Bağımlılık değil "esaret" (2)

Bağımlılık değil "esaret" (2)

Üsküdar Üniversitesi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Noyan:- "TÜİK verilerine göre, 16-24 yaşları arasında internet kullanımı 2005'te yüzde 25'lerdeyken 2017'de yüzde 90'lara çıkmış durumda. Bu oran, 45 yaşından sonra yüzde 50, 55 yaşından sonra ise yüzde 25'l

İSTANBUL (AA) - ÇİĞDEM ALYANAK - Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 16-24 yaşları arasında internet kullanımı oranı 2005'te yüzde 25'lerdeyken geçen sene bunun yüzde 90'lara çıktığını belirterek, "Türkiye'de yakın zamanda yapılan bir geniş örnekli bir çalışma yok. Fakat yurt dışı çalışmalarda gösterilen gençlerin yüzde 90'ı internet ve oyun ile iç içeyken, yaklaşık yüzde 10'u internet ve oyun bağımlısı olarak değerlendirilmektedir. Bu oranlar uyuşturucu madde bağımlılığından daha yüksek oranlardır." dedi.

Doç. Dr. Noyan, Dünya Sağlık Örgütü'nün, bu yıl yenilenecek Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması (The International Classification of Diseases) teşhis kılavuzunda bilgisayar oyun bağımlılığının "akıl hastalığı" başlığı altında yer almasına ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

İnternet ve oyun dünyasının, hem çocuk ve ergenlerde hem de yetişkinlerde heyecan uyandıran, çeşitli duyguları besleyen, yapay da olsa keyif veren bir araç olarak kullanıldığını belirten Noyan, son yıllarda internet kullanımına bağlı bozuklukların artması ile hem Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından psikiyatrik hastalıklar kategorisinde hem de Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Hastalıklar Sınıflaması'nda internette oyun oynama bozukluğunun bir hastalık olarak kabul edilmesine karar verildiğini hatırlattı.

Noyan, oyun oynama bozukluğunun belirtilerini şöyle sıraladı:

"Önceki yıllarda sadece alkol, uyuşturucu, sigara gibi maddelerin kullanımı ile ortaya çıkan bozukluklar hastalık olarak kabul edilmekteyken günümüzde kumar oynama, internette oyun oynama bozukluğu gibi davranışlara özgü bağımlılıklar kabul görmeye başlamıştır. Bir davranışın bağımlılık olarak kabul edilmesi için tekrarlayıcı ve devamlılık gösteren davranış özelliklerinin kişiler arası, ailevi, sosyal, akademik, mesleki ve diğer alanlardaki işlevselliği bozuyor olması gerekmektedir. Ortaya çıkan olumsuz sonuçlara rağmen bireyin oyun oynamaya büyük önem atfetmesi ve öncelik vermesiyle oyun oynama zamanlarını düzenlemedeki kontrolünü kaybetmesi önemli belirtilerdir. Oyun oynarken geçirilen zamanın giderek artması, oynamadığı zamanlarda aklının bir köşesinde sürekli oyun oynamak için fırsat yaratma düşüncesinin olması, oyun oynamasının engellendiği zamanlar büyük bir sıkıntı ve öfke duyması hatta şiddet eğilimi göstermesi diğer önemli belirtilerdir."

- "Çocuklar ve ergenler daha büyük risk taşıyor"

Sadece çocukların değil, ergen ve yetişkinlerin de bağımlılık konusunda büyük risk taşıdığını vurgulayan Noyan, "Beyin gelişimi devam eden çocuklar ve ergenlerde fren merkezi olarak tanımladığımız beynin ön tarafının (frontal bölge) tam olarak gelişmemiş olması sebebiyle çocuklar ve ergenler biyolojik olarak kendilerini durdurmakta zorlanmaktadırlar. Bu sebeple çocuklar ve ergenler daha büyük risk taşımaktadırlar." dedi.

İnternette zaman geçirmeye başlayan yetişkinlerde çeşitli amaçlarla oyun oynamanın başladığını ve sonrasında aynı uyuşturucu maddelerde olduğu gibi beynin biyolojik olarak etkilenmesine bağlı olarak bağımlılığa giden yolun önünün açıldığını belirten Noyan, "Oyun oynarken alınan haz dopamin olarak adlandırılan bir hormon üzerinden olmaktadır. Arkadaşlarla sohbet etmek, yeni yerler keşfetmek, sinemaya, tiyatroya, konsere gitmek, kitap okumak, bir hobi ile ilgilenmek ve spor yapmak gibi birçok davranışta dopamin salgılayarak doğal yoldan haz vermektedir. Oyun oynarken giderek artan dopamin miktarı bireylerin doğal dopamin kaynaklarından alınan hazlarının yetersiz olarak algılanmasına sebep olmakta ve bireyler sürekli oyun üzerinden haz almaya çalışmaktadırlar." değerlendirmesinde bulundu.

- "Ebeveynler çocuklarına model olmalılar"

Doç. Dr. Noyan, ebeveynlerin, çocuklarının ihtiyaçları olan saygı ve sevgiyi aile içerisinde çocuklarına göstermesi gerektiğinin önemine değinerek, sağlıklı ve güçlü olan aile içi iletişimin, ergenlerin ihtiyaç duyduğu saygı ve sevgiyi aile dışında aramalarına engel olacağını anlattı.

Ebeveynlerin çocuklarına model olması gerektiğini ifade eden Noyan, "Kendi yapmadığınız bir davranışı çocuğunuza yaptıramazsınız. Ailelerin sanal ortam yerine gerçek hayatta çocukları ile birlikte zaman geçirmesi, birlikte oyun oynamaları, spor yapmaları, kitap okumaları faydalı olacaktır. Çocukların mutlaka spor ya da sanatın bir dalı ile uğraşması gereklidir. Çocuklar yaşıtları ile bu konularda konuşmaya başladıktan sonra internet, oyun ve diğer sosyal medya içerikleri ile uğraşıları azalacaktır." diye konuştu.

Noyan, çocuklara sorumluluk verilmesinin, hayata yönelik bir amaç edinmelerini ve gerçek hayattan keyif almalarını sağlamanın ailelere düşen en önemli görev olduğunu aktardı.

- Bağımlılıkla mücadele için öneriler

Ebeveynlerin çocukların hesaplarını kontrol etmesi, güvenlik filtreleri kullanması, arkadaşlarını tanımasının da fayda sağlayan diğer yöntemlerden olduğunu anlatan Noyan, ailelerin teknolojik bağımlılıkla mücadele etmek için neler yapması gerektiği konusunda, şu önerilerde bulundu:

"İletişim: Koşullu mesajlar vermeden çocuklarınıza saygı ve sevgi göstermek. Aile, akraba ve arkadaş ziyaretlerine gitmek. Ziyaretlere teknolojik cihazlar götürmemek.

Kaliteli zaman geçirme: Küçük çocuklarla parklara, spor merkezlerine, gençlerle sinema, tiyatroya ve maçlara gitmek. Birlikte kitap, gazete, dergi okuma saatleri planlanmak.

Oyun: Çocuklarla birlikte halıda, yerde, masada… Karşılıklı ya da eşli oyunlar oynamak.

Model olma: Ebeveynler diğer aile üyelerine örnek olmalıdırlar. Evde bilgisayarı çok acil işleri varsa bile belirli zaman aralıklarında ve kısa süreli kullanmak.

Sorumluluk verme: Yaşına uygun ev içerisinde yapabileceği sorumluluklar vermek.

Sınır koyma: Mümkünse 7 yaşından önce çocuklarını bilgisayar, laptop, tablet ve akıllı telefon ile tanıştırmamak, 7 yaşından sonra günde 1 saat olacak şekilde ebeveyn eşliğinde eğitsel oyunlar ile zaman geçirmesini sağlamak. 7 yaşından önce kullanılacaksa zamanları mümkün olduğunca kısa tutmak gerekmektedir.

Önlem alma: Güvenli internet bağlantısı kullanımı sağlamak, arkadaşlarını tanımak, internet kullanımı takip etmek."

- "İnternet bağımlılığının sebep olduğu sosyal izolasyon..."

İnternetin faydalı bir araç olduğunu ancak nasıl ve ne kadar süre kullanıldığının faydayı zarara çevirebilecek nitelikte olduğunu anlatan Noyan, ailelerin bu noktada daha sınırlayıcı, kural koyucu olması gerektiğini vurguladı.

Özellikle gelişim çağında olan çocukların, internet ile birlikte çevresinde görmediği, duymadığı birçok farklı davranışla karşılaştığını belirten Noyan, şunları kaydetti:

"Gelişim döneminde saldırganlık ve şiddet içeren içeriklerle tanışan çocuklar, ilerleyen dönemlerde gözlemledikleri davranışları içselleştirerek, kendileri göstermeye başlayabilir. Diğer bir risk faktörü de internetin ve oyunun öncelik haline gelerek zaman algısının bozulması, derse ayırdığı zamanın azalması, sosyal ilişkilerinin bozulması sonucunda işlevselliğin giderek kötüleşmesi ve psikiyatrik sorunlara sebep olmaya başlama riskidir. İnternet bağımlılığının sebep olduğu sosyal izolasyon, yalnızlık, iletişim bozukluğu ve depresyon gibi bireyin kendi içinde yaşadığı sorunlara siber zorbalık olarak adlandırılan akranları tarafından zarar görme sorunu da eklenmiştir."

Doç. Dr. Noyan, Türkiye'de oyun ve teknoloji bağımlılığının boyutlarının istatistiki durumuna ilişkin şu bilgileri verdi:

"TÜİK verilerine göre 16-24 yaşları arasında internet kullanımı 2005'te yüzde 25'lerdeyken 2017'de yüzde 90'lara çıkmış durumda. Bu oran, 45 yaşından sonra yüzde 50, 55 yaşından sonra yüzde 25'lere düşmektedir. İnternet ve oyun bağımlılığı ile ilgili Türkiye'de yakın zamanda yapılan bir geniş örnekli bir çalışma yok. Fakat yurt dışı çalışmalarda gösterilen gençlerin yüzde 90'ı internet ve oyun ile iç içeyken, yaklaşık yüzde 10'u internet ve oyun bağımlısı olarak değerlendirilmektedir. Bu oranlar uyuşturucu madde bağımlılığından daha yüksek oranlardır."

- "İnsanların psikolojik olarak bir kaçış noktası haline geldi"

Çocuk Kaygı Terapisti ve NLP Uzmanı Burcu Polatdemir de internetin hayata girmesiyle başlayan bu sürecin, akıllı telefonların da hızıyla insanların psikolojik olarak bir kaçış noktası haline geldiğini belirtti.

Bu durumun genellikle çocukların bağımlılığı olarak görüldüğünü anlatan Polatdemir, çocukların da bunu ebeveyni veya arkadaşlarından öğrendiğini aktardı.

Çocuğun, aynı yaş grubunda, ortak duygu paylaşımı ve rekabet duygusunun da gelişmesiyle bulunduğu sosyal alanın bir parçası olmaya çalıştığını ifade eden Polatdemir, ailesiyle yeterince kaliteli ve eğitici zaman geçiremeyen çocuk için de bilgisayar oyunlarının farklı bir uyaran olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkati çekti.

Çocukla göz teması halinde yapılan aktivitelerin oldukça verimli olduğunu belirten Polatdemir, "Tahmin edilenin aksine saatlerce ebeveyniyle televizyon izleyen çocuk için parkta ailece yaptığı bir saatlik aktivite çok daha değerlidir. Çocuğa daha çok çaba harcayacağı aktivitelerle dikkatini sizinle geçirmesine olanak verilmeli. Burada önemli nokta şudur; bu süre zarfında siz de sadece fiziksel olarak değil, ruhen de orada olmalısınız. Anne ve babanın çocuğun yanında olmasına rağmen dakikalarca telefonuyla zaman geçirmesi maalesef olumsuz modellenen davranışlar olabilir. Çocuk için bu davranış normal kabul edilebilir ve tekrarlamakta herhangi bir sakınca görmez. Çocuk ebeveynini modelleyerek büyür." değerlendirmesinde bulundu.

- "Bağımlıların yüzde 10'u neredeyse 12-24 saat bilgisayar başında"

Dünya Sağlık Örgütü'nün son açıklamasında 2018'de yenileyecekleri kılavuzda "oyun bağımlılığı"nı da ruhsal hastalık kategorisine gireceği vurgusu yapıldığını hatırlatan Polatdemir, "Bu durum, her oyun oynayanı aynı kategoriye koyacağımızı göstermez. Burada yapılan araştırmalarda bilgisayar oyunu bağımlılarının yüzde 10'unun neredeyse 12-24 saatini bilgisayar başında geçirdikleri tespit edilmiştir." dedi.

Çocukların gördükleri davranışları taklit yoluyla öğrendiğini anımsatan Polatdemir, sözlerine şöyle devam etti:

"Zamanının çoğunu telefon ya da bilgisayarla geçiren ebeveyni gözlemleyen çocuğun farklı davranmasını beklemek, ondan bilgisayardan uzak durmasını söylemek çocuk için tutarsız bir örnek olacağı için aranızdaki güven bağını da zedeleyecektir. Sırf siz yetişkinsiniz diye zaman geçirme hakkınızı anlatmaya çalışmak, onun da ailenin diğer bireyleri gibi eşit davranılmadığı duygusunu pekiştirecek ve bu durumu istediklerini yaptırma noktasında pazarlık noktasına getirecektir.

Burada çocuğun yaptığı davranış normal akışa, gördüğü eğilime uymaktır. Eğer tam tersi evde tüm bireyler, sınırlı zamanlarda ve az miktarda telefon ve diğer sosyal medya araçlarıyla meşgul oluyorsa buradaki durum şu şekilde avantaja çevrilebilir; çocuğun zaman geçirmekten mutlu olduğu oyunun teması neyse, ebeveyn tarafından bu fiziksel ya da sözel bir aktiviteye dönüştürülebilir."

Çocukla aktif halde zaman geçirildiğinde, aklına bilgisayar oyunlarıyla oynama fikrinin dahi gelmeyeceğini belirten Polatdemir, şunları kaydetti:

"Ama önce ne tip bir oyun oynadığını, hangi duygusunu aktif hale getirmekten mutlu olduğu ipucunu oyundan alabilirsiniz. Hiçbir fikriniz olmadan, onu anlamaya çalışmadan sürekli 'Oynama şu oyunla.' dediğinizde aynı frekanstan konuşmadığınız için ondan da duygularını açıklayıcı cevaplar almamış oluruz. Fırsatınız varsa açık havada yapılan aktiviteler en önemlileridir. Doğayla temas etmek, sınırlı da olsa imkan yaratmak çok etkili özellikle de sinir sistemimiz ve biyolojimiz için."

- "Çaresizlik duyan ailelerin sayısı artıyor"

Oyun bağımlılığı olan kişilerde görülen olumsuz davranış biçimlerine değinen Polatdemir, şu bilgileri aktardı:

"Öncelikle ailelerin çocukları gürültü yaptığı, yemeğini yemediği, bağırıp ağladığı için masumca destek aldığı tabletler, adeta onlara zarar veren arkadaş gibi oluyorlar. 5 yaşına kadar yeterli kelime kuramamış, ekrana bakarak uyumlu çocuk olduğu için ailesinin de huzurlu olduğunu düşündüğü çocuğunun dil gelişimi için yeterli vakti ayıramadıkları için çaresizlik duyan ailelerin sayısı artıyor.

Beynimizde bulunan, wernicke ve broca alanları bizim konuşma, dil gelişimi ve konuştuklarımızı anlamlandırma alanlarımızdır. Bu alanların 5 yaşına kadar yeterli gelişmemiş olması yani konuşma egzersiziyle yeterince zaman geçirememiş çocuk, kalıcı konuşma bozuklukları yaşayabiliyor. Bu yaşlara özellikle okul öncesi döneme, ebeveynlerin her fırsatta dikkat etmesine çalışıyoruz."

- "Hiçbir uzman çocuklarınızdaki değişimi sizden daha iyi fark edemez"

Polatdemir, dünyada büyük yankı bulan ve ebeveynler için kaygı verici olan "mavi balina" adlı bilgisayar oyununa ilişkin, çocuğunun davranışlarındaki ufak tefek değişiklikleri iki hafta içinde az da olsa fark edemeyen anne babalara seslenerek, "Eğer uzun tedavi sürecinde değilse dünyanın hiçbir uzmanı çocuklarınızdaki değişimi sizden daha iyi fark edemez. Belirli bir gözlem süresi verilmesi gerekir. Uzmana gitmeden önce davranışlarında ne gibi farklılıklar var, eskisinden daha asosyal tavırlar sergilemekte mi, sizinle iletişimi azaldı mı, sizinle ağır sözlü çatışmaya giriyor mu, gece normal uykusu azaldı mı, zamanının büyük çoğunluğunu ders dışında da bilgisayar başında geçiriyorsa ona hissettirmeden kendinizi ifade ederek kendisiyle konuşabilirsiniz." uyarısında bulundu.

Suçlayıcı bir dil kullanmak yerine "ben" dilini kullanmanın, çocuğun da savunmaya geçmesini engelleyeceğini vurgulayan Polatdemir, "Mesela; 'Senin son zamanlarda az uyuduğunu fark ediyorum uykusuz görünüyorsun ve ben sana nasıl yardımcı olabileceğimi bilmek istiyorum. Sana faydası olacak neler yapabilirim?' tarzında yapıcı cümleler kurmak çocuğun ebeveyni ile rahatça konuşmasını sağlayabilir." dedi.

(Bitti)

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :