Silivri dedikleri yer!

CHP'li vekiller, belediye başkanları, CHP'den aday olmak isteyenler, meşhur olmaya çabalayanlar ve CHP'nin arka bahçesindeki örgütler, her hafta sonu Silivri'ye gidiyor, birilerini oralara taşıyorlardı. Barolar, odalar, sendikalar, marjinal gruplar Silivri'yle yatıp Silivri'yle kalkıyorlardı. Silivri dediğimiz yer, Silivri ilçesine 12 km, İstanbul'un merkezine ise 70 km uzaklıkta Türkiye'nin en büyük açık ceza infaz kurumunun bulunduğu kampüstü.

Darbe hazırlığı suçlamasıyla askerlerin çoğunluğu oluşturduğu yüzlerce kişi içerdeydi ve bu nasıl olabilirdi! İlerici insanlar, Atatürkçüler hapse tıkılabilir miydi! Bu ne cüretti!..

Yargılamalar devam ederken mahkeme salonunun önünde bilumum ulusalcı, laik, seküler çevrelerin gövde gösterileri oluyor, bağırıyor, çağırıyorlardı...

Ergenekon davalarının; iktidarın düzeni değiştirmeye yönelik darbesi olduğunu iddia ediyorlar, AK Parti'ye oy vermeyen muhalefet kitlesini konsolide etmeye çalışıyorlardı. Bir kısım medya abartsa da terör örgütlerinin paçavralarını ellerinde taşıdıkları için meseleyi geniş kitlelere ulaştıramıyorlar, dar bir ideolojide boğuluyorlardı...

O sıralar bizim mahalle olan biteni uzaktan, biraz da istihza ile seyrediyor, yargılananların kesin suçlu olduğuna inanıyordu. Yıllardır Türkiye'yi yöneten kaymak tabakanın iktidarı elinden kaçırdığı için yaygara yaptığını, ama korkunun ecele faydasının olmadığını düşünüyordu...

Aradan zaman geçti, davaların FETÖ düzmecesi olduğu anlaşıldı!

Yargılananlar sütten çıkmış ak kaşık değillerdi belki, çoğu da gerçekten suçlu ve yargılanmayı hak ediyordu, ama konu bu değildi. Hızla tahliyeler başladı ve Fetullacıların Ergenekon bahanesiyle içeri tıktığı hemen herkes salıverilmişti!..

...

Silivri hapishaneleri yine dolmuştu, ama bu kez 15 Temmuz darbe girişiminde bulunanlar ve FETÖ terör örgütüne üye olanlarla. Türkiye'nin dört bir tarafında yüzlerce dava açıldı darbe teşebbüsüyle alakalı. Ankara ve İstanbul'daki davalar tahmin edebileceğiniz gibi en önemlileriydi ve gözler bu davalara odaklıydı...

İstanbul'daki davalar şehrin öbür ucundaki Silivri'deydi ve ayrı bir önemi haizdi. Burada; televizyonlarda görüntüleri ilk yayınlanan Boğaziçi köprüsünü tutan askerler, belediye ve valiliği basanlar, halka ilk kurşunu sıkanlar yani, 15 Temmuz gecesi İstanbul'u teslim almaya çalışan askerler yargılanıyordu. Asker elbisesi giymiş teröristler diye şirinlikleri sevmiyorum. Ülkemizi düşmandan korusun diye ellerine silah verdiğimiz, çocuklarımızı emanet ettiğimiz generaller, albaylar, binbaşılar, yüzbaşılar diyorum...

2015'in ortalarından itibaren belli aralıklarla içerisinde 'darbe' geçen cümleler kuruluyor, ama kimse umursamıyor, hadi canım diyordu. Hoca görünümlü alçakların bu kadar ileri gidebileceklerini kimse tahmin edemiyordu. Yanılmışız, bu şerefsizler gözünü kırpmadan komşusuna kurşun sıkan Sırplar'dan farksızmış! Türkiye'ye zarar vermek, uluslar arası arenada boyun eğdirmek, suçlu göstermek için her şeyi yapan bu namussuzların yapamayacakları hiç bir şeyin olmadığını da bizzat görüyoruz!

 

İyiki Whatsapp grubu kurmuşlar!

Silivri'de davalar başlayınca oruç oruç üşenmeden kalktık gittik. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra duruşma salonuna girdiğimizde 15 Temmuz gecesi, İstanbul'da askere "halka ateş edin" emrini veren Albay Sadık Cebeci'nin iddianamesi yüzüne okunuyordu. Uzun süren iddianame bittiğinde sanığa cevap hakkı verildi. Üstü başı, traşı düzgün, hiç konuyla alakası yok da tesadüfen yoldan geçerken alınmış ve ben niye buradayım bilmiyorum havasında darbe yapmaya çalışanlara lanet okudu, fetöyle bir ilgisinin olmadığını söyledi. Darbeyle uzaktan alakam yok diyordu, ama 'yakından' kelimesini ısrarla kullanmıyordu. İki saatten fazla sürdü savunma ve kısaca, benim uzaktan alakam yok, ben emirleri uyguladım. Suçlu arıyorsanız bana emir veren Ankara'dan Albay Muzaffer Düzenli diyordu ısrarla. Bu Düzenli'yi ya kurban edecekler ya da şimdi bizim aklımızın basmadığı başka bir düzen var işin içinde...

Onlarca insanı öldürmüş, yüzlercesini yaralamışsınız, Cumhurbaşkanının canına kastetmişsiniz, darbeye teşebbüs etmişsiniz, idam cezası olmadığı için defalarca müebbet hapse mahkum olacaksınız ama sanki bu kadar suçu işleyen bu değil!

İnsanoğlu bir daha hapisten çıkamayacağına kani olursa bi alttan alır, bir pişmanlık emaresi gösterir, af maf çıkar bişey olur falan diye bi kıvranır. Bu askerlere güvence verildiği çok belli. Pişman mısın sorusuna hayır, vazifemi yaptım diyor adam düşünebiliyor musunuz!

Çapraz sorgulama esnasında bir müşteki avukatı sanıktan "Fetullah Gülen'in Allah belasını versin" demesini istedi. Aynen söyledi ve salondaki herkes topluca 'amin' dedi...

Mahkeme başkanı Whatsapp grubunda sanığın yazdıklarını sordu. Kem küm dese de elle tutulur bir delildi ve bizim gibi izleyen pek çok kişi iyiki bir whatsapp grubu kurup vurun, kırın, öldürün talimatı yazmışlar. Ya değilse inkar ederek, değiştirerek ellerini sallayarak çıkarlardı bu namussuzlar dedik.

Daha önce mahkemeye gitmişliğimiz, ufak tefek gazetecilikle alakalı yargılanmışlığımız vardı ama üç hakim, bir savcı 40'a yakın avukat ve yaklaşık iki yüz kişinin izlediği bir büyük bir salonda önceden uydurulmuş bir hikayeyi tekrardan başka birşey demiyordu darbeci albay...

Sosyal medyada sürekli FETÖ'cü hakim ve savcıların hâlâ aktif olduklarını ve bir şeyler yapacaklarını okuyoruz ya o gözle hakim ve savcıyı izledim, konuya çok hakim görünmeseler de işini düzgün yaptıkları kanaatine vardım. Tabi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın damadı salıverildi diye adalete güven çok sarsılmıştı. Şimdi yeni bir bilgi geldi, Bülent Arınç'ın damadı gözaltına alınmış. Yarın onu da salıp gördüğünüz gibi kendilerine yakınları salıyorlar, garibanlar yanıyor algısını kuvvetlendirebilirler...

Davaların görüldüğü bugünlerde bayramdan önce yeni bir darbenin olabileceği üfürülüyor. Güya Yunanistan'a kaçanlar, Rodos'ta konuşuyorlarmış da bizimkiler duyasıymış. Daha önce verilen tarihler tutmamıştı, ama bu ciddiye almayalım demek olmamalı. Çünkü 15 Temmuzdan evvel de en az 15 defa darbe olacak diye haber çıktı kimse ciddiye almadı. Kasıtlı olarak bu tarihleri vererek yalancı çoban hikayesindeki gibi bizi gafil avlayacaklar...

20 Aralık 2013'te yani 17 Aralık'taki ilk hukuk darbesi girişiminden 3 gün sonra F. Gülen'in "İcabında mahkemenin altını üstüne getireceksin, avucuna alacaksın. Avukat da kiralayacaksınız, hakim de kiralayacaksınız" dediğini hatırlayalım evvela ve bu mücadelenin dört badem bıyıklı fetöcüyle yapıldığını sanmayalım, arkalarında dünyanın kelek kesenleri var. Önümüzdeki günlerde yargıdan sıradışı kararlar gelirse şaşırmayalım evvela. Çünkü yeni HSK tarafından görevden alınacağına kanaat getiren pek çok hakim ve savcı giderayak kamikazelik yapabilir. Damat salındıydı, börekçi, çörekçi tutulduydu, şuna dokunuldu buna dokunulmadı derken AK Parti seçmeninin de partisine bağlılığını zayıflatmaya çalışıyorlar...

Fakat iki de bir şöyle yaparsa biter böyle yaparsa biter denilerek partinin kimyasının bozulmasına da fırsat verilmemeli. Lideri Cumhurbaşkanlığına gidince Özal'ın ANAP'ı, Demirel'in DYP'si nasıl bittiyse, Erdoğan'ın AK Partisi de ya ele geçirilecek ya da bitirilecekti. Önce ele geçirilmeye çalışıldı, olmayınca şimdi bitirilmesi için her şey yapılıyor...

Bir yazıyla anlatılacak değil, davalar devam ederken Silivri'ye gidilmeli, psikolojik üstünlük elden bırakılmamalı, kızılsa da ara sıra sesli tepkiler verilmeli. Tenis maçı izler gibi değil, futbol maçı izler gibi olunmalı yani...

Silivri'ye Allah göstermesin yargılanmak için değil, yargılananları izlemek için gidilmeli. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum