YAZARKEN YAZILIRSIN

Hangi iş kolunda uğraş verirseniz verin, her iş kolunun kendine özgü riskleri vardır. Bu riskler taşınabilirlik çizgisinin altında olduğu sürece makbuldür. Tahammül edilebilirlik sınırının altında oldukçada mağfurdur. Bu makbul ve mağfur çizginin üzerindeki riskler, bireyi ve onun bağlantılarını zedeleyen ve örseleyen bir hal alır ki, kim olursa olsun bununla ilgili önlem almak zorundadır. Zorunda olduğu önlemi almakta ne kadar gecikirse o kadar makbul ve mağfur halin uzağına düşer. Geri gelmeside muhtemelen gidişi kadar kolay olmaz. Muhammed (a.s) ve önceki peygamberler içerisinde , gelmiş oldukları toplumla ilgili eğer bir azap indirilecekse neredeyse tamamı, Allah (c.c.)a “ Yarabbi, içlerinde sana iman eden kulların var. “ niyazında bulunmuşlar ve bu istisnanın Allah (cc)’ında bilgisi dahilinde olduğunu bildikleri halde, insan olmanın getirdiği tedirginlikle bu münacatı yapmışlardır. Bu münacat , birlikte yola çıkmanın , aynı hat üzerinde bulunmanın , ortak şeylere inanmanın ve de aynı kavgayı vermenin duygusallığını taşıyan bir münacattı. Bu anlamda eğer eylem ve söylemden duygusallığı kaldırırsanız onu hesapçı ve matematiksel kılıflara sokarsınınız ki ortaya insana ait olmadığı tüm sonuçlarıyla belli bir ucube çıkar. İnsana ait olmayan şeyler ise ancak şeytan ve insanlıktan çıkmış dostlarının taktikleri ile gelişir. İnsanlık neredeyse tüm tarihi boyunca fıtratına yerleştirilen bu insani yönüyle kavga etmiştir. Herkesin kendine göre doğru ve olmazsa olmaz sebepleri var. Bu sebeplerin hiç birisiyle ilgili açılım yapmayacağım. Ama neticesi bir olan bu sebeplerin tamamı aslında tek kaynaktan çıkış alıyor ve bu kaynağında bizim fıtratımıza Rahman olan Allah (c.c) tarafından yerleştirilen insani öz olmadığı muhakkaktır. Şimdi bizim, toplumsal olarak içinde akıp gittiğimiz süreç ise değişim sürecidir. Değişim dediğimiz şey gelişerek yada dönüşerek bu özden uzaklaşıyor ise , o gelişim ve dönüşüm de sorun var demektir. Birlikteliklerimiz , talep ve oluşturduğumuz dostluklar özün tesisi ve güçlenmesi anlayışına katkı sağlamıyor ise, problem var demektir. Hayatımızda yapıyor olduğumuz şeyler yada yapmayı planladığımız şeyler bu öze güç vermiyor ise, problem var demektir. Din bize yaptığımız şeylerin karşılığını yapıyor olduklarımızdan istememizi öğretiyor yani yaptığımız şeyler ne için ise onun içindir. Şimdi biz bu anlamda bize ait olanları , bizim için olanları bilmeliyiz tarzımızı ve taktiğimizi ona göre belirlemeliyiz. Mazisini ve tüm sosyal bağlantılarını görmezlikten gelerek kayıtsız ve şartsız başkalarının dayatmalarını ve anlayışlarını yaşam tarzı edinmek , bireysel ve toplumsal asimilasyona katkı sağlamak demektir. Bu asimilasyon ise maalesef bizi biz yapan yada bizi diğerlerinden ayıran tüm özelliklerimizi ortadan kaldırmaktadır. Türkiye’de yaşıyor olduğunuz zaman dilimi bir takım Müslümanlar için nimet ve imkanların sınırsız olduğu bir zaman dilimdir Bu yüzdendir ki bu gün geçmişe göre birbirimizin elinden daha güçlü tutmalıyız içimizdeki güzel insanların “yaşadığı için üreten, ürettiği için tüketen” yada statüsünü koruma adına omurgasızlaşan insanlar haline dönüşmesine fırsat vermemeliyiz Zira hiçbir toplum kaybettiği güzel insanlarını aynı güzellikte geriye alamamıştır. Denge Allah (cc)’ında, kullarında, kullar üzerinde görmek istediği bir haslettir. Herkesin iyi yada kötü yapılandırması farklıdır. Ama özelde bizim muhatap almaya çalıştığımız insani değerleri yüksek , insan olma bilincine sahip kitle için ise sonu şeytan ve dostlarına değil Allah (cc)’a çıkan her bir birey dosttur , dostçadır. Bu anlamda tüm yanlış yada sürçmelerine rağmen, kazanmak için , kazanılanları korumak için , korunanları ise toplumsal menfaate dönüştürmek için birbirimizin elini daha bir sıkı tutmalıyız birbirimize daha bir güçlü omuz vermeliyiz hiç kimse için “batsında konuşayım” oportünizmi ile değil “kurtulsun da kurtulayım” güzelliği ile yaklaşım geliştirmeliyiz. Erdem, birbirimizin kenara geçip batışını seyretmek değil , elinden tutup çıkarmaktır. Şimdi biz Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yaşayan fertler olarak, etrafımızda şu veya bu sıfatları elde etmiş dostlarımızın yanlış yapabileceğini bu yanlışlarında bireysel olarak onların, statülerinden dolayı da toplumsal olarak bizlerin felaketi olacağını bilmeliyiz.Bu felaketin ise bizi tüm kazanımlarımızdan geriye götüreceğini bilerek felaketin gelişini engelleme adına üzerimize ne düşüyor ise nazdan ve niyazdan kurtularak yapmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.