Şizofrenik hayatlar…

Sahici yüzlere ihtiyacımız var..

Güldüğünde de, ağladığında da insana dair jest ve mimikleri olmalı kişinin..

Televizyon dizilerinin üçüncü sınıf oyuncularından alınan repliklerle değil, sahiden insanca feryadlara sahip olmalı..

Böyle diyorduk yıllarca..

O yüzden sosyal içerikli dernekler, grupların içinde bulunma gayretinde olduk senelerce..

Bu anlamda belki de “acı hayat”tı bizim yaşadıklarımız daha çok..

Sonra işin bu şekilde yürümeyeceğini anladık hep birlikte..

Karar verdik televizyondakiler gibi olmaya..

Biraz vurdumduymaz, biraz kırıcı, biraz light..

Ve dönüştük, sosyal hayattan kopuk devlet merkezli bir Polat’a, Paris Sorbon eğitimli bir Güneydoğulu Sıla’ya

Sokakta binlerce Sıla ve binlerce Polat’tan biri de bizdik artık..

Diğerleri de Sacit, Burhan, Fatoş..

Hepimiz birer oyuncuyduk..

Belki de hepimiz birer şizofren..

Hayır ben şizofren değilim diyebilir içinizden biri..

Peki şizofren olmazsan kendi dışındaki dünyadan birinin rolüne nasıl bürüneceksin.

İtiraf edin ey Türkler!

Korkmayın hepimiz biraz şizofreniz..

Şizofren olmasaydık ayakta kalamazdık deyin..

Çünkü her geçen gün kendinden uzaklaşıp, başka hayatları yaşayanların girdabında sürüklenmekteyiz..

Onlar gibi olmak için kılıktan kılığa girmekteyiz..

Başkalarının yerinde olmak ve başkaları gibi yaşamak..

Bu artık iliklerimize kadar sinmiştir bizim..

Eşimiz dostumuz birer dizi kahramanı..

Sanki her biri ayrı bir tv dizisinden fırlamış, gelmiş gibiler...

Sahte hayatlar yaşamak için sahte dünyalar kuruyorlar kendilerine.

Belki de bu dünya gerçekten çok sıkıcı, çok acımasız, çok kahredici olduğu için kaçıyorlar bu gerçeklerden..

Haklılar belki de..

Ama bu daha çok acı vermiyor mu bizlere?

Gözlerimizi kapattığımızda, TV kumandasının düğmesine basıp sanal dünyalarda gezmeye başladığımızda etrafımızdaki adaletsizlikler, adam satmalar, tacizler, fitneler bitiyor mu?

Bitmiyor..

Ama rahatlıyorsunuz…

Bu aslında yeryüzü macerasında pes edişimizin adıdır.
Artık reel olan dünyayla baş edemeyeceğimize dair düşüncemize teslim olmamızın adıdır bu kaçış.

Hangimiz teslim olmadı ki, İslamcısı, Ülkücüsü, Solcusu, köylüsü, kasabalısı..

Teslimiyet ultra liberal bir dünyanın kucağında yeniden hayat bulmak içindi..

Acı çekme özgürlük değildi, o yüzden özgün sanatçı olmak istemiyorduk..

Hepimizin gönlünde artık pop star olmak yatıyordu..

Biraz alaturkaydık hala ama popstar olmak istiyorduk…

Sanal da olsa, yalan da olsa gözümüzü kapatıp “sevişmek ah ne hoştur yıldızların altında”  sözlerini mırıldanmak istiyorduk..

Kentin varoşlarından renkli ışıklarına ulaşmak o kadar da kolay değildi, idealizmle öğrenmiştik…

Canımız sıkılmış, içimiz acımıştı..

Bu yüzden fakir, ama gururlu erkek, repliklerini duymak istemiyorduk..

İç güveysi olup rahatlamalıydık..

Alaturka da olsa popstar olmalıydık..

Önceki ve Sonraki Yazılar