Milletvekili Adayları Belirlenirken..

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Siyaset, toplumları yönetme ve sorun çözme sanatıdır. Huzurlu bir yaşamın alt yapısı, bilgisel temellere oturtulan iyi bir siyaset ve yönetim anlayışıyla paralellik arzeder. Bu bağlamda İslam, birey ve toplum hayatının bütün alanlarında olduğu gibi yönetim alanında da ilkeler ortaya koymuştur. Bunların başında din ve vicdan özgürlüğü,  adalet, eşitlik,  seçim, ehliyet, emanet, şura, irade beyanı gibi ilkeler gelir.  Bu yönetim ilkeleri aileden tutun da şirketlerin ve devletlerin yönetimlerine varıncaya kadar her alanda geçerliliğini koruyan evrensel ilkelerdir. Önemli olan bu ilkelere uygun bir yönetim hayatını tesis etmektir. Bunu yapacak olan da insandır.  İşte ben bu makalemde iyi bir yönetimin sürdürülmesinde görev alacak olan kimselerde hangi nitelikler bulunmalıdır? sorusuna cevap arayacağım.

Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünnetinde,  emaneti üslenme ehliyeti ve emanetin ehline verilmesi son derece önem arz etmiştir. Çünkü emanet, korunması ve yerine getirilmesi gereken temel haklardandır. Hak sahibine hakkını, her işi ve görevi ona ehil olana vermek adalet ve hakkaniyetin bir gereğidir.  Bu durum, emanetin kamu görevi ve liderlik anlamıyla kullanıldığı pek çok hadiste kendisini gösterir. Örneğin, Hz. Peygamber,  sahabeden Ebû Zerri’l-Gıffarî’yi bir göreve tayin ederken ona şunları söylemiştir: “O bir emanettir. Kıyamet gününde hakkıyla alan ve yerine getirenlerin dışındakiler için pişmanlık ve rüsvalıktır.” (Müslim “İmare” 16).

Âdil bir yönetim, eşitlik ve emanetleri üslenme ehliyeti ve bu ehliyetin kamu işlerinde gözetilmesi toplumsal düzenin sağlıklı işlemesinin olmazsa olmaz ilkelerindendir. Bu nedenle, Hz. Peygamber’den gelen rivayetlerde, bir toplumda emanetlerin ehline verilmeyip, ehil olmayanlara verilmesi o toplumun kıyametinin alâmetlerinden sayılmıştır. (Bkz. Buharî “İlim” 2).

 Ünlü İslam bilgini Ebû Mansûr el-Mâtürîdî; “Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor” (4/Nisa 58; 33/Ahzap 72) âylerinde geçen “emanet” kavramına sınırlandırıcı bir yorumda bulunmak yerine,  korunması ve yerine getirilmesi gerekli haklar bağlamında Allah-âlem, Allah-insan, insanla-insan arasında geçerli olan “her türlü emanet” görüşüyle kuşatıcı bir yorum getirmiştir. Âyette “insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmeniz” pasajındaki çağrının, doğrudan Müslümanların yöneticilerini muhatap aldığını ifade eden İmâm-ı Mâtürîdi,  emanetlerin ehline verilmesi tabirinden inanç farklılığı gözetmeksizin  “uzmanlık” alanının öne çıkarılması, bu konuda inanç ayrımı yapmadan bu işe kim daha uygun ve layıksa,  emanetin ona verilmesi gerektiğini söyler. (Bkz. Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’an, tahk. Mehmet Boynukalın, İstanbul: Dâru’l-Mîzân, 2005,  III, 288).

 İmam-ı Mâtürîdî bu görüşünün meşrûiyetini,  yukarıdaki ayetin iniş sebebiyle ilişkilendirir. Rivayetlere göre, Mekke’nin fethinde Hz. Peygamber’in amcası Hz. Abbas, Kâbe’nin anahtarlarının Şeybe evladından alınarak kendisine verilmesini istemiştir. Bunun üzerine emanetlerin ehline verilmesi ile ilgili âyet inince, Hz. Peygamber Kâbe’nin anahtarlarını amcasından alarak, tekrar henüz Müslüman olmayan Şeybe evladına geri vermiştir. (Te’vîlâtü’l-Kur’ân, III, 287-88).

 Bu uygulama bize, bürokrasideki görevlendirmelerde “işe ehil olma” liyakatinin öne çıkarılması gerektiği fikrini veriyor. Mâtürîdî de bu anlayışı destekliyor. Dolayısıyla, milletvekili seçimlerinde aday olacak kimselerde de emanet liyakati, uzmanlık, temiz bir geçmiş, güven, sadakat, çalışkanlık ve bu emaneti üslenme niteliklerini gözetmek kamunun maslahatınadır, diye düşünüyorum.

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.