Çocukluğumuz bu oyunlarla geçti

Çocukluğumuz bu oyunlarla geçti

Geçmişte çocuklar, şimdiki gibi çeşitli oyuncaklar olmadığından bir takım çocuk oyunları ile toplu olarak eğlenirdi. Bu durum dayanışma ile birlikte yarışma ruhunun da kazanılmasına yardımcı oluyordu.

Hiç oyuncakları da yok değildi hani. Örneğin erkek çocuklar soğukkuyu ayakkabılarının tabanlarını keserek iki tane teker yaparlar, bunları yirmilik çivinin iki tarafına takarlardı. Bir değneğin ucuna takarak yolda sürebilecek, gerektiğinde çeşmeden su getirebilecek çok amaçlı bir oyuncak yaparlardı. Bir de patlanguç ağacının içini oyarak yaptıkları, içine geveledikleri kağıt parçalarını ön ve arka tarafa koyarak arkasından deliğe sığabilen bir çubukla hızla iterek öndeki kağıdın ses çıkararak fırlamasını sağlayan oyuncakları da vardı. Yaş bir çubuğu yay şeklinde büküp ucuna ip bağlarlar, ucunu sivrilttikleri düzgün çubukları da yay olarak kullanırlardı.

Sapan: Altta tutulacak kadar yeri olan, üst tarafı çatal ayni " Y " harfi şeklindeki ağacın çatallarına lastik bağlanır, bunlar eşit uzunlukta tam ortaya gelecek şekilde bir küçük taş parçasını tutabilecek genişlikte deri ya da kumaş parçasına bağlanarak birleştirilirdi. Bu parçaya konan taş parçası lastikler geriye doğru gerilip nişan alındıktan sonra fırlatılırdı (Kuş Lastiği.)

Kızlar için ise en önemli oyuncak annelerinin yaptıkları bez bebeklerdi. Çocuklar iş görebilecek duruma geldiklerinde tarlada ya da evde büyüklerine yardım ederlerdi. Yazın olmasa da kışın kısa günlerinde oyunlarını oynayabilirlerdi, fırsat buldukça. Fırsat buldukça, çünkü,hangi büyüğe sorarsanız, çocukluğunuz nasıldı diye. Günümüzün kendilerine göre şanslı çocuklarına biraz da imrenerek: "Biz çocukluğumuzu hiç yaşamadık ki" derler. Doğrudur, oyunsuz ve oyuncaksız çocukluk yaşanmamış sayılır.

Çocuk her zaman çocuk olduğundan, yine de kendisini eğlendirecek oyunlar bulup oynar. Köyümüzde de oynanan oyunları kısa açıklamalarıyla vermek yerinde olacaktır. Bu oyunları erkek ve kız oyunları başlığı altında toplamak uygun olacaktır. Bu oyunlar daha çok kimler tarafından oynanıyorsa o bölüme alınmıştır. Karışık oynanan ya da hem kızlar hem de erkeklerce oynananlar belirtilmiştir.

GENEL OYUNLAR
Hem kız hem de erkeklerin oynadığı, karışık da oynanabilen oyunlardır.

1. Sobe

2. Körebe

3. Saklambaç

4. Mendil Kapmaca: Genellikle okulda öğretmenin gözetimi ve hakemliğinde oynanan bir oyundu. Çocuklar iki gruba ayrılır, arada belli bir mesafe bırakarak karşılıklı olarak yerlerini alırlar. Her oyuncunun rakibi karşısındaki oyuncudur. Bu iki grubun tam ortasına bir çocuk elinde mendille durur. Hakemin işaretiyle en baştan birinci sıradaki çocuklar mendili alıp kendi gruplarının bulunduğu yere rakibine yakalanmadan kaçırmaya çalışır. Eğer rakibine yakalanmadan mendili kaçırırsa rakip oyuncu kazanan grubun tarafına geçer. Mendili eline alan oyuncu rakibi tarafından yakalanırsa, bu durumda yakalayan kazanmış olur. Yakalanan oyuncu karşı takımın saflarına katılır. Tüm oyuncular birer kez yarıştıktan sonra takımların bulunduğu yerdeki oyuncular sayılır. En çok oyuncusu olan (kazanan rakibiyle kendi takımına geçtiğinden ) takım yarışmayı kazanmış sayılır.

5. Üç taş: İki kişilik bir oyun olup, yaşlılar tarafından da oynanan bir oyun olup, her oyuncu 3'er taşla her yere basitçe çizilebilen şekil üzerinde oynanır. Oyuncular sırasıyla taşları istedikleri bir noktaya konarlar. Amaç kendi taşlarının üçünü bir araya - yatay ya da dikey – getirmektir. Bunu yaparken, rakibi kollamak da gerekiyor elbette. Taşların hepsi konduktan sonra, ilk taşı koyanın oynaması gerekir. Taşlar konulup elde kalmayınca şekil üzerindeki taşlar sadece boş olan yerlere hareket ettirilebilir, ama sadece bir basamak olmak şartıyla. Önünde kendi taşı varsa dahi hareket edemez. İlk kez üç taşı yan yana ya da alt alta getiren oyunu kazanır. Oyuncuların taşlarının karışmaması için değişik şekil ya da renkte taşlar seçilir.

6. Dokuztaş: Üçtaş oyununun dokuz taşla sürdürülen halidir. Temelde üçtaşın kurallarına aynı kurallara sahiptir. Oyun tahtası ona nazaran daha büyüktür. Bu oyun günümüzde de oynanmaktadır.

7. Onikitaş : Dokuztaşın tüm kuralları geçerli olup, oynanan şekilde farklılık vardır. Tek farkı yatay ve dikey çizgilerin yanısıra, çapraz çizgilerinin de bulunmasıdır.

ERKEK OYUNLARI:
Genellikle erkek çocukları tarafından oynanmaktadır.

1. Çelik Çomak: En çok oynanan oyunların başında gelmektedir. Bir değnek ile çelik denilen yaklaşık 20-25 cm. uzunluğundaki parmak kalınlığındaki, ağaç parçası oyunun malzemesidir. En az iki kişiyle oynanır, takım halinde de oynanabilir.

Oynanışı: Düzgün bir yere değneğin ucunun rahatça girebileceği genişlikte ve derinlikte bir yarık açılır. Bu yarığın üzerine çelik yerleştirilir. Oyuna başlayan oyuncu değneğinin ucunu, çeliğin altındaki yarığa sokarak, tüm gücüyle, rakibinin yakalayamayacağı kadar uzağa fırlatır ve değneğini çeliğin pozisyonundaki gibi çukurun üzerine koyar. Bu sırada diğer oyuncu yaklaşık 15-20 m. karşısında yerini alır, çeliği yakalamaya çalışır. Çeliğe elindeki değnekle vurursa ya da yakalarsa oyun sırası kendisine geçer. Vuramazsa çeliği düştüğü yerden alıp, çeliğin fırlatıldığı çukurun üstüne rakibinin koyduğu değneğe doğru atarak ona temas ettirmeye çalışır. Eğer değneğe vurursa, atış sırası yine kendine geçer. Vuramazsa atışı yapan oyuncu değneğini alarak yerdeki çeliği sadece değneğin yardımıyla havalandırarak, havadayken değnekle vurarak, uzağa atmaya çalışır, çünkü ne kadar uzağa atarsa o kadar çok sayi kazanacaktır. Aynı şekilde toplam üç kez vurur. Eğer rakip oyuncu çeliğin son ulaştığı yer ile fırlatıldığı çukur arasındaki mesafeye 3 kez atlayarak ulaşabilirse oyun sırası kendine geçer. Üç kez atlama sonucunda ulaşamayacaksa, diğer oyuncu çeliğin düştüğü yerden alarak adımlarını saymaya başlar, atış yapılan yere kadar ( 1, 2, 3,...). (Atış yapılan yere gelindiğinde kesin olarak hatırlamıyorum ama ya çeliği değneğin üzerinde ya da değneği çelik üzerinde zıplatarak düşürene kadar her vuruş için bir sayılmak üzere saymaya devam eder!) Oyuncular hangi sayı üzerinde anlaşmışlarsa o sayıya ilk ulaşan oyunu kazanır.

2. Kale: Bu oyun genellikle hayvan otlatan, yöresel deyişle mal güden çocuklar tarafından oynanır. Oyun iki kişiyle oynandığı gibi, takım halinde de oynanabilir. Oyunun malzemesi yine doğal şeylerdir. Her gruba üçer adet dik vaziyette durabilen ne çok küçük ne de büyük ve ağır olmayan taşlardır. Taşların dik olarak durması, atılan taşlarla yıkılabilecek nitelikte olması gerekir.

Oynanışı: Sözü edilen üç taş yaklaşık yarımşar metre arayla arka arkaya aynı doğrultuda dikilir. Diğer grup da bunun tam karşısına taşlarını yerleştirir. Aradaki mesafenin uzaklığı grubun anlaşmasına göre ayarlanır. Yaklaşık 15-20 metre olabilir. Bu tamamen oynayanların tercihine bağlıdır. Oyuna başlama sırası hemen hemen tüm oyunlardaki bir yöntemle saptanır. Karşılıklı geçen iki kişi sırasıyla ayaklarını atarlar. Kiş ayağını dik ya da yan olarak atabilir bu tercih kendisine aittir. Karşılıklı atılan ayakların sonunda kim kimin ayağına basmışsa oyuna o başlar. Amaç rakibin dikili duran kalelerini ( taşlarını ) devirmektir. Her oyuncu sırasıyla üçer taş atar. Daha sonra atış rakibe geçer. Devrilen kale olduğu yerde kalır. Atış sırasında atılan taş, devrilen kaleye isabet ederse o kale yeniden dikilir. Yani oyuncuların deyimiyle sağalır, onu yeniden devirmek zorundadır. Rakibin tüm kalelerini en önce deviren kazanır

3. Zımba: Eski evlerin dambaşı denilen düzlüğünde oynanırdı. Daha çok gençler bu oyunu oynardı. Bir kişi ebe olur, genellikle dambaşında bulunan büyük bacanın yanında durur ve oynayanlardan birinin adını söyler: " Zımba Ali'ye..." der. Bunun üzerine diğerleri adı söyleneni yakalayıp yumruklamaya çalışırken, o da bir an önce ebenin bulunduğu bacaya ulaşmaya çalışır. Oraya ulaştığında bu kez ebe o olur. Oyun bu şekilde devam ederdi.

4. Şıktı: Gene Zımba'da olduğu gibi ebe dam başındaki büyük bacanın yanında dururdu. Ebe ellerini yana açarak oyuncuları yakalamaya çalışır. Oyuncular için oyun sahası sınırlıdır. Bu sınırın dışına çıkan oyuncu sekelemek ve bu şekilde kaçmak zorundadır, aksi takdirde yanmış, yani yakalanmış sayılır. Ebe oyuncuyu yakalarsa, diğerleri o oyuncuyu yumruklarlar o da ebenin bulunduğu yere kaçmaya çalışır. Bu kez ebe ile yakalanan oyuncu el ele tutuşarak birlikte diğerlerini yakalamaya çalışırlar. Eğer ellerini bırakırlarsa diğer oyuncular onları yumruklayabilirler.Bu nedenle kesinlikle ellerini bırakmamaları gerekmektedir. Yakalanan her oyuncu başlangıç noktasına vararak bu oyunculara katılır, el ele tutuşarak kalanları yakalamaya çalışır. Oyun bu şekilde devam eder.

5. Gömmeli çelik: Bu oyun 5-6 kiş (fazla da olabilir) ile bireysel olarak oynanır. Her bir kalesi (yani savunması gereken bir yeri ) vardır. Oyuncular fazla dağınık olmayan bir şekilde birbirinden uzak olmayacak şekilde dururlar işte bu durdukları yer kaleleridir. Her oyuncunun elinde bir değneği (çomak) vardır. Ebe olan kişi eline çeliği alır ve oyuncunun birine doğru onun çeliğe vurması için atar. Kendisine çelik atılan oyuncu, çeliği mümkün olduğunca uzağa atabilmek için elindeki değnekle vurur. Ebe çeliği gittiği yerden getirirken, diğer oyuncular onun kalesini ellerindeki değneklerle kazarlar. Ebe de getirdiği çeliği diğer oyunculardan birinin kalesinin içine atmaya çalışır. Eğer atabilirse, kalesine çelik atılan kişi ebe olur, atamazsa bir sonraki oyuncuya vurması için çeliği atar, oyun bu şekilde devam eder. Daha sonra kalesi en derin olarak kazılan oyuncu ceza olarak, o kalenin içine ayaklarıyla girer ve toprağın seviyesine kadar neresine kadar geliyorsa gömülür, çukur toprakla doldurulur. Onu bir süre öyle bırakırlar, yeteri kadar cezasını çektikten sonra çıkarırlar.

6. Güvercin Taklası (Kızlartaklası): 4'er kişilik iki takımla oynanır. Ebe takımından 2 kişi birbirlerine arkaları dönük olarak dururken diğer ikisinden biri ön tarafa diğeri arka tarafa olmak üzere kafalarını ayakta duran arkadaşlarının bacaklarının arasına sokarlar. Diğer takımın oyuncuları önde yarı yatık duran oyuncunun sırtına ellerini koyarak, ayakta duran bellerini aralamış oyuncuların arasından takla atarak arkadaki oyuncunun üzerinden yere inerler. Yatan ve ayakta duran oyuncular, atlama yapan oyuncuları engelleyici harekette bulunamazlar. Bulunurlarsa, atlayış yinelenir. Oyunculardan biri taklayı atamazsa tüm takım olarak, diğer takımın yerine geçer. Oyun aynı şekilde devam eder.

7. Uzun Eşek: Genellikle bu da bir hakem ile 4'er kişilik iki takım arasında oynanır. Hakem olan kişi bir duvara ya da dayanabilecek bir yere sırtını verir bacağını açar. Oyuncunun biri kafasını hakemin bacakları arasına koyar ve belini düz bir şekilde tutar. Takımın diğer oyuncuları da onun arkasına aynı biçimde dizilirler. Diğer takımın oyuncuları sırasıyla bunların sırtlarına atlarlar. Dört oyuncu da atladıktan sonra Takımın ebesi (kaptanı) eliyle bir sayı gösterir: "Eşeğim kaç yaşında?" ya da "Çıtı mıtı kaç?" diye sorar. Sayı 10'dan fazla olamazdı. Altta yatan takımın ebesi bu sayıyı tahmin etmeye çalışır. Eğer doğru tahmin edemezse diğer takım yine atlayış yapar. Tahmini doğru yaparlarsa, yani sayıyı bilirlerse, atlama yapan oyunculardan biri yere düşerse ya da ayağı yere değerse, takımlar yer değiştirir. Atlayış yapma sırası diğer takıma geçer.

8. Misket (Bilye): Ankara boncuğu diye de adlandırılan misket, yere açılan küçük bir çukura belli bir mesafeden atılır. Çukurun içine konan oynama önceliğine sahip olur. Çukurun içine konulamamışsa en yakınına konan oyuna başlar. Misketi başparmağı ile işaret parmağının arasına kıstırarak rakibinin misketini vurmaya çalışır. Her vuruş sayı kazandırır. (Değişik oynama biçimleri de vardır.)

9. Eşgördüm: Sobe oyununun benzeri olup, tek farkı bireysel değil, iki takım arasında oynanmasıdır. 3'er, 4'er kişilik iki takım arasında oynanır. Takımın biri ebelik yapar-ken diğer takımın oyuncuları saklanır. Ebe takımın oyuncuları, saklananları görüp, takım olarak sobelemeye çalışır. Ebe takımın oyuncularından biri, karşı takımın oyuncularından herhangi birini saklandığı yerden görürse, hemen yüksek sesle diğer arkadaşlarının duyması için "Eşgördüm Ali'yi ...." diye bağırır. Bunun üzerine arkadaşları bulundukları yerden hemen oyunun başlangıç noktasına, sobelenen oyuncudan önce gelip dokunmak zorundadır. Aksi takdirde oyuncu yakalanamamış sayılır ve yeniden saklanmaya hak kazanır. Oyun karşı takımın tüm oyuncuları yakalanıncaya kadar devam eder. Hepsi sobelenirse, yani yakalanırsa ceza olarak her oyuncu karşı takımın bir oyuncusunun sırtına biner, daha önce belirlenmiş olan mesafeye kadar onu sırtında taşır.

10. Elim ateş:

11. Sekeşaplak:

12. Postal Dikme: Daha çok Mal çobanları arasında oynanır. Adından anlaşıldığı gibi oyunun malzemesi postaldır (ayakkabı.) Oyunculardan biri değneğini belirlenen mesafeye diker (genellikle 15 m gibi bir uzaklığa.) Üzerine de postalının birini, ayağa sokulan uç kısmı değneğe girecek şekilde dikilir. Diğer oyuncular sırasıyla ellerindeki değnekle postalı düşürmeye çalışır. Değneğini fırlatıp, postalı düşürdükten sonra hemen değneğinin yanına gitmesi gerekir. Eğer postalı düşürememişse oyuncu ile yer değiştirir ve kendi postalını diker.

13. Makı : Bu oyun da çobanlar arasında oynanan bir oyundur. Oyuncunun birisi değneğini yatay olarak yere koyar. Diğer oyuncular da fazla uzak olmayan bir mesafeden bu değneğe vurup yerinden uzaklaştırmaya çalışırdı.

KIZ OYUNLARI

1. Beştaş: İki kişiyle oynanır. Oyunun malzemesi 5 adet misket büyüklüğünde yuvarlak taştır. Oyuna başlayan oyuncu beş taşı iki avucunun içine alıp salladıktan sonra yere bırakır. İçlerinden bir tanesini eline aldıktan sonra havaya fırlatır, aynı anda yerdeki taşları birini yerden avuçla alır ve aynı eliyle yukarıya fırlattığı taşı tutar. Önce tüm taşları birer birer; ikinci turda ikişer ikişer; daha sonra üçünü bir, diğerini tek olarak alır. Sonunda da yerdeki dört taşın hepsini bir defa da alır.Sonra bir elinin baş ve orta parmaklarını yere koyarak bir köprü yapar, diğer eliyle taşları yere fırlatır. İçlerinden birini eline alır ve onu yine havaya atarken yerdeki taşları anlamalarına göre (iki ya da üç ) hamlede eliyle kurduğu köprünün altından geçirir. Hepsini geçirdiğinde oyunu kazanır. Bunları yaparken havaya fırlattığı taşı düşürürse ya da yerdeki taşları alırken diğerlerine temas ederse oyun sırası diğer oyuncuya geçer.

2. Dalye: Oyun bildiğim kadarıyla iki grup arasında oynanıyor. Daha çok kızlar oynamakla birlikte karışık olarak da oynanırdı. Oyunun malzemesi bir top ve yassı taşlardır. Taşların sayısını oynayanlar belirlerdi. Ortalama olarak 7-8 yassı taşla oynanırdı.

Oynanışı : Yassı taşlar üst üste dizilir. Atışı yapacak takımın bir oyuncusu eline topu alarak yaklaşık 4-5 metre uzaklıktan taşlara doğru yuvarlar amaç taşları yıkmaktır ,elbette ne kadar az taş yıkarsa işleri de o kadar kolaylaşacaktır. Atış yapılıp, taşlar yıkılırsa oyun başlamıştır. Top karşı takımdadır, atışı yapanlar yıktıkları taşları üst üste tekrar dizmeye çalışırken, diğerleri ellerindeki top ile onları vurmak durumundadır. Ebe olan takımın oyuncuları bir diğer arkadaşına topu atabilir. Genellikle taşların yakınında beklerler. Topla vurulan oyun dışı kalır. Eğer atılan topu yakalayabilirse vurulmamış sayıldığı gibi, topu rakiplerinin alamayacağı bir yere fırlatarak arkadaşlarına zaman kazandırmış olur. Onlar taşları bu sırada üst üste dizmeye çalışırlar. Tüm taşları dizerlerse, oyunu kazanırlar, eğer gruptaki oyuncuların hepsi taşları dizemeden rakipleri tarafından vurulurlarsa kaybederler.

3. İp atlama :
Uzunca bir ipin uçlarından iki kişi tutarak düzenli bir biçimde ve yükseklikte sallarken diğerleri belli hareketlerle ipin yere indiği noktada üzerinden sıçrarlar. Ayağı ipe takılan ya da atlayamayan ipi sallayanlardan birinin yerine geçer. Oyun bu şekilde devam eder.