Noel ve yılbaşı

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İnsanlık tarihine baktığımız zaman, kendi medeniyet değerlerinden kopan milletler başka milletlerin uydusu olmuştur. İbn Haldun, ‘mağluplar, galipleri taklit eder” derken bu milletleri kastetmiştir. Bundan dolayı Hz. Peygamber (a.s); “kim bir kavme benzemeye çalışırsa o da onlardandır” buyurmak suretiyle 1400 sene önceden ümmetini uyarmıştır. Her kim ki, dini değerler açısından kendi şiarlarını unutarak herhangi bir kavme benzemeye çalışırsa, artık o kendi toplumuna değil, benzemeye çalıştığı topluma bağlı hale gelir. Gerçek asimilasyon bu ‘müteşebbih’ olma durumudur. Hal böyle olunca, acaba ne oluyor da Müslümanlar kendi dinleriyle ve medeniyetleriyle yakından-uzaktan alakası olmayan Hıristiyanların dini bayramı olan “noelle birleştirilmiş yılbaşı”nı kutlama konusunda gayret sarf ediyorlar?

Bu konuyla alakalı olarak “Noel ve Yılbaşı” başlıklı makalesinde Hasan Ali Yücel şunları söyler. “Bir misyoner tiplemesi olan “Noel Baba”nın başında kürklü külahı, sırtında gocuğu, elinde değneğiyle temsil edildiğini gördüm. Bizim geleneklerimizde Noel baba diye bir şahsiyet bilmiyorum. Kamburu çıkmış, soğuktan donmamak için deriden elbiseler giymiş, süpürge sakallı semboller bizde yoktur. Bizim Ay dedemiz ne kadar güler yüzlüdür; neşesinden yanakları elma gibi tortop olmuş, onun kadar taze ve canlıdır. Biz böyle tanıdık çehreler isteriz ve çocuklarımızın böyle güler yüzler görmeye alıştırılmasını bekleriz. Esasen Hıristiyan Avrupalılar, Hazreti İsa'nın doğumunu, doğduğundan dört asır sonra kutlamaya başladıkları zaman, mahiyeti tamamıyla dinî olan bu törene kendi putperest geleneklerini sokmaktan geri durmamışlardır. Noel babanın giyinişi, soğuk ülkelerin, karlı buzlu diyarların hatırasını taşır. Hıristiyanlığın çıktığı yerlerde kürke ihtiyaç olabilir miydi? Eğer dediğimiz gibi, putperest gelenekler bu işe karışmasaydı, Noel ağacı, zeytinden olurdu. Noel baba ve onun telli pullu ağacı, bir güneylinin hayalinin mahsulü değildir, ancak bir kuzeylinin yarattığı sembol olabilir. Hâlbuki Müslüman muhayyilesi böyle şeylere alışık değildir. Müslüman gerçekçidir. Hayallerinde bile hakikat gizlenir. Uydurma şeylere inanma alışkanlığı onda yoktur. Her şeyi olduğu gibi görür ve öyle görmek ister. Onun bu alışkanlığını bozacak her şey yanlıştır, fenadır. Müslüman Türk çocuğuna şeker, oyuncak ve yemiş getiren Noel baba değil, kendi öz babasıdır. Onun doğru bildiği şeyi yanlış öğretmeye kalkamayız.”

Öte yandan bir başka yazarımız Arif Nihat Asya ise, “yılbaşı neyimiz olur? diye soruyor ve şu cevabı veriyor: “29 Ekim'imiz midir, 30 Ağustos'umuz mudur, Ramazan Bayramımız mıdır? Kandilimiz midir? Kurban Bayramımız mıdır? Biz Muharremlerle, martlarla başlayan yıllar da biliriz. Hepsi efendi yıllardı. Memleketimize, herhalde, Beyoğlu'ndan giren, Haliç'i atlayarak Fatih'lere, Aksaray'lara, sonra Rumeli'ye ve Boğaz'ı aşarak önce Kadıköy'lere, Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak neyimiz olur: Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı, yoksa Avrupalılıktan pirimiz mi? İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir? Bir resmine bakarsanız Havarilere, öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda neyin nesidir... bunu hiç merak ettiniz mi? Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu: O Haçlı Seferlerinden kalma bir kılıç artığıdır. O zaman silahla giremediği yerlere, şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor. O evimize girerken eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir... Kardeşlerini Mukaddes savaşa hazırlamaktan geliyor. O, adıyla sanıyla bir misyonerdir ki, şu memlekette ocağına incir dikildikten sonra, kılığını değiştirmiş... ve bizi avlamaya, kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan; çocuklarımızdan başlamıştır. Bu cömertliğinin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz, fedakârlığının sebebini düşünmediniz mi? Bırakın onun hakkından ben gelirim: İşte sakalını çekince gördünüz... Sakalı elimde kaldı ve altından Lüsifer çıktı. Bilirsiniz ki casuslar da kıyafetlerini ekseriya böyle değiştirirler..” (bkz. www. dunyabulteni.net,29.12.2006)

Başka söze ne hâcet. Varoluşumuzun kökleri; milli, ahlaki ve manevi değerlerimize bağlılıktan geçiyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.