"İstikrar, siyaset ve ekonomi için kilit rolde"

"İstikrar, siyaset ve ekonomi için kilit rolde"

Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Ekonomi Direktörü Ünay:"Küresel finans krizini en az zararla atlatan Türkiye'de, siyasi istikrarın ne kadar gerekli olduğu son birkaç aylık süreçte daha net görüldü. İstikrar hem siyaset hem de ekonomi için ki

İSTANBUL (AA) - MURAT BİRİNCİ - Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Ekonomi Direktörü Sadık Ünay, 2009'da küresel finans krizini en az zararla atlatan Türkiye’de siyasi istikrarın ne kadar gerekli olduğunun son birkaç aylık süreçte daha net görüldüğünü belirterek, "İstikrar hem siyaset hem de ekonomi için kilit rolde" dedi.

AA muhabirine son dönemde döviz kurları, enflasyon, özel sektör borç yükü ve güven endeksindeki bozulmayı değerlendiren Ünay, istikrarın hem siyaset hem de ekonomi için kilit rolde olduğunu, istikrarın Türkiye için çok daha önem arz ettiğini ifade etti.

Türkiye için istikrarın son 10-12 yıllık dönemde veri olarak kabul edildiğini, ülkenin siyaseten istikrarlı olmasının, otomatik olarak ekonomi için de istikrar doğurduğunun görüldüğünü belirten Ünay, "Küresel krizi en az kayıpla atlattık ama son birkaç aylık süreç, istikrarın ne kadar gerekli olduğunu gösterdi. Bu süreç bize hem siyasetle ekonomi arasındaki istikrarın ne kadar bağlantılı olduğunu hem de bazı şeylerde kırılganlığı henüz aşamadığımızı gösterdi" dedi.

1 Haziran genel seçimlerin ardından geçen sürede faizlerin arttığını, TL'nin değer kaybettiğini, tüketici güven endeksinin düştüğünü anımsatan Ünay, şöyle konuştu:

"Seçimden sonra koalisyon hükümeti kurulamaması, siyasi istikrarsızlık ve yanı başımızda olan jeopolitik sorunlar haliyle ekonomik görünümde ve tüketici güveninde düşüşe neden oldu. Aslında beklentilerin ve görünümün bu kadar da çabuk bozulmasını beklemezsiniz. Demek ki kurumsallaşma anlamında katedecek yolumuz var. Bundan sonraki süreçte yapmamız gereken ev ödevlerimiz var. Türkiye siyasi tarihinde farklı siyasi partilerin birbiriyle uyumlu çalıştığını pek göremedik. Siyasi istikrar denildiğinde tek parti iktidarlarının olduğu dönemleri anlıyoruz. Sayın Adnan Menderes'i, Turgut Özal'ı ve Recep Tayyip Erdoğan dönemlerini hatırlıyoruz.

(1 Kasım seçimleri) Şu anki durumda tek parti dönemi olur mu olmaz mı bilemiyoruz. Çıktığını varsayalım; terör olayları devam ederse tek başına iktidar da umulan ve alışılan istikrar ortamını veremeyebilir. Ayrıca ABD Merkez Bankası'nın (Fed)  faiz artırım süreci gibi küresel ekonomik şartlar gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışına neden oluyor. Şu aşamada Türkiye istikrarsızdır diyemeyiz. Sadece eski alışılmış istikrar ortamı yok. 7 Haziran seçimlerinden sonraki dönemi kayıp olarak görüyorum."

 

- "Seçimden sonra hükümetin 1 numaralı gündem maddesi ekonomi olacak"

 

Türkiye'de 7 Haziran genel seçimlerin ardından ttüketici güven endeksinin aşağı yönlü hareketinin normal olduğunu belirten Ünay, tüketicilerin, yatırım yapacaklar bireylerin ya da kurumların yakın geleceğe dair önünü görememelerinin yanı sıra jeopolitik risklerin artmasının da buna neden olduğunu ifade etti.

Dünyanın herhangi bir yerinde bu tür olayların yaşanması durumunda tüketici güveninin düşeceğini bunun Türkiye'ye özel bir durum olmadığına dikakti çeken Ünay, ekonomik, siyasi ve güvenlik alanlarında pozitif gelişmelerin yaşanması durumunda da bu güvenin artacağını dile getirdi.

Ünay, 1 Kasım seçimlerinden sonra kurulacak hükümetin daha reformist olacağını öngören ve hükümetin gerekli adımları atmasının ardından birkaç ay içerisinde makroekonomik verilerin ve beklentilerin tekrar yukarı yönlü artabileceğini kaydetti.

Kasım seçimden sonra hükümetin 1 numaralı gündem maddesinin ekonomi olacağını dile getiren Ünay, şöyle devam etti:

"Yoksa eski ekonomik krizleri konuşmaya başlarsak siyasi istikrardan söz edemeyiz. Son 13 yıllık AK Parti iktidarının bir numaralı başarısı da bu. AK Parti bu dönemde sürdürülebilir büyümeyi ve kalkınmayı başardı. Finansal istikrar, yatırımların artırılması, mali disiplin, bütçe açığının azaltılması, faizin ve enflasyonun tek hanelere çekilmesi, özel sektörün önünün açılması gibi çok sayıda başarıya bu dönemde imza atıldı. Bu dönemde kamu hem yasal düzenleme hem de yatırım açısından üzerine düşeni yaptı. Özel sektör ise son dönemde yatırım konusunda biraz geri kaldı. Seçimden sonra siyasi istikrarı yeniden elde ettiğimiz anda yatırımların da önü açılacaktır."

 

- Merkez Bankası'nın uyguladığı politikalar

 

Son dönemde merkez bankalarının uyguladıkları politikalarla ilgili değerlendirmelerde bulunan Ünay, Fed, Avrupa Merkez Bankası (ECB), İngiltere Merkez Bankası (BoE) ve Japonya Merkez Bankası'nın (BoJ) verdiği kararlarla hem ülke piyasalarını hem de küresel piyasaları etkisi altına aldıklarını ve yatırımcı kararlarını değiştirebildiklerini ifade etti.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) son on yıllık dönemde güçlendiğini ve yasal anlamda bağımsızlığını kazandığını dile getiren Ünay, Merkez Bankası'nın gelişmekte olan ülkeler arasında kalkınma ve büyüme dostu uyguladığı politikalarla örnek gösterildiğini belirtti.

AA Finans Analisti ve Ekonomist Haluk Bürümcekçi ise Fed'in faiz artırımını konuşmaya başladığı süreç içerisinde Merkez Bankası'nın uyguladığı politikaları tam olarak yeterli ve yerinde bulmadığını ifade etti.

Odeabank Başekonomisti İnanç Sözer ise TCMB'nin risk primlerini düşürmek ve büyümeyi desteklemek için kredibilitesini güçlendirmek adına politika duruşunu bir an önce normalleştirmesi gerektiğini belirtti.

Jeopolitik sorunlar bir yana bırakıldığında, küresel ekonomik gelişmelerin Türkiye ekonomisi için potansiyel büyümeyi artırmaya yönelik önemli bir fırsat sunduğuna dikkati çeken Sözer, Merkez Bankası'nın 2010 sonunda uygulamaya başladığı yenilikçi para politikası duruşuyla uluslararası arenada da dikkatleri çektiğini, ancak son birkaç yılda sık sık iletişim hataları yaparak yatırımcı algısını yönetemediğini ve risk primlerinin olması gerekenin oldukça üstünde gerçekleşmesine yol açtığını söyledi.

Ziraat Yatırım Ekonomisti Bora Tamer Yılmaz da TCMB'nin Fed'in faiz artışı konuşulduğu dönemdeki uygulamalarını yerinde bulduklarını belirterek, ancak iç ve dış sebeplerle artan risk priminin faiz makasının yeniden açılma baskısıyla karşılaşmasına neden olduğunu ifade etti.

Yılmaz, tüm dünya piyasalarının Fed'in faiz artırımına endekslendiğini,  Fed'in faizi artırdıktan sonra ortaya çıkacak oynaklığa göre küresel aktörlerin adım atmayı tercih edeceklerini ve bu nedenle TCMB'nin Fed'i beklemesinin doğru karar gibi göründüğünü dile getirdi.

Finansinvest Başekonomisti Burak Kanlı ise beklenti kanalının, para politikası aktarım mekanizmasının önemli kanalı olduğunu, TCMB'nin son birkaç yıldaki hamlelerinin ne yazık ki piyasada "TCMB her zaman gevşek para politikasına temayül ediyor" algısının doğmasına yol açtığını söyledi.

Kanlı, Merkez Bankası'nın kendi hamlelerini Fed'e bağladığını ve bunu anlamlandıramadığını vurguladı.

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Saltoğlu ise kur artışının sonradan yarattığı enflasyon için TCMB'nin faiz koridoru içinde dönem dönem daha güçlü sıkılaştırma yapabileceğini ancak bunun o dönemki politik tartışma ortamında uygulanamadığını ifade etti.

 

- Seçim sonrası parametreler

 

7 Haziran genel seçimlerin ardından yakalanamayan siyasi istikrar nedeniyle dolar karşısında diğer gelişen ülke para birimlerinden daha hızlı bir şekilde düşen TL, bu süreçte yaklaşık yüzde 20 değer kaybetti.

Seçimler öncesinde 2,56 - 2,73 aralığında işlem gören dolar/TL eylül ayında tarihi zirvesi olan 3,08'i gördükten sonra 2,93 - 2,97 aralığında dengelenmeye çalışırken, avro/TL ise aynı dönemde yüzde 22'yi aşan bir yükselişle tarihi zirvesi olan 3,48'i test etti.

Seçim öncesinde yüzde 10'un altında olan 2 yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi eylül ayında son 6 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 11,89'a kadar çıkarken, döviz kurlarındaki artışı ve cari açığı azaltmaya çalışan TCMB uygulamak zorunda kaldığı sıkı para politikası sonucunda konut, taşıt ve tüketici kredileri de hızlı bir şekilde yükseldi.  

Seçim öncesinde aylık yüzde 0,85 - 0,90 olan konut kedi faiz oranları da aynı dönemde yüzde 1,10 - 1,25'e yükseldi. Yıllık konut faiz oranları da yıl başında yüzde 10 seviyesinden seçim sonrasında yüzde 13'ün üzerine çıktı.

 

- Petrol fiyatındaki düşüş enflasyona yansıyamadı

 

Yükselen döviz kurları, başta petrol olmak üzere Türkiye'nin ithal ettiği emtiadaki fiyat düşüşünden de yararlanmasına engel oldu. TÜFE bu zaman zarfında baz etkisi avantajı ve hızla düşen emtia fiyatlarına karşın yüzde 7'lerin üzerinde seyretmeye devam etti.

Tüketici güven endeksinde de siyasi istikrarın etkileri özellikle ağustos ve eylül aylarında görülmeye başlandı. Yıl başında 67,7, seçimden önce 64,3 seviyesinde olan tüketici güven endeksi hızla düşüşe geçerek eylül ayında 58,5'e kadar geriledi.

Kredi değerlendirme şirketlerince sıklıkla gündem getirilen yaklaşık 130 milyar dolar olan toplam kısa vadeli dış borç stoku, bu süreçte döviz kurundaki artışla TL bazında yaklaşık 40 milyar TL yükseldi.

AA

Kaynak:Haber Kaynağı