Bir zamanlar Verem vardı

Bir zamanlar Verem vardı

Anlatacağım hikaye Gökyurt köyünde geçiyor. Tüberküloz ismiyle de bilinen Verem eskiden kırar geçirirmiş. Bugün neredeyse kimse bu hastalıktan ölmüyor. İsterseniz gelin birlikte okuyalım hikayeyi

İsmail DETSELİ

3-9 Ocak Verem Haftası’nın ardından 1,5 ay geçti yalnız verem haftası kutlandı mı kutlanmadı mı bunu kimse bilmiyor. Bu hastalık geçen yüzyılın başında en tehlikeli ve sinsi hastalıktı. Tüberküloz, ince hastalık, verem gibi adlarla anıldığı gibi, bu hastalığın aşısını bulan Robert koch adında bir alman doktorun adıyla koch basili olarak da bilinir.

Vücutta bulaştığı organa göre de adlandırılan bu hastalık akciğer veremi, kemik veremi, ilik veremi, gırtlak veremi gibi isimler alır. Bunların içinde en yaygın ve tehlikeli olanı da akciğer veremidir.

“Neden bu konuya tekrar döndün” diye sorarsanız, mühimsenmeyen üzerinde fazla durulmayan hastalığın bizim yaşımızdaki insanlarda bırakmış olduğu korku hiç aklımdan çıkmaz da ondan. Düşünebiliyor musunuz bu hastalığa tutulan insanın yanına kimse varmaz sohbet edilmezdi. Hasta kişinin yemek kabı, su kabı ayrıydı. Bir nevi insanlardan tecrit edilirdi. Sanatoryumlarda, hastane köşelerinde dertlerine derman ararlardı.


Kulağına kurşun, Allah evlerden uzak etsin; Allah düşmanıma dahi bu hastalığı vermesin, ince hastalığa kimseyi düçar etmesin.  Bunlar atalarımızın verem denen hastalık illetinden korktukları için Allah’a karşı dua ve niyazları idi. Şehirlerde de yaygındı ama daha çok kırsal kesimde köy yerlerinde 40–50 yıl önceleri çokça görülen, birçok genç kızımızı ve delikanlımızı göz göre göre elimizden alıp toprağa sokan zalim bir hastalıktı verem.

Korkusundan adına türküler yakılırdı. Ondan kurtulmanın yolları aranırdı. O zamanın tıp otoriteleri de naçardı ki insanlık, bu hastalıktan kırıldı. Bundan yakın zaman önceleri bile bazı insanlar kendi ihmalkârlığı yüzünden bu sinsi hastalığı mühimsemeyerek son çare olarak doktora başvurduklarında yakınlarına “Üçüncü devresine girmiş yapacağımız bir şey yok götürün bu hastanızı” denilirdi. Doktorların zar zor konuşmalarını halen işitir gibiyim.

Köylülerimizden adı Yusuf olan aynı zamanda uzaktan akrabam olan bir ağabeyimiz vardı. Çok güçlü kuvvetli olduğundan kendisine köyümüzde Koca Yusuf derlerdi. Hakikaten iri yarı çalışkan dağ gibi bir adamdı. Evdeki bazı sevdiklerinin ölümü ile sarsılan ve çok nazik bir ruha sahip olan ağabeyimiz bir gün hastalandı. Ve içten içe erimeye başladı. Maddi imkânları da iyi sayılırdı. Haftada bir doktor gelip gitmeye başladı iğne ilaç verdiler ama tedaviye bir türlü cevap vermiyordu. Gün geçtikçe erimekte olan bu adama bir gün “Ben seni iyi bir doktora götüreyim abi” dedim “olur” dedi, kabul etti. Allah rahmet eylesin, bugün aramızda olmayan bir doktor vardı Konya’da Hayrettin Cizreli. Hayrettin Bey’in muayenehanesine gittik. O zamanlar göğüs hastanesi olan bugünkü Tıp Fakültesi’nin olduğu hastaneye gelmemizi söyledi. Öğleden sonra gittik hastanın kız kardeşi Hatice abla da var yanımızda. Doktor bey hastayı muayene ettikten sonra “Bu hastanın yakını kim?” diye sordu. “Ben” deyince bana döndü ve hastanın duyamayacağı bir şekilde “Yazıklar olsun size bu dev gibi adama hiç mi acımadınız, nasıl bu zamana kadar beklettiniz, adam ayakta ölmüş” diyor bir yandan da  “eşşoğ… eş..” diye ağzını bozuyor. Hırsından gözü kimseyi görmüyordu. “Hocam ben de insanlık namına yardım etmek için getirdim, benim çok da yakınım değil” deyince doktorun yüzü değişti ve “Özür dilerim adama kıyamadığım için sana karşı böyle kükredim. Bu adam verem hastası hem de üçüncü devreye girmiş. Ankara’da belki bir ümit var hemen oraya götürün” dedi. Çıktık hastanın inatçı ve biraz da cahil olduğunu bildiğim için “Abi seni Ankara’ya götürmemiz lazımmış, senin hastalığın çok ilerlemiş” dedim. Ne yazık ki bir türlü ikna edemedim. “Yok len ben demir gibiyim ben de bir şey yok” diye itiraz etti. Başka bir akrabası vasıtası ile tanıştığı bir eczacıda yüzdelikle çalışan paragöz bir adamın “Ben senin hastalığını iyi ederim, şu ilaçları al 20 gün bir ay sonra bir şeyin kalmaz” demesi ile adamın dediklerini yaptı ve bizi gaileye almadı. Bir gün tamamen vereme yenildi. Çaresizlikten Ankara’ya gitmeyi kendisi istedi. Ankara’da hiçbir hastane maalesef hastayı kabul etmedi “Götürün evine yatırın dediler” ama Yusuf ağabey “Beni ameliyat edin diye ısrar edince Yüksek İhtisas Hastanesi ameliyatı kabul etti. Ama o dağ gibi Yusuf ağabeyim ameliyat masasından kalkamadı. Karlı bir kış gününde onu Ankara’dan Konya’ya  köyümüze getirip defnettik. Şimdi inat etmezsen çaresi daha çabuk bulunuyor. Koruyucu aşıları zamanında yaptırdığınızda ince hastalık sizi bulamıyor. Allah kimseyi düçar etmesin köylüm Yusuf ağabeyime de Allah rahmet eylesin.

Veremle ilgili türküler o zamanlar çokça söylenirdi. Aşağıdakiler gibi.

Ah çektikçe alev çıkar keremden

Kan geliyor içimdeki yaramdan                                   


Nice Koçyiğitler nice genç kızlar

Toprağa gark oldu zalim veremden

Pencereden kar geliyor aman anam

Evler bana dar geliyor

Açtım baktım yorgan içinde aman anam/Veremli kız can veriyor.   

Veremin çilesini çekmiş ve yakınlarını bu hastalığa kurban vermiş olanlar, bu hastalığı çok iyi anlatan bir orta Anadolu ağıtı “Ankara da yedik taze meyveyi ağıtı” ile bağlarsak yazıyı daha iyi izah etmiş oluruz sanırım. Ankara’nın Keskin ilçesinin Cin Ali köyünde 1924 yılında Sefer adlı bir çocuk dünyaya gelir. İlkokulu köyünde okuyan sefer 15 yaşından sonra ailesine bütün rençperlik işlerinde yardımcı olur çok çalışkan ve de güçlü kuvvetli olan sefer köyde herkes tarafından çok sevilir. 20 yaşına gelince komşu köyleri olan Seyfili köyünün güzel kızı Hatice’yi istetir. Söz kesilir düğün olur evlenirler. Aradan üç ay geçer sefer ince hastalık denen vereme tutulur. Doktorlar derdine çare bulamaz Ankara’ya götürürler ve 20 Haziran 1944’te garip Sefer ölür.

Gençliğimde yanık yanık söylediğim bir ağıtı…

Bu türkü sefer için yazılmış ve uzun yıllar halk dilinde söylenegelmiştir.

 


Merhum Keskinli Hacı Taşan derlemesi

 

Angara’da yedim taze meyveyi.

Boşa çiğnemişim yalan dünyayı

Keskinden de sildirmeyin künyeyi

Söyleyin anama anam ağlasın

Anamın oğlu var beni neylesin

 

Angara’yla şu keskinin arası

Arasına da boz dumanlar inesi

Çok doktorlar da gezdim yoktur çaresi

Söyleyin anama anam ağlasın

Anamdan gayrısı yalan ağlasın

 

Trene bindimde tren salladı

Zalim doktorda ciğerimi elledi

İyi olursun diye de köye yolladı

Söyleyin anama anam ağlasın

Anamdan gayrısı yalan ağlasın

 

Angara’dan çıktımda başım selamet

Keskine geldim de koptu kıyamet

Gelin Hatice mde kime emanet

Söyleyin anama anam ağlasın

Babamın oğlu var beni neynesin

 

Trene bindimde tren vızılar

Benzin içtim de ciğerlerim sızılar

Gelin Haticem de beni erzular

Söyleyin anama anam ağlasın

Babamın oğlu var beni neylesin

 

Binmiş taksiye de sefer geliyor

Annesinin ciğerini deliyor

Gelin Hatice yi eller alıyor.

Söyleyin anama anam ağlasın

Gelin Hatice mi kimler eylesin

 

Mezarımı derin kazın bol olsun

Etirafı lale sümbül bağ olsun

Ben ölüyom ahbaplarım sağ olsun

Söylen kardaşıma çalsın sazımı

Kadir Mevlam böyle yazmış yazımı

Önceki ve Sonraki Haberler