
Yalçın Doğan'a neler oluyor?
Doğan'ın tepki çeken 'birinci elden' zorbalık malzemelerine bir de hayali ahbaplık eklendi.
Hüseyin Gülerce - Zaman
'Ara sıra uğruyor, sohbet ediyor'muşuz!..
Hürriyet gazetesi yazarı Yalçın Doğan, önceki gün köşesinde benim için aynen şöyle yazdı: "Samanyolu TV'de sohbet programı. Programı Zaman'dan Hüseyin Gülerce yönetiyor. Onu da tanıyorum. Ara sıra bana uğruyor, hal hatır soruyor, sohbet ediyor. Siyasal frekanslarımız uyuşmasa da, düzgün ve aklı başında görünüyor."
Önce bu konuyu yazmak istemedim. Sonra düşündüm. Beni tanıyanlar yanlış anlayabilirdi. Haftada iki ya da üç gün İstanbul'da oluyorum. Zannedilir ki, biz Sayın Doğan'la kırk yıllık ahbabız. Benim de başka işim yok, bu arkadaşa uğrayıp laflıyoruz. Balbay-Çölaşan muhabbeti gibi bir şey.
Hâlbuki bu arkadaşla ben on yıldan fazladır konuşmadık. Yani küs değiliz, karşılaşmadık, hiç ama hiç sohbet etmedik. Hele Hürriyet'te çalıştığı odayı hiç bilmiyorum, çünkü hiç ziyaretine gitmedim.
Gene masa başından yazmış. Bu kadar kesin konuştuğuna göre iki ihtimal var: Bir, Yalçın Doğan Pazar Sohbeti'ni seyretmemiş. Birileri ona, "senin hakkında şöyle böyle dendi" demiş. Çünkü beni orada görmüş olsaydı Hüseyin Gülerce'yi de tanımış olacaktı. Demek kendisini ziyarete gelen bazı arkadaşları ben zannediyor. Tabii o da tuhaf. Çünkü o arkadaşlar kendilerini tanıtıyorlar, yani Hüseyin Gülerce diye yutturma numarası falan yok.
Yazısını okur okumaz bizim Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan arkadaşları hemen aradım. Erkam Tufan Aytav ve Salih Yaylacı, vakfın medya ilişkilerini yürütüyorlar. Bu tür ziyaretler yapıyorlar. Biri 5-6 ay önce, diğeri de bir yıl kadar önce ziyaret etmişler. Beni, muhtemelen Salih kardeşimle karıştırdı.
İkinci ihtimal; Doğan, Pazar Sohbeti'ni seyretti. Beni iyi bir tanıdığı olarak belleğine kaydetmiş, zaten "düzgün ve aklı başında" diyor, böyle iyi birisini ekranda gördükçe, ara sıra uğrayanın da ben olduğumu zannediyor. Zannedebilir.. olabilir.. insanlık hâli... Tabii okuyucularımız şimdi bu konunun nereden çıktığını merak ediyorlardır. Neden biz Yalçın Doğan'ın neredeyse kankası durumuna düştük? Onu da anlatayım.
Sayın Yalçın Doğan, 14 Şubat'ta "Zorbalık Manzaraları" başlığı ile bir yazı yazdı. Hani Hürriyet ve Doğan grubu, CHP ve bazı üniversite rektörleri bir kampanya başlattı ya. Üniversitede başörtüsü serbest bırakılırsa, rövanşist duygularla başı açıklara baskılar olacak diye. Sayın Doğan da, sefer görev emri almış gibi cepheye malzeme taşıyor. Ve o yazısında zorbalık malzemeleri olarak ne örnekler verdi biliyor musunuz? Aynen şunları:
"İstanbul'un orta yeri, Harbiye. Bir kadın taksiye binmek istiyor, şoför kadına bakıyor, "Abla, arabadan hemen in, senin başın açık." Olay aynen böyle, birinci elden.
İstanbul'un orta yeri, Levent'in arkası, Gültepe.
Bir adam ev kiralıyor. Aradan on gün geçiyor, aynı binadakilerden biri geliyor, "Abi senin hanımın başı açık, siz bu evden taşının." Olay aynen böyle, birinci elden.
Ben de geçen hafta cuma günkü "Laik kesimi anlamaya çalışmalıyız" başlıklı yazımda, böyle araştırılmadan yapılan haberleri, aslı astarı olmayan, ya da münferit olayları, aklından zoru olan, klinik vak'a denilen kimselerin yaptıklarını malzeme olarak taşımanın tahrikçiliğe, provokasyona girdiğini belirttim. Yalçın Doğan'ın bu örneklerini hatırlattım. "Madem birinci elden, taksinin plakası nerede?" dedim. O ev sahibi kim, adresini verin, diğer gazeteler araştırsın dedim. Yalçın Doğan buna bozulmuş. Nitekim iki gündür okuyorsunuz, gazetemiz taksicilerle konuştu, valilik o taksinin plakasını istedi. Yalçın Doğan buna da bozuldu.
Ne yani kardeşim, ara sıra uğrayıp sohbet ediyoruz (!) diye, sizlerin bayatlamış numaralarınızın peşine düşmeyelim, kış gününde mini eteklilere kezzap atma yalanlarınızı yüzünüze vurmayalım, siz de istediğiniz gibi at oynatmaya devam mı edin?