Hüseyin Altunbaş

Hüseyin Altunbaş

Zeki, çevik ve ahlaklı...

Atatürk sporcular için ne güzel söylemiş. “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” diye. Aslında her mesleğe uyarlanabilecek derinlikte özellikleri söylemiş Ulu Önder. Zeki, Çevik ve Ahlaklı! Günümüzde ne kadar önemli değerler bunlar değil mi? Özellikle de ahlak!

Zeki olmak tamam! Çevik olmak tamam! Bunlar bireysel çalışma, gayret, dinamizm ile çözülebiliyor. Ama ahlak…

 

Sorun ahlak da başlıyor. Çünkü ahlak çok derin. Hakikaten çok çok derin. Futbol takımlarında ne zeki ne çevik futbolcular var ama adamda ahlak yok, terbiye yok. Gördüğünde sinirlerini bozuyor. Olmaz. Bu futbolcudan bir halt olmaz diyorsun. Hepimiz diyoruz. Öyle değil mi?

Bu sadece sporla kalmıyor. Her tür meslekte bu durum aynı. Ahlak ahlak ahlak…

Ahlaksız, edepsiz insanlar her mesleğin temel sorunu maalesef.

 

Reklam dünyasında bu konu belki çok daha fazla önemli. Çünkü kitleye doğrudan ulaşan en etkili yöntem reklam ve reklam pek çok sektörü etkileme gücüne sahip. Reklam etiği diye sayısız makale ve çalışma bulursunuz literatürde. Neymiş, ne değilmiş öğrenirsiniz!

 

Reklamda etik konusu yalan söylememek, aldatmamak, çocuğu ve cinselliği istismar etmemek, gizli ve biliçaltı reklam yapmamak gibi başlıklarla incelenir. Yani yapılan reklamların halkı aldatmaması, yalan söylememesi, adam gibi olması gerekir der. Etiğin kelime anlamı da ahlak felsefesi olarak geçer. Ahlak eşittir etik değil yani… Ahlakın da daha derini, daha sorumluluk bilincine ulaşmış hali diyebiliriz etik için.

 

Yani ahlaklı adam sorumluluğunu bilen, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt edebilen, art niyetsiz, adam gibi işini seven, dürüst insandır diyebiliriz. Bu tür insanların çalıştığı sektörlerde etik değerler oluşur ve yerleşir. Etik ilkeleri oluştursan ve ahlaksız adama yapıştırmaya çalışsan yapışmaz. Çünkü karşındaki ahlaksız… kaygan… edepsiz…

 

İş dünyasının özellikle üzerinde çalışması gereken bir konudur aslında etik. Öyle herkes biz çok etiğiz diye geçiştirilecek bir iş değildir. Herkes böyle dediği için ortalık ahlaksızlıktan geçilmiyor. Patronunu aldatan işçi, müşterisine yalan söyleyen patron, vaad ettiğini yerine getirmeyen personel, sürekli birbirlerinin arkasından kötü konuşarak prim yapmaya çalışan zavallı zihniyetler…

 

Say say bitmez…

 

Şimdi bu adamlar, bu ahlaksızlar, bu edepsizleri bu meslekte tuttuğunuz sürece temiz hava almanız, ortalığı ter temiz görmeniz mümkün müdür? Değildir. Çünkü bu zihniyet edepli değildir, rekabet etmeyi bilmez. Rekabet, rekabet etmeyi bilenlerle çok güzeldir. Doğru ve güzel rakip seni de güzelleştirir, sektörü de geliştirir.

 

Reklam sektörü için söylüyorum. Firmalarımızın gelişmesini, reklam ajanslarımızın büyümesini, şehrimizin farklılaşmasını, insanlarımızın daha mutlu olmasını istiyorsak evrensel etik ilkeler çerçevesinde iş yapmalıyız.

 

Ben valla çok dürüstüm, çok namusluyum, ben de yalan yok diyerek işin içinden sıyrılmadan dürüst, şeffaf sektör aktörleri yaratmalıyız.

 

“Bir reklam ajansı bir diğer reklam ajansını kötülüyorsa”

“Reklam ajansıyla çalışan bir firmaya başka bir reklam ajansı “ayartmak” için ısrarla gidiyorsa”

“Aynı firmaya teklif verme edepsizliğini gösteriyorsa”

“O adam mı, yaramaz diyerek kötü virüs yaymayı marifet sayıyorsa”

“Bir reklam ajansı çalışanının patrondan habersiz firmayla flört ederek, onu ayartmaya çalışıyorsa”

“Gizli ve aldatıcı her türlü naneyi yeme gayretinde kişiler ortalıkta kol geziyorsa”

Vay o sektörün haline…

Bizim yapmamız lazım gelen kötünün peşine gitmek değildir. İyinin peşine gitmektir. Evet parola iyinin peşine gitmektir. Kimse kimseyi kötüleyerek bir yere gelmemiştir. (gizli gizli kötüleme, sinsice, alçakça) Rakibin bile olsa onun hakkında olumlu cümleler sarfetmeyi öğrenmemiz lazımdır. İstanbul’da ki rekabet Konya da ki rekabetten daha mı az? Hayır! İstanbul da firmalarda, ajanslarda birbirinin arkasından kuyu kazma ahlaksızlığı yoktur. Rakibi bile olsa onun da iyi tarafları vardır, siz bilirsiniz hangimizle çalışırsanız çalışın size iyi iş çıkartılır, cümlesini duyarsınız.

 

Buyurun bu mantık çok mu zor! Gelin bugünden itibaren iyinin peşinden gidelim. Kötü virüsleri, kötü cümle sarfeden zihniyetlere prim vermeyen bir sektörü oluşturalım.

 

Bakın Mevlana’mız elden gidiyor. Mevlana’ya Konya olarak değer yüklememiz lazımken mevcut değerlerini de boşlatmaya çalışan markalar kol geziyor. Sinan Çetin Doğuş Çay reklamında Mevlana’nın öğütlerini kullanma cesaretini kendinde buluyor. Reklam sektörü etik ilkelerine sahip çıksa bu fütursuzluklar olmaz, olamaz. Öyle değil mi?

 

Şimdi soruyorum. Mevlana’nın çayla ne alakası var, Doğuş çayla ne bağlantısı var, Mevlana’nın 7 öğüdünün çayla veya Doğuş çayla ne alakası var uzaktan ya da yakından?

Mevlana bu kadar ucuz mu Allah aşkına! Mevlana’yı markanla kullanma hakkını kim verdi sana!  

 

Evet arkadaşlar maalesef konu basit bir konu değil. Anadolu Sigorta ve İş Bankasının reklamlarında Atatürk’ü kullanması ile Doğuş Çay’ın Mevlana’yı kullanması aynı değil.

 

Anadolu Sigorta ve İş Bankasının doğuşunda Atatürk’ün “bizzat” durumu var. Yani Atatürk işin bizzat içinde. Bundan dolayı iki marka reklamlarında Atatürk’ü kullanabiliyor. Tartışma yaratsa da kullanabiliyor. Bizi Atatürk kurdu diyorlar. Doğru mu? Doğru. (Reklam doğruyu söyleyecek çünkü)

 

Sinan Çetin ne yapıyor? Sinan Çetin ismi üzerinden Anadolu gezmelerini, Anadolu insanının dürüst ve doğruluğunu, Mevlana’nın 7 öğüdüyle, doğru seçim eşittir Doğuş Çay’a bağlıyor. Ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün diyor. Ama reklamdaki fikrin kendisi bunu yapmıyor. Böyle reklam olmaz beyler. Bu reklam kesinlikle yasaklanmalıdır. Bu reklam Mevlana’yı ucuzlatmaya çalışan bir reklamdır. Etik olarak değil, kanunen yanlıştır. (Reklam doğruyu söylemiyor çünkü)

 

Doğuş çay Mevlana’yı kullanma hakkını nereden almıştır soruyorum? Bundan sonra bir ağda reklamı, bir jilet reklamı, bir bulaşık makinesi reklamı, bir fast food reklamı, bir meyve suyu reklamı veya bir başka çay firması reklamı Mevlana’yı köşesinden tutup iletişiminde kullanırsa kim ne diyecek? 1980’li yıllarda üretime başlamış Doğuş Çay’ın ne Mevlana ile ne 7 öğütle alakası vardır. Anadolu insanının misafirine cömertçe çay söylemesinin Mevlana’nın 7 öğüdüyle ve Doğuş Çay’la ilişkilendirilmesindeki art niyeti görmemiz lazımdır.

 

Buradan sadece tüm yetkililere, valiliğe, kaymakamlığa, belediye başkanlarına, sivil toplum örgütlerine seslenmiyorum. Tüm sektörlerdeki firmalara da sesleniyorum. Bu reklam kesinlikle yasaklanmalıdır. Yasaklanmakla kalmayıp cezalandırılmalıdır. Bu ne cüret! Çünkü etik olarak değil, hukuki olarak yanlıştır. Ortak değerleri bir marka kendi lehine kullanamaz çünkü. Bu kadar açık söylüyorum. Çünkü bu reklamda doğru yok. Reklam yalan üzerine oturtulmuştur. Sosyal sorumluluk üzerine oturtulmuş bir kampanya olsa ve sosyal sorumluluğun reklamı olarak lanse edilse olacak belki ama burada ticari, kör göze parmak art niyeti vardır.

 

Konya’mızı da duyuruyor canım, bu sayede Mevlana gündeme geliyor demek safdilliktir, cahilliktir. Değerlerimizi korumamız lazım. Korumazsak herkes böyle fütursuzca sahiplenir. Ucunu alamayız. Sonunu düşünmek bile istemiyorum!

 

 

Siyasi Ürünlerin Sosyal Sorumlulukları

Toplumsal sorumlu pazarlama anlayışı, toplumu iyi analiz edip onlarla iletişim kurmayı vaad ediyor. Yani toplumun sorunlarını tespit edeceksiniz ve bunun sorumluluğunu alacaksınız. Tabiî ki bu size de karşı tarafa da fayda sağlayacak. Yani siz bundan menfaat sağlayacaksınız. Sağlamalısınız.

Siyasi ürünlerimizi, partilerimizi sadece seçimden seçime kapı çalan, “bir oy versene” iletişimi yapan ürünler olarak biliyor ve algılıyorduk. Ak Parti’nin kısa film yarışmasını görünce siyasi ürünlerimizin de sosyal sorumluluk almaya başladıklarını görmenin keyfini yaşadım. Aslında şaşırmadım. Bilimsel bir çalışma için de akademisyen arkadaşlarımla daha önce siyasi partilerin internet iletişimlerini incelemiş ve Ak Parti’nin buradaki farklılığını tespit etmiştik. Diğer partilerin de yapması gereken siyasi pazarlama aslında.

 

En son “büyüyen ve gelişen Türkiye” kısa film yarışmasını da bir haber sitesinde görünce aferin dedim. “Kısa film” gençlerle, ürünleri ve hizmetleri buluşturma konusunda son yılların önemli pazarlama taktiğidir. Bu taktiği fark etmek önemlidir. Bir partinin bunu görüyor olması enteresan diyeceğim ama Deniz Baykal’ın siyasi araştırmalarla ilgili cümlesini duyunca enteresan da değil aslında. Deniz Baykal “biz araştırma yani anket yaptırmıyoruz ama anketleri takip ediyoruz” demiş. Siyasi partilerimizin siyasi pazarlamadan ne kadar yoksun olduklarını bu cümle gösteriyor aslında. Ne kadar siyasi pazarlama o kadar başarı. (Kısa film yarışmasıyla ilgilenenler için kisafilmyarismasi.com)

 

 

Bünyamin Gezer “Het Höt İletişimi”

Kaşlar çatık, gelirsem atarım bakışları, het höt yani korku iletişimi ile hakemlik yapmak bizi nereye götürür? Bir yere götürmez! Sadece günü veya maçı kurtarırsınız. O kadar! Polistir otoriteyi sağlar diyerek Bünyamin Gezer gibi hakemleri ödüllendirmek, gerilerde kalmalı. Hakemlik de yapmış bir kişi olarak futbolcu hakem iletişimini sahadan bilen birinin cümleleridir bunlar. Sadece iletişimci akademisyeninin cümleleri değildir. Hem alaylı hem mektepli durumu yani. Gülmesini bilmeyene dükkanda açtırmayacaksın, hakem de yapmayacaksın. Formül bu. Bünyamin Gezer’in sinirli halini görünce insanın siniri bozuluyor. Otorite sarı kart ve kırmızı kartla sağlanmaz ki. İletişimi bilmekle sağlanıyor ey genç hakemler. Maalesef ki Bünyamin Gezer hep ekranlarda ve sahalarda görününce yeni hakem adayları da onun gibi olmaya çalışıyor. Ona öykünüyorlar. Yapmayın! Gülen, otoriteyi verdiği tutarlı kararlarla sağlayan, işini seven hakemler olun. Marifet kırmızı kartlarla oyuncu atmak da değil, sayın Gezer gibi…

 

 

Son olarak geçen hafta kısaca bahsettiğim Konya Reklamcılar Derneği Cumartesi eğitimleri ile bitirelim. 8 Mayısta Rixos Otel’de başlayacak eğitimler 4 hafta sürecek. Sertifikalı olacak eğitimlerde reklam grafiğinden, reklam fotoğrafçılığına, yaratıcılıktan, reklam metin yazma tekniklerine, internet reklamları yapmaktan, hedef kitleyi analiz etmeye, medya planlamadan bütünleşik pazarlama iletişimine kadar geniş yelpazede eğitimler olacak. İş adamlarını, işini büyütmek isteyen patronları, reklamcıları, halkla ilişkilercileri, satışçıları, pazarlamacıları, basın sorumlularını, medya sahiplerini etkileyecek eğitimleri aman kaçırmayın.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
17 Yorum