İş Güvenliği Uzmanı Rahmi Dede ile bir söyleşi…

İş Güvenliği Uzmanı Rahmi Dede ile bir söyleşi…

Benim ilk röportajım aslında. Benim de…

Evet değerli okuyucularım bu haftaki röportajımız okuyacağınız 3.röportajımız. Lakin bu işe karar verdiğimizde, ilk röportajımı Rahmi Bey ile yapmıştım. Ondan bunu rica etmiş, “Acaba olacak mı, yapabilecek miyim” diye kendimi sınamıştım. Sağolsun Rahmi Bey de beni kırmamış ve “Tamam” demişti. Ama yayınlamak bu güne nasipmiş. Sizlerin tam sayfa okuduğunuz bu söyleşiler, röportajlar genellikle birkaç kez görüşüldükten, kayıtlara geçirilip, tekrar tekrar dinlenilerek yazıya aktarıldıktan ve daha sonra “Keşke şu soruyu da sorsaydım” diye akla sonradan gelen soruların sorulup cevaplarının alınmasıyla gerçekleştiriliyor.

O yüzden Rahmi Bey ile de 4 kez görüşmemiz gerekti, bu söyleşi için. Tüm bunları niye anlatıyorum biliyor musunuz? Rahmi Bey bekâr bir gencimiz ve evlenmeyi düşünüyor. Ve her görüşmemizde gayet saygılı, efendi, ağırbaşlı bir duruş sergiledi. Oldukça kültürlü ve entelektüel birisi. Yani demem o ki; biz aynı değerleri taşıyan hanımefendi bir kızımızla başgöz etmek isteriz kendilerini, bilginize… Gencimize kefil oluyoruz bu noktada…Şimdi buyurunuz söyleşimize;

-Merhaba  Rahmi Bey, bu benim ilk röportajım olacak, öncelikle sizi tanıyalım isterseniz.

Vallahi benim de ilk olacak  Serpil Hanım.(Gülüşmeler.)

image001-067.jpg

1 Ocak 1984 Konya doğumluyum. Aslımız Artvin Şavşat’tan gelme. 60 yıl kadar önce dedem polis olduğu için son tayin yeri olarak buraya gelmiş ve yerleşmişler. Babam da yine buradan, İş Bankası’ndan emekli.

İsmim rahmetli dayımdan kalma bana. Daha ben doğmadan yıllar önce teyzem 27-28 yaşlarında böbrek yetmezliğinden, dayım da 24 yaşında trafik kazasında vefat etmiş. Onların anısına bu ismi almışım ben.

2 kardeşiz. Çok yaramaz bir çocukluk ve gençlik dönemim olmadı. Ergen tripleriyle ailemi üzmedim hiç. İlk, orta ve liseyi Konya’da okudum.

Üniversite ise, Karadeniz Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknolojisi ve Mühendisliği mezunuyum. Mezuniyetim sebebiyle, denizci olarak askerlik yaptım. Gemicilik, kaptanlık,yüzme cankurtaran derslerimiz vardı okulumuzda. 

-Eğitim hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?

Eğitim çok çok önemli. İnsanın kişilik ve karakterini belirleyen, ölene kadar da almaya devam edeceği sonu olmayan bir olay.

-Sizin İş Güvenliği ile  tanışmanız nasıl oldu.

 Ben mezun olduktan bir süre sonra, 4-5 sene kadar veterinerlik ilaçları satışıyla ilgilendim. Daha sonra bu iş güvenliği furyası ortaya çıktı. Uzmanlık eğitimleri çıkınca ben de katıldım ve sınavı geçerek uzman oldum.

-Furya dediniz, bu furyanın nedeni nedir?

İş güvenliği yasası Avrupa Birliği Uyum Yasalarından birisiydi aslında. Ve uzman eksikliği vardı bu konuda. Sonuçta iş güvenliği uzmanları yetiştirildi belli meslek gruplarından. Mühendisler ile fizik, biyoloji, kimya mezunları ve teknik öğretmenler de bu gruba dâhil.

-Bir işyerinin hangi tehlike grubunda olduğunu nasıl biliyorsunuz?

İşyeri vergi levhasında çalışma bakanlığı tarafından verilen NACE kodu var. Bu kodu girdiğinizde size o işyerinin tehlike grubunu veriyor.

İşyeri tehlike sınırlarına göre A,B,C şeklinde ayrılıyor. İlk önce en az tehlikeli sektörler için verilen sertifika veriliyor uzmana. Daha sonra toplamda 4+3 yıllık çalışma sonrası önce B sonra A sertifikasına geçiliyor, sınavı geçmek koşuluyla.

image002-068.jpg

-Siz bu sertifikayı aldıktan sonra nasıl devam ettiniz yolunuza?

İşyeri kurumsallaşmış ve büyük bir firma ise, iş güvenliği için kendi bünyesinde maaşlı doktor ve uzmanını çalıştırıyor. Bunun dışında OSGB (Ortak Sağlık Güvenlik Birimi)’den hizmet satın alıyor. Ben bir süre OSGB bünyesinde uzman olarak çalıştım. Daha sonra bu işin ekipman temin kısmına kendi kurduğum şirkette devam etme kararı verdim. Ailemin de desteğiyle firmalara malzeme temini sağlayan bir iş yeri açtım.

Ticarete atılma sebebim bir yere bağlı kalmaktan hoşlanmamam. Babam subay olmamı çok istemişti ama  sırf bu yüzden ben hiç düşünmedim.

 

-Sonuç olarak siz de tehlikeli iş yerlerinde görev alabiliyorsunuz. Aileniz, eş ve çocuklarınızın işinize yaklaşımı nedir?

Evli olmadığım için problem yok.( Rahmi Bey’in bekar olduğunu bu sorumuz üzerine ilk görüşmemizde öğrenmiş olduk efendim.)

-Yani ev için almanız gereken bir güvenlik tedbiri yok diyorsunuz?

Evet, aynen öyle. İş güvenliği açısından henüz tehlikede değilim. (Gülüşmeler)

-Peki, sizce bu tedbirler -özellikle Konya için soruyorum- yeterince alınıyor mu, uygulanıyor mu?

Çok daha öncesinden kurumsal ve yabancı menşeli firmalar zaten bu tedbirleri uyguluyorlardı. Kurumsal iş yerleri olayın bilincindeydi.  2012’de çıkan kanunla iş yeri güvenliği artık tüm iş yerlerini kapsadı. Büyük-küçük tüm esnaf bu kanun kapsamına alındı. Devlet kurumlarında bu yasa 2020’ye ertelenmekle birlikte, Milli Eğitim Bakanlığı bu ertelemeye katılmayarak işe koyuldu.

-Sürekli  “iş güvenliği” diyoruz da bunun tanımını alsak sizden. Nedir bu iş güvenliği?

İş güvenliği denilince sadece iş yerleri akla geliyor ama bu yanlış. Güvenlik hayatın her safhasında gerekli. Biz iş yerlerinde öncelikle yangın ve elektrik tehlikelerini dikkate alıyoruz. Bu tehlikeler okuldaki çocuklarımızı, evdeki annelerimizi de ilgilendiriyor aslında.

-Bugüne kadar başınıza gelen ilginç bir olay var mı?

Evet. Aslında birden çok olay var. İşyeri çalışanları, özellikle de uzun yıllardır aynı işte çalışıyorlarsa, işi en iyi kendilerinin yaptığını düşünüyorlar. Biz tedbirleri anlatıp, koruyucu malzemeleri kullanmalarını istediğimizde, daha önceden böyle şeyler kullanmadıkları için bu zorlarına gidiyor ve ısrarla kullanmak istemiyorlar.

En çok karşılaştığım şeylerden, mesela tozlu ortamda çalışan işçiye maske veriyorum, sigara içmek için delik açıyor maskesine. Ya da çelik burunlu ayakkabı veriyorum. İlk verdiğimde giyiyorlar, bir iş yerinde yaşadığım şeyi anlatayım. Elemanlardan birinin ayaklarında bu ayakkabı varken ayağına demir düşüyor ve ayakkabı koruyor bir şey olmuyor, ama ertesi gün aynı kişi bu olayı yaşamasına rağmen benim ayağımı terletiyor diyerek terlikle çalışmaya devam ediyordu. İşveren de “bakın biz masraf yapıyor alıyoruz ama elemanlara giydiremiyoruz” demişti. Bu da patronların malzeme alma isteklerini öldürüyor ve ancak sıkıntılı bir kaza olduğunda hemen bizi arayıp, polis gelecek, müfettiş gelecek aman şu şu malzemeleri hemen getirin demesine neden oluyor. Bakanlıkta müfettiş sayısı az olduğu için ancak kaza ya da şikâyet olduğunda geliyorlar.

Çok büyük firmalar var üretim sektöründe Konya’da ve daha kanunlaşmadan önce bile dört dörtlük iş güvenliği uyguluyorlardı, işin bilincindeler yani.

Yine TEİAŞ da bu işte oldukça titizlik gösterenler arasında.

Bir de son dönemde Suriyeli çalışan sayısı oldukça arttı Konya’da. Bu noktada Arapça uyarı levhalarına da ihtiyaçlar oluştu.

image003-041.jpg

-Herhangi bir iş kazasında süreç nasıl işliyor?

İş kazaları yaralanma ya da ölümlü olduysa adli vakaya giriyor. Mahkeme süreci oluyor. Ayrıca Çalışma Bakanlığı’nın da denetimi oluyor.

-İş için şehir dışına da çıktığınız oluyor mu?

Şöyle. OSGB’ler hizmet verdiği şehrin komşusu olan yerlere de hizmet verebiliyor. Daha doğrusu sınırı olan şehirlere de hizmet götürebiliyor. Mesela Konya firması, Ankara, Niğde, Karaman’a hizmet verebiliyor.

-Ben işin malzeme temini kısmına geçtim demiştiniz. Uzmanlıktan farklı olarak sizi etkileyen bir durum oldu mu?

“Ben uzmanlık yaparken işim hakkında bu kadar bilgi sahibi değilmişim” diyorum şimdilerde. Maske diyorduk ama onlarca maske çeşidi ve kullanım tarzı olduğunu bu işe başlayınca öğrendim en basitinden. Ve her gün yeni yeni malzemeler görüyorum, öğreniyorum.  Eldiveninden maskesine, gözlüğüne, ayakkabısına kadar o iş türüne uygun çok farklı, kullanım alanları çok değişik malzemeler var.

image004-054.jpg

-Bu işin uzman açısından iş yerine yaptırımı nasıldır?

İş güvenliği uzmanlarına devlet aslında yeterince yetki vermiş durumda. Sakıncalı olma durumuna göre uzmanın üretimi durdurmaya varana kadar yetkisi bile var. Fakat siz oranın maaşlı çalışanı olduğunuz için kanunda yazıldığı gibi ne yazık ki yetkilerinizi ve yaptırım gücünüzü yeterince kullanamıyorsunuz. Pratikte durum böyle.

Aslında bu konuda devletin bir havuz sistemi kurup, bağımsız uzmanları iş yerlerine atayarak denetimi sağlaması çok daha başarılı bir uygulama olur diye düşünüyorum.

-Bir iş yerinin güvenlik riskini ve alınacak önlemleri nasıl belirliyorsunuz?

İş yerinde çalışanlarla istişare etmek çok önemli bu noktada. İşyeri sahibi, çalışanlar ve uzman baş başa verip ortak tedbirler alınmalı.

-İş güvenliği konusunda Konya ne durumda?

Konya hatta Türkiye bu konuda daha işin çok başında.

İki iş yeri var. Birisi masraf yapıyor gerekli ekipmanı sağlıyor, tedbirlerini alıyor, diğeri hiçbir şey yapmadan devam ediyor. İlkinin maliyeti artıyor ama ürünleri diğer firmayla aynı fiyata satmak zorunda kalıyor. Ama tedbirini almayan iş yerine bir yaptırım uygulanmıyor. Bunun bir çözüme kavuşturulması gerekiyor.

İnsanlar, yaşam tarzları, şehirler gelişiyor ama bizler daha insan sağlığının her türlü faaliyetin üzerinde olduğunu fark edip bilinçlenemiyoruz. Her şeyin başı insana saygı olmalı aslında.

-Şu anda yaptığınız bu işten memnun musunuz?

İlk mezun olduğumda kurumsal büyük bir firmaya iş başvurusunda bulunmuş ve ümitliydim. Uzun süre işe çağrılmayı bekledim ama çağrılmadım. Tecilimi bozdurup askere gitmeye karar verdim.  Tam başvuruda bulunup gideceğim dönemde işe kabul edildiğim telefonu geldi ve çok üzülmüştüm.

Bir de balık çiftliği hayalimiz vardı. Hatta bunun için çalışmalara dâhi başlamıştım, ama iş ciddiye bindikçe yeni bir tesisin kurulması noktasında ortaya çıkan zorluklarla devam edemedik.

Şu anki işimizde bizler küçük esnafız. 4 yıldır bu işi yapıyorum. Her geçen gün iş ve ciro artıyor ama borçlarımız ve sıkıntılarımız da artıyor. En ufak bir tökezlemede çarkın dönüşü aksıyor. Bazen hiç ummadığımız firmaların ödemeyi aksattığı oluyor. Bu da bizim gibi küçük esnafı zor durumda bırakıyor. Devlet küçük esnafa destek veriyor ama daha esnek olunabilir belki de. Çünkü verilen desteklerde belki bir üretim ya da maddi birikim gerekiyor. Ama yeni bir projenin hayata geçirilmesi, yeni bir üretimin hayata geçirilmesi noktasında destekler sağlanması çok daha önemli diye düşünüyorum.

-Şimdi biraz da sosyal yaşamınızdan bahsedelim. Bu yaşınıza kadar evde kalmanız sizin ya da aileniz açısından sıkıntılar oluşturuyor mu?

Ailem her şeyim, olmazsa olmazlarım benim. İyi ki varlar.

Evde bir sıkıntım yok. Oldukça anlayışlı bir ailem var benim. Bana hiçbir zaman karışmadılar ama ben de onları üzecek bir şey yapmadım hiç. Ergenlik döneminde iyi insanlarla dostluk kurarsanız hem genç daha çabuk atlatıyor hem de aile huzuru bozulmuyor. Annem “Evlen artık” diyor. Yanınızdayım daha ne olsun, diyorum. Gün gelir biraz daha zaman geçirseydik keşke dememek için öteliyorum evlenmeyi belki de. Annemle çok yakınız birbirimize.

image005-002.png

(Üzerine gitmeye karar veriyorum.) -O zaman evlenince sıkıntı oluşturur bu durum. Kimse bir ana kuzusu ile evlenmek istemez açıkçası. ( Gülüşmeler. )

 Annemle çok yakınız ama 4-5 sene Trabzon’da okurken de öyle sık sık arayıp sormadım hiç… Yani yanımdalarken, daima sevgi ve saygılıyımdır, ama uzaktayken de her an arama gereği hissetmem.

image006.png

-İyi toparladınız bu arada. Görüştüğünüz kimseler oldu mu hiç?

Evlilik amacıyla soruyorsanız, evet tabii ki görüştüğüm kişiler oldu. Fiziksel özellik aramıyorum, mütevazı karakterde, benim yaşantıma ve dünya görüşüme uygun birisi olsun istiyorum.

- Boş vakitlerinizde neler yaparsınız?

Aikidoya başladım, bir süre devam ettim, sonra bıraktım. Uzun süreli şeyler sıkıyor beni. Benim için arkadaşlık çok önemli. Özellikle mahalleden çocukluk arkadaşlarım.  “Senin bizden fazla mutlu olmaya hakkın yok, seni de biran önce evermeliyiz” derler bana. (Gülüşmeler. İsimlerini versenize o mübarek arkadaşlarınızın. Eşleriyle bir görüşüp, tanışalım.)Hepsi çok iyi insanlar, misafirperverler. Sen bekârsın diye beni dışlamazlar.

Sinemayı çok seviyorum ama bir konuda şikâyetçiyim. Parasını ödeyip girdiğiniz filmde en az 20 dakika (film fragmanları haricinde) en az 20 dakika reklam giriyorlar.Bunun dışında, biyografi tarzı filmler hoşuma gidiyor.

-Müslüm’ e gittiniz o zaman?

 Evet gittim tabii. Acıklı bir hikaye, oyunculuklar gayet iyiydi ama çok da tatmin etmedi açıkçası.

 

-Gelecekle alakalı belli başlı plan ve projeleriniz var mı?

              Gelecekle ilgili bir plan içinde olmadım hiçbir zaman. Elimden gelen en iyi hayatı yaşamak istiyorum. Çok hırslı birisi değilimdir. Bizler için esas hayat öldükten sonra başlayacak ama şuan buradayız ve burada geçireceğimiz süreyi de en verimli şekilde geçirmeliyiz. Tabi bunda ne kadar başarılıyız bilemiyorum. 

Dünyayı gezip olabildiğince tanımak gibi bir hayalim de var tabii.

Gelecekten çok umutluyum diyemeyeceğim. Artık insanların birbirine karşı ne saygısı ne sevgisi ne de tahammülü kaldı, aile bağları koptu, arkadaşlıklar azaldı maalesef. Ama her zaman bir umut vardır, umudumuzu da kaybetmeyelim. Her şey daha iyi olur inşallah.

 

image007-012.jpg

-Son olarak eklemek ya da söylemek istediğiniz şeyler varsa alabilir miyim?

Tabi ki. Dünyada 6 milyar insan yaşıyor ama 1 sayısı çok çok önemli. Hele ki o 1 yakınınız ise…

Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın güzel bir sloganı var. “GÜVENLE BÜYÜ TÜRKİYE” bizim iş yerlerinde kullandığımız levhaların ilki de “ÖNCE CAN GÜVENLİĞİ” dir. Para bir şekilde kazanılır ama kaybedilen sağlık bir daha asla yerine gelmez. Parmağınızın ucunu dahi kaybetseniz yerine tekrar aynısını getiremeyiz. O yüzden evde, okulda, işte öncelikle canımızın kıymetini bilmeliyiz.

-Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim efendim.

Asıl ben teşekkür ederim. İş güvenliği ile alakalı sorusu olan, ilgi duyan herkese, her zaman için yardımcı olmayı isterim.