Arasat’ta Durmak

Cemil Meriç Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği, hayatı ve duruşu örnek alınmaya değer münevverlerden birisiydi. Jurnal isimli kitabında kendisini ‘Arasat’ta durmaya çalışan bir aydın’ olarak ifade ediyor. Türkiye’de en zor duruşlardan birisidir bu. Zira mutlaka yaptığınız bir açıklamanın sahipleneni vardır. İdeolojik ayrılıklar bazen insanı siyaha beyaz, beyaza da siyah demek zorunda bırakır. Aslında herkes birbirine benzer, ama olsun yine sanki ciddi ayrılıklar varmış gibi görürsünüz açıklamalardan. Geçtiğimiz günlerde önce Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü gözaltına alındı, sonra da tutuklanarak hapse gönderildi. Tabii bundan sonrasını malum; YÖK zehir zemberek bir açıklama yaptı ve Türkiye bir anda gerildi, ne oluyoruz soruları sorulmaya başlandı. YÖK misilleme bir kararla Sayın Ömer Dinçer’in akademik unvanını elinden aldı. Olayları Arasat’ta durarak değerlendirmeye çalışalım. Önce YÖK. Ne yapıyorlar, nasıl böyle açıklama yapabiliyorlar doğrusu ben anlayamıyorum. YÖK bu ülkede üniversitelerin üst kurulu değil mi? Üniversal yapının acaba neresinde hukukun üstünlüğünü bu denli hiçe saymak vardır? Sonra Ömer Dinçer konusunu neden ikide bir böyle gündeme getirip duruyorlar. Başbakan Sayın Ömer Dinçer’e destek verdi, iyi de yaptı. Tabipler Odası’nın ‘bir daha hekimlik yapamaz’ dediği Kemal Gürüz’ün akademik unvanı duruyor da, gerçekten değerli bir bürokrat olan Ömer Dinçer’in unvanı neden alınıyor? Başbakanın dediği gibi bu ülkeye gerçekten hizmet etmek isteyen için alan çok, orası olmaz burası olur, o kadar da önemli değil aslında. Diyelim ki Sayın Yücel Aşkın mahkemece suçlu bulundu ve bütün üst mahkemelerce de bu karar onandı, o zaman suçlu bir insanın Cumhuriyet’le özdeşleştirilmesini kamuoyuna nasıl anlatacak YÖK? Atatürk Türkiyesi suçlu bir insanla eşdeğer tutulabilir mi? YÖK’ü anlamakta ben başarılı olamıyorum. Burada başka şeylerden mi korkuyorlar diye düşünüyorum: YÖK bir kere AB ile müzakere sürecinden çekiniyor, bunu çok net belli ediyor. Başka bir konuda, Pazar günkü bir gazetede YÖK’e atfen, hakkında yolsuzluk iddiaları olan hiçbir rektör için soruşturma izni vermemiş, haberi yer alıyordu. (Milletvekilleri dokunulmaz diye feveran eden CHP neden dokunulmayan rektörler için bir açıklama yapmaz, bunu anlamak zaten mümkün değildir.) Sizin anlayacağınız YÖK yine yapacağını yaptı ve ülkeyi müthiş bir şekilde gerdi. Zaten destekçileri de var, CHP hemen üzerine düşen görevi yaptı ve hükümeti suçladı. CHP bize bir açıklama yapsa ve YÖK’ü savunuyor mu, savunmuyor mu, biz de öğrensek. Ben bu ülkedeki akademisyenlerin tavırlarını zaten hiç anlayamamışımdır. YÖK heyeti, Van’a gidince önce garnizonu ziyaret etmişler. 12 Eylül’de de birçok akademisyen darbecilerin yanında yer almıştı. Aslında bunların ne istediği net: Zaten 1960 darbesinden önce de darbeyi en yoğun bir şekilde isteyenlerin çoğu akademisyendi. Yoksa asıl sorun burada mı? Bilim adamlarımız gerçek bilim adamı olamayınca böyle mi oluyor? Gelelim mahkemenin tutumuna. Sayın Yücel Aşkın gerçekten mahkemeden kaçacak olsaydı yurtdışından dönmezdi. Tabii konu mahkeme sürecinde olduğu için soruşturmanın seyrini ve tutukluluk halinin devamının nedenini tam olarak bilemiyoruz. Eğer basına yansıdığı gibi delilleri karartmak ve çete kurarak suç işlemek iddialarından ötürü tutuklanmış ise bir aşırılık gördüğümüzü belirtelim. Çünkü Sayın Yücel Aşkın bir rektör, elbette bir rektöre ayrımcılık yapılamaz; ama makama saygı, toplumsal statüye saygı diye de bir şey vardır. Aynı gazetede çalışan iki insan için benzer davada bir mahkeme beraat verirken, diğeri sanığı 3 yıl hapse mahkûm etti. Mahkeme kararları da tartışılabilir, ama yine de her şeyin çözümünü kanunlarda aramak kaydıyla ve tabii hukukun üstünlüğüne de kesinlikle inanarak. YÖK bunu yapmadı. Zaten bekleyip göreceğiz: Suç var mı yok mu? Yücel Aşkın eğer suçlu çıkarsa YÖK tartışmalı olan halini daha da tartışmalı duruma getirir ve CHP yine yanlış yerde durmuş olur. Ama eğer suçsuz olursa o zaman daha kötü bir şey olur, mahkemelerin aldıkları kararlar tartışmalı hala gelir. Konya’da Ramazan Bu yazdıklarımın tepki toplayabileceğini biliyorum. Konya’da güzel bir Ramazan nasıl geçirilir, onun planlaması yapılmamış. Ramazan bomboş geçiyor. Hiçbir etkinlik olmuyor. Belediyeler hiçbir faaliyet yapmamış (şimdi bana şunu yaptık, bunu yaptık demeyin, neyin yapıldığı ortada, yapılan hiçbir şey yok.) Bu yılın Ramazan’ı benim Konya’da gördüğüm en sönük Ramazan’dı. Hayat, Ramazan ayında iftardan sonra başlar; ama Konya’da öyle olmuyor işte. Ben burada uyarayım, böyle kültür etkinlikleri falan olmaz, olunsa olunsa koskoca bir köy nasıl olunur, onun ön çalışması olur. Salonlar bomboş, sanat yok, müzik yok, eğlence yok, sanki her şey reklâm içinmiş gibi duruyor. Tabii insanların gözünden kaçmıyor. Söylemesi bizden. Bizim amacımız yıkmak değil, bunun bilinmesini istiyorum. Bu Ramazan ayı Konya’da bomboş geçmiştir ve bunun sorumluları tabii önce medya (çünkü ufuk açamıyor,) sonra da belediyelerdir. [email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.