
Hüseyin Altunbaş
Siyasi ürünün halkla ilişkileri
Son yılların en popüler konusu hepimizin bildiği üzere açılım. Hemen her şeyin sonuna bu açılımı koyar olduk. (Sağlık açılımı, eğitim açılımı, futbol açılımı, reklam açılımı…) Olumlu ya da olumsuz cümleler gırla gidiyor. Açıldık gidiyoruz yani.
Bu konuya nereden geldik?
Geçen hafta Başbakanın sanatçılarla yaptığı “Açılım” toplantısıyla geldik. Hepimiz medyadan duyduk, gördük değil mi?
Nedir bu?
Siyasi ürünün halkla ilişkileri.
Şimdiye kadar yapılan ürün ya da hizmet iletişimlerinden farklıydı bu etkinlik.
Eskiden adet yerini bulsun diye yapılan pek çok etkinlik, o etkinlikleri maalesef, orada laf olsun diye bulunulan bir etkinlik haline dönüştürüyordu. Hala pek çok etkinlik adet yerini bulsun diyerek yapılıyor. Yapıldı mı yapıldı…
Oh yaptık kurtulduk valla…
Pazarlama mantığından uzakta olan etkinliklerin hiç biri amaca götürmüyor artık.
Konuşmalar sıkıyor, hep belli insanlar konuşuyor diye…
Zamanında başlamadığı için sıkıyor…
Ve de en önemlisi etkinlik sonrasını kimse hatırlamıyor. Yani etkinlik konuşulmuyor, konuşturmuyor kendini.
Sebebi yaptık mı yaptık olduğu için.
Bu sanatçıların açılım toplantısı amaca hizmet edecek farklı ve etkili bir toplantı olmuş. Düşünenleri ve gerçekleştirenleri tebrik etmek lazım.
Bakın toplantı sonrası siyasi ürünün aldığı frekans bu toplantının “marketing” temelli yapıldığını nasıl da gösteriyor. Sanatçılar konuşuyor. Etkili kanaat önderlerini etkilemek anlamında proaktif bir etkinlik olduğunu buradan anlıyoruz. “Ben size oy vermemiştim ama bu açılımınızı destekliyorum” diyen sanatçılar…
Pazarlama amaçlı halkla ilişkiler. Doğru yapıldığında tadından yenmiyor.
“Açılım Ürünü”nün satılması için farklı hedef kitleye dokunan bir MPR etkinliği.
Siyasi ürünlerin en başta düşünmesi gereken halkla ilişkiler departmanlarının neler neler yapabileceğini de göstermesi açısından çok önemli bir PR etkinliği.
Tüm siyasi ürün sahiplerine buradan tavsiyede bulunalım. Önce PR odaklı düşünün, tüketiciden müşteri elde etmek için önce halkla ilişkiler elemanlarına yatırım yapın. Hadi bakalım.
Bu hafta halkla ilişkilerle başlayıp reklam iletişimi ile devam edelim. Ulusal mecralarda görmeye başladığımız bir reklam bu hafta köşemize konuk oluyor. Kayseri Şeker. Kayseri Şeker’in Panküp ürünü bir TV reklamı ile hedef kitleyle konuşmak istemiş. Biz de bu isteğin hedef kitledeki yansımasına bir bakalım istedik.
Bunun dışında geçen haftalarda Reklam Kurulu’nun cezalarına bakmıştık ya bu hafta da RTÜK’ün cezalarına sigara üzerinden bir bakalım neler olmuş.
Son olarak da şehrimizin vitrinine bir fotoğraf bakışı atalım. Buyrun…
Kayseri Şeker “Panküp”
İlk seyrettiğiniz de ne düşündünüz Allah aşkına! Burak Hakkı ve Nihal Yalçın ünlüleriyle! çekilmiş, birbirinden güya etkilenmeleri üzerine yazılmış bir senaryo ile şeker reklamı. Hem de ürünün ilk reklamı.
Güya merak uyandırmak istiyorlar. Merakla dikkatleri toplayacaklar!
46 saniyelik reklam aynen şöyle;
(cafeden bayan giriyor.)
Evet evet
Gerçekten de söylendiği gibi
O kadar tatlı ki
Ayrıca
Çok da doğal
Kesinlikle pürüzsüz
Ve bembeyaz
İnsanı gülümsetiyor
Evet
Öncekilerden çok farklı (çantasından şeker çıkartıyor)
Toz olsun, küp olsun
Sofrada her şeyde gönül rahatlığıyla kullanabiliriz
Türkiye’nin şekeri Panküp (Dış ses)
Doğal olarak sofranızda
Ünlü olmanın da böyle tatlı zorlukları var değil mi şekerim (Bayan ünlü)
Panküp gibi değil mi şekerim (Erkek ünlü)
Nasıl buldunuz?
Ben söyleyim kabus!
Reklam sadece ünlü kullanarak dikkat çekmeye çalışmış.
Hem ünlülere zarar vermiş hem de ürüne zarar vermiş.
İkinci reklam yapılıp zihni temizleyene kadar bu ürün de bu ünlüler de zor durumda.
Şeker cafe de neyle tüketilir? Çayla!
Reklamda çay yok.
En temel saçmalık bu.
Ürünün kullanımı gösterilmemiş.
Beyaz gömlekli bir oyuncu ile sanki deterjan reklamı hissi veriliyor, haberleri yok.
Güya meraklandırma bölümünde deterjan mı acaba diye gidebilirsiniz hatta. Gittikten sonra gelir misiniz orası da şüpheli. Hoş gelseniz bile hemen gitmek istersiniz. Çünkü devamı yine facia.
Hele erkek ünlünün hüsrana uğramış ifadesiyle Panküp gibi değil mi şekerim’i söyleyişi yok mu, üründen ve reklamdan uzaklaştıran, akılda irite edici şekilde kalan bir sahne olmuş.
Sanki bu şeker ürününün hedef kitlesi mizahtan anlamaz, ancak bu tür mizaha güler, diyerek bu reklam metni yazılmış. Bakalım bu hedef kitle bu reklama ve bu ürüne nasıl bir tepki verecek. Şekerim…
Sigara Flulaştırmama Cezası
Dumansız hava sahasından sonra ekranda sigarayı hatırlatacak, özendirecek herhangi görsel kullanmak yasak.
Daha önceden yapılmış ve sigara olan bir film varsa o sigara flulaştırılacak, kamufle edilecek. Flulaştırmazsan, gizlemezsen ne olur?
RTÜK seni flulaştırır.
RTÜK sigara flulaştırmayan televizyonlara toplam 351 bin lira ceza vererek onları flulaştırmış.
4207 Sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanunu ihlal eden CNBC-e, E2, Goldmax-2, FX ve Salon1 Turkcell'e 50'şer bin lira, iki ayrı ihlalden dolayı MGM'ye 100 bin lira ve Antep Mega TV'ye 1000 lira idari para cezası vermiş.
Eski filmlerde de ne kadar sigara içilirmiş değil mi? Belki önceden fark etmiyorduk belki ama flulaştırılan filmlerle alttan alta sigarayı özendiren sahnelerin ne kadar çok olduğunu da daha iyi görüyoruz aslında.
Bunlar dışında maçlarda sigaralar hani içilmeyecekti! Onları kim flulaştıracak? Kim kamufle edecek?
Maç yayınlarında, maç fotoğraflarında futbol sahalarının dumansız olmadığı görülüyor. Onları kim flulaştıracak?
Şehrimizin Vitrini
Konya denince akla gelen ilk isim Mevlana. Konya’ya ilk gelen kişinin ziyaret etmek isteyeceği ilk yer Mevlana Müzesi. Oraya giderken geçeceği ilk cadde Mevlana Caddesi. Bu caddede ilk göreceği fotoğraf maalesef bu fotoğraf!
Bu fotoğrafı çeken ya da ilk gören kişinin beyninde Konya şehriyle, Konya’nın gelişmişliğiyle, Konya’nın açıkhava mecrasıyla ilgili bir “ilk izlenimi” küflü, yırtık, düzensiz, gelişmemiş olmaz mı? Sonra…
Geçen gün İstanbul’la ilgili turistlerin çektiği fotoğraflar yayınlandı ulusal basında. Özünde İstanbul’a bize farklı bakmışlar diyen fotoğraflardı.
Yani tezatlıkları, tuhaflıkları, gelişmemişlikleri, köhnelikleri, geri kalmışlıkları yakalamışlar.
Bizim şehrimizle ilgili bu fotoğrafın şehrin ilk izlenim fotoğrafı olarak çekilebilecek olması ihtimali bile insanı tedirgin ediyor. Öyle değil mi?
Çünkü Konya’nın açıkhavası böyle değil, son dönemde açıkhava mecralarımız çok kaliteli hale geldi, diğer şehirlere örnek oluyor.
Ama bu fotoğraf ne diyor?
Yeni olan iştah yaratır. Yeni olanın potansiyeline tam anlamıyla hakim olamadığımız için ondan neler beklememiz gerektiğini çoğu zaman doğru takdir edemeyiz ve mucizeler beklemeye başlarız.
Yanıtla (0) (0)Son zamanlarda gelecek yıla ve yakın geleceğe ilişkin hangi trend yazısına baksanız sosyal medyanın yükseleceğinden, pazarlama ve iletişim çalışmaları için çok daha yoğun bir şekilde kullanılacağından, hatta bu konudaki tüm faaliyetlerin merkezine yerleştirileceğinden büyük büyük iddialar eşliğinde söz ediliyor.
Kuşkusuz sosyal medya yeni bir şey değil. Potansiyelinin keşfedilmesi konusunda epey yol alınmış durumda. Mevcut birikmiş tecrübeler çerçevesinde sosyal medyaya baktığınızda siz nasıl bir istikbal görüyorsunuz? Sosyal medya gerçekten her derde deva bir ilaç mı, yoksa patlaması mukadder devasa bir balon mu?
Bu fotoğrafı çeken ya da ilk gören kişinin beyninde Konya şehriyle, Konyanın gelişmişliğiyle, Konyanın açıkhava mecrasıyla ilgili bir ilk izlenimi küflü, yırtık, düzensiz, gelişmemiş olmaz mı? Sonra
Yanıtla (0) (0)Geçen gün İstanbulla ilgili turistlerin çektiği fotoğraflar yayınlandı ulusal basında. Özünde İstanbula bize farklı bakmışlar diyen fotoğraflardı.
Yani tezatlıkları, tuhaflıkları, gelişmemişlikleri, köhnelikleri, geri kalmışlıkları yakalamışlar.
Bizim şehrimizle ilgili bu fotoğrafın şehrin ilk izlenim fotoğrafı olarak çekilebilecek olması ihtimali bile insanı tedirgin ediyor. Öyle değil mi?
Hikayenin güzel olduğunda hemfikiriz. Bende çok şükür anlayış çokta. sizde biraz az galiba.yazımın sonunda benim mesajım açık: 'herkes önce kapısının önünü temizlemeye başlasa her yer tertemiz olur.' salim bey yazısında birilerine mesaj yolluyor iğneli iğneli. ama millete uygulamasını söylediği güzel ahlakı önce kendi uygulamıyor.insan önce kendine bir durup ben nasıl insanım diye bakması lazım. salim bey bu olumlu, yapıcı eleştiri furyasını önce kendi başlatsa bakarsınız arkası gelir.
Yanıtla (0) (0)Salim bey kalemine sağlık... Bu hikayeyi yazmayı bende düşünmüştüm ama anlayabilecekleri ihtimalini daha çok düşünmem gerektiğini düşündüm sonra... Örnek: (Toklu)
Yanıtla (0) (0):-)
Yanıtla (0) (0)