Sinema Maneviyatında Yeni Dil Arayışları paneli yapıldı

Sinema Maneviyatında Yeni Dil Arayışları paneli yapıldı

Mevlana ve Ailesinin Konya’ya Teşriflerinin 791. Yıldönümü dolayısıyla düzenlenen 2. SUFİSİN etkinlikleri kapsamında ‘Sinema Maneviyatında Yeni Dil Arayışları’ konulu panelin ikinci oturumu gerçekleştirildi.

Mevlana ve Ailesinin Konya’ya Teşriflerinin 791. Yıldönümü dolayısıyla Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün öncülüğünde düzenlenen 2. Sufi Sinema (SUFİSİN) Günleri etkinlikleri kapsamında İl Halk Kütüphanesinde ‘Sinema Maneviyatında Yeni Dil Arayışları’ konulu panelin ikinci oturumu gerçekleştirildi. Oturum Başkanlığını Sinema Yazarı İhsan Kabil yönettiği panele, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Fadıl Sözen, Sinema Yazarı Yıldız Ramazanoğlu ve Senarist Nevin Şahin konuşmacı olarak katıldı.  Oturumun açılış konuşmasını gerçekleştiren İhsan Kabil, SUFİSİN etkinliklerinin özellikle teorik çerçevesi, soruları, açılımları, bazı entektüel açılımları, içerik olarak sinema diline belli yaklaşımlar sergilemesi, kapı aralaması bakımından çok verimli olduğunu ifade etti. Kabil, gerçekleştirilen panel ve söyleşilerde sinemanın tematik yaklaşımını besleyen, onun uzantılarını, yansımalarını, iz düşümlerini taşıyacak yapımların sinemada karşılığını nasıl alınabileceğine dair belli öngörüler ortaya koyulduğunu söyledi.

‘SİNEMA DÜŞÜNSEL METNİN GÖRSEL DİLE TERCÜMESİDİR’

Sinemanın düşünsel bir metnin görsel dile tercümesi olduğu ifade ederek sözlerine başlayan Prof. Dr. Mustafa Fadıl Sözen, düşünsel metnin güçlü, dolgun olması gerektiğini ifade ederek “Bunun metnin görsel dile tercümesinde yönetmen olarak üslup dili yeterli ve ahenkli bir şekle dönüştürebilecek kadar da becerikli olması gerekir. Eğer bunlar yetersizse sinema denen bir şeyden söz etmek çok doğru değildir.” dedi. Sözen konuşmasını söyle sürdürdü: “Din ve maneviyat iç içe geçmiş, kırılgan, kaygan, birbirinden ayrılamayacak kadar birlikte olduğunu biliyorum. Din konulu filmler kendi içinde ikiye ayrılıyor. Birincisi dini figürleri, dini kişileri kendine odak alan filmler. İkincisi ise dini kıssaları odak alan filmler. Dini kişileri odak alan filmlere örnek vermek gerekirse peygamberler ve onun kutsallarıdır. Bu filmlerin özelliği yaşadıklarını, sıkıntılarını, hayatlarının bir kesitini bize gösteren filmlerdir. Konusunu dinden almayan ama dine referans veren filmlerdir. Maneviyata dayalı filmler hayatın anlamını ne denli sorgulatıyor. Bu sorgulatmada maneviyatın hayata getirdiği anlamı ne denli içine alıp bize söyleyebiliyor. Benim için önemli olan Görsel dile tercüme, yönetmen olarak benim kelime haznem darsa, üslup bilgim yetersizse, bunu ahenkli bir şekilde gönüllere gösterecek şekilde yapamıyorsam çokta başarılı bir sinema ürünü ortada yok demektir. Manevi yükü fazla olan bir metni nasıl görselleştireceğiz. Bazı filmlerin bütününde okumalar yapmak, vaka incelemesi yapmak ve bu alanda külliyat oluşturmak ki, başka yönetmenler de ellerine geldiği zaman bunu çözümleyebilsinler.” dedi.

‘Sinemanın tanımını yaparken, gerçeğin birebir taklidi veya mumyasını çıkarmak olarak değil de, gerçeği ele alıp, gerçeği andıran şeyi yeniden kurgulayarak üretmek olduğunu belirten Sinema Yazarı Yıldız Ramazanoğlu ise konuşmasında sinemanın genel manada sosyolojik durumu ve felsefisi üzerinde durmaya çalarak, sinemanın temel işlevinin insanları aklamak ya da mahkum etmek değil, anlamaya çalışmak, hayatın ve anıların içinden, insanların, toplumların içinden çıkan seslere kulak vermek ve bu seslerin tercümanı olmak olduğunu söyledi. “Sinema filmi benim için bir Kur'an tefsiri olabilir” diyen Ramazanoğlu konuşmasına söyle devam etti. “Sinemadan, benim yapamadığım, kelimelerle ifade edemediğim bir şey yapmasını bekliyorum. Sevdirmesini bekliyorum. Görüntü dilini aktarmasını bekliyorum.

Tarkovski’nin dediği gibi ‘Sinema edebiyat gibi diğer bütün sanat dallarından ayrışmalıdır. Başka sanat dallarına ait özellikleri beyaz perdeye aktarılması filmin sinematografi özelliğini zedeler. Yönetmen ile hayat arasında bir uçurum oluşur.’ dedi. Sinemanın hipnoz etkisine de değinen Ramazanoğlu konuşmasını şöyle tamamladı. “Sinemanın ana vatanı bilinçaltı. Sinemadan önce insanlar masal ve hikaye dinliyorlardı. Hayal gücümüz sesle besleniyordu. Görsel algı her zaman üstünlüğünü korudu insanlar gördüklerinden daha çok etkileniyorlar. Sinemanın icadı ile insanın algı zemini dengini buldu.” dedi.

‘KENDİ SİNEMA DİLİMİZİN OLUŞMASI İÇİN KAPİTAL SİSTEMDEN KURTULMAK GEREKİYOR’

Panelin son konuşmacısı olan Senarist Nevin Şahin ise sunumunda maneviyatın ne olduğunu tanımlamakla başlamak gerektiğini ifade ederek, maneviyatla ilgili algının herkeste çok farklı olduğunu, maneviyat dendiğinde akla ilk olarak din geldiğini, elle tutulan gözle görülen bir şey olmadığını belirterek, “Bardağı görüyoruz ama sevgiyi görmüyoruz. Beden dilimizle, jest ve mimikle sevgiyi dile getirme imkanımız var” dedi. Sinemada politikaya değinen Şahin, “Maneviyatın zıttı politikadır. İnsanlık tarihine baktığımız zaman tüm savaşların yıkımların sorumlusunun iktidar savaşları olduğunu görürüz. Dünya var olduğundan beri bir egemenlik savaşı var. Kabil'in, kardeşi Habil'i öldürdüğü günden itibaren yeryüzünde güç gösterileri iktidar savaşlarını görüyoruz. Bu anlamda sinema kendi başına bir siyasettir. Manevi dili ararken etkin olan dili bilmezsek bunun karşısında neyi arayacağımız bilemeyiz. Sinemada propaganda dili hakimdir. Sinemada siyasal ve ideolojik dil en etkin dildir. Hatta dünyaya yönde verirler. Sinema sosyal alanda en çalkantılı dönemde doğmuştur. Keşfedilen sinema aslında dünyaya yön vermeye başladı. 19. yüzyılın sonunda doğan sinema, öncelikle toplumsal meseleleri aktarmak gibi bir görev üstlendiği fakat bu böyle devam etmedi. Kültür egemenliğini çok güçlü bir şekilde sinemasıyla Amerika sağlayabildi. Bugün bir olay olduğunda sosyal medyadan bütün dünyaya duyurabiliyoruz. Bugün sosyal medya ne ise o gün de sinema dünyaya hakim olan bir güç konumundaydı. Yakın tarihimizde 11 Eylül saldırılarından sonra sinema yeni yüzyıla girdiğimizde farklı bir boyut kazandı yine propaganda anlamında devam etti. Ancak bu sefer yaşadığımız tuhaf çağda, sinemada manevi bir dil aramak her anlamda önemli bir mesele haline geldi. Manevi bir dil oluştururken kendi gelenek ve göreneklerimizi, kendi manevi değerlerimizi de göz önünde bulundurmak zorundayız.” dedi. Şahin konuşmasının son bölümünde ise yerli sinemaya eleştirel bir yaklaşımda bulunarak şunları kaydetti. “Batılı ülkeler film yaparken evrensel bir dille yapıyor. Ancak bu evrenseli yine kendi değerlerinden, kendi maneviyat anlayışından yola çıkarak yapıyor. Biz ise kendi manevi anlayışımızdan ziyade bizim dışımızdaki batının maneviyatını kendimize şiar edinerek bir sinema kurmaya çalışıyoruz. Onun için kendi dilimizin oluşmadığını düşünüyorum. Bir sinema dili oluşması için insanın iç dünyasını kapital sistemden kurtarması gerekiyor. Derdi olmayanında bir dili olmayacağını düşünüyorum. Dertsiz bir adamında sinemasından bir dil çıkmaz. Sadece taklit yaparsın.” diyerek sözlerini tamamladı. Daha sonra davetlilerden gelen soru cevap şeklinde devam eden programın sonunda Konya İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Erdoğan Erdoğmuş panele katılanlara teşekkür ederek, birer plaket takdim etti.

 

 

Etiketler :