlik, ne huzur ve ne de sulhu salah olur.

Müslüman, İslam’la bağını koparmayan kimselerle, asla irtibatını koparmamalıdır. Çünkü biz tekfirci değil, davetçiyiz. Zira dışlamacılık ve ötekileştirme, barışı bozar. İslam’ı kabul edip, barış isteyen bir kimseye ne sözle ve ne de fiziki anlamda hayat hakkı tanımamazlık yapmak, Müslüman’ca bir davranış değildir. Bu konuda izlenmesi gereken ilke açıkça İlahi kelamda şöyle belirtilmiştir: “Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek, "Sen mü'min değilsin" demeyin.” (Nisa, 94).

Bize ne oluyor ki Allah’ın mü’min dediğine sen mü’min değilsin, deme hakkını kendimizde görebiliyoruz.  Bize düşen, İslamlaştırmaktır, ayırmak değil, ayrımcılık hiç değil. Etnik ve mezhebi çatışmaların önüne ancak bu barışa imanla geçebiliriz. Çünkü Hakk’ın çağrısı böyledir: “Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” (Bakara, 208).

Bir Müslüman önce Allah’la barışık olmalıdır. Bunun yolu, Allah’la aramızı açan her türlü emrâz-ı bâtıniyye’den gönlümüzü arındırmaktan geçer.  İşte o zaman O’nun en güzel isimleri arasında yer alan es-Selam ismi, ahlaki anlamda hayatımızda dönüştürücü bir etki yapabilir. Selam’ı kuşanan bir mü’min, iç barışı sağladıktan sonra, dışta bütün bir varlığın ontolojik anlamda kendisini güvende hissettiği bir barış ortamını gerçekleştirebilir. İşte yaşadığımız bu belirsizlik çağında ancak es-Selam Olan’ın bu vasfını hayatlarında fiilen gerçekleştirenler varoluşsal güvenliğin temsilcisi olabilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.