M. Ali Köseoğlu

M. Ali Köseoğlu

Yerel Meclisi ‘tınlayan’ yok!

Konya’da Şeb-i Arus törenlerinin ilki 1946 yılında yapılıyor… Mevlânâ’nın ölümünün 673’üncü yıldönümü olan 17 Aralık 1946 Salı günü saat 11’de Halkevi’nde toplanılarak Mevlânâ türbesine gidiliyor.  Daha sonra da 17.30’da Halkevi Sineması’nda Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk, “Mevlâna’nın Hayat ve Eserleri” konulu bir konuşma yapıyor. 

1946 yılı töreniyle ilgili o günlerde yapılan değerlendirmeler de “Mevlânâ’yı Andık” başlığıyla Babalık gazetesinde 19 Aralık günü, “Divan-ı Kebir’ini bastırmak şerefi, Konya’ya ve Konya zenginlerine nasip olmalıdır.” gibi teklifler de dillendiriliyor.

Törenler böylece yapılıp giderken,  Türk Milliyetçi Derneği Konya Şubesi, 1951 yılında Hazret-i Mevlâna’nın 678. Ölüm Yıldönümü münasebetiyle bir anma töreni düzenlemeyi kararlaştırıyor. Programlar kapsamında Mesnevi’den şiirler okunuyor, naatlar dinleniyor. Mevlevî musikisi, raks ve sema ile tören zenginleştiriliyor…

1952 yılında Mevlâna törenlerine daha bir önem veriliyor ama programların ardından yapılan eleştiriler de eksik olmuyor…

Gazeteci Sofu Tuğrul, “günler, haftalar, aylar birer birer erir; kânunlara merdiven dayarız; hepimizi bir telâştır alır; koşarız; çabalarız, kıvranırız ve mutat üzere her sene olduğu gibi, Mevlânâ, değil dünya çapında, Konya ölçüsünde bile olamadan anılır geçer gider” diye yazar. Onun eleştirisinin merkezinde de şimdiye kadar ulusalar arası bir organizasyon yapılamamış olması vardır. Mesela 1957 yılındaki törende İstanbul’dan gelen kudümzen, neyzen ve semazenler tarafından programın ikinci kısmı icra edilmiştir.

1982 yılındaki törenlerde ilk defa Ahmet Özhan ismine rastlıyoruz. Kâni Karaca, Cinuçen Tanrıkorur, Kadri Şençalar, Tahir Engin İçöz gibi ünlü isimlerin arasında Ahmet Özhan da bulunuyor. 1986 etkinliklerinde ise Nezihe Araz, Ahmet Kabaklı, Feyzi Halıcı ve Ahmet Özhan’ın katıldığı bir sempozyum düzenlenir.

1988 yılında yapılan törenlerde ise Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan onur paketleri, Mevlâna’nın torununa, Postnişin Selman Tüzün’e ve Ahmet Özhan’a verilir.

Bu programda “Türk Klâsik ve Tasavvuf Musiki Topluluğu tarafından tasavvuf musikisinden örnekler verilmiş, topluluğun solisti olan Ahmet Özhan seçkin parçalar okumuştur. Sema gösterileri beklenenden çok ilgi görmüştür.”

Şimdi bu kadar bayat bilgi ne işimize yarayabilir…

Konya İl Genel Meclisinde konuşan AK Parti Grup Başkan Vekili Erol Küçükbakırcı, “Sema özellikle son yıllarda, esas amacı dışında da icra edilmeye, bazı otellerde gelen yerli ve yabancı konuklara hoşça vakit geçirme amacını taşıyan gösteriler şeklinde yapılmaya başlanmıştır” diyerek, uygunsuz yerlerde ve ehil olmayan kişilerce sema yapılmasının önlenmesine ilişkin tedbir alınmasını istiyor.

Sema programlarının her yerde yapılmaya çalışılmasının, onu sıradanlaştırdığını savunan Küçükbakırcı, “Sema törenleri için belirli kuralların getirilmesi çok önemlidir. Hatta bu törenlerin nerede icra edilebileceği bile tespit edilmelidir. Bu törenlerin mekânının mutlaka sınırlandırılması gerekmektedir” diye konuşuyor.

Elbette, sarhoş sofralarında, nahoş yerlerde sema törenlerinin icra ediliyor olması beni sevindiren bir şey değil.

Fakat semayı bu şekilde bir şehre hapsetmenin de anlamını göremiyorum.

Madem sema Küçükbakırcı’nın dediği gibi Allah’ı zikretmek anlamına geliyor ve Mevleviler Allah’a yönelişlerini sema ile gösteriyorlar, o zaman bu işi Mevlana Kültür Merkezi’nde yapılan 17 günlük gösteri ile bir tutmanın anlamı olabilir mi?

Küçükbakırcı bir şeyin mücadelesini İslami gerekçelerle verecekse, esas semanın gösteri olmaktan çıkarılmasını istemelidir. Nerede görülmüş Allah’a yakarışın bir gösteri haline getirildiği…

Hem daha önce ILS cihazının havaalanına takılması ile ilgili tavsiye kararı alan İl Genel Meclisi’nin bu kararı 1 yıl atlatıldı… Yani Meclis’in tavsiyesini tınlayan olmadı…

O halde Küçükbakırcı, boş yere kahramanlık yapmamalıdır.

Konya adam gibi programlar organize ederse bu işin adresi haline zaten gelir. Bizim yapmamız gereken, önce bu şehirde doğru dürüst işler üretmek olmalıdır.

İşi sulandıranların korkusu da ortaya konulan ‘düzgün iş’tir.

Küçükbakırcı iş yapmak istiyorsa Dr. Kamil Uğurlu’nun ortaya attığı Mevlana Akademisi fikrini gündeme getirmelidir. Mevlana’yı ve semayı korumanın yolu da “Fransa’nın ünlü L’Academ’e Française’i, Almanların ünlü Goethe Enstitüsü ve Alman Arkeoloji Enstitüsü, Skandinavların ünlü Nobel’i, Amerikalıların ünlü Rockfeller ve Simithsonian Araştırma Enstitüleri, Rusların çok ünlü Bilimler Akademisi” gibi bir akademi kurmaktan geçer.

Bu konuda İl Genel Meclisi’nin davetiyle Dr. Kamil Uğurlu meclis üyelerine hitap etmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum