Medeniyetler buluşmasına doğru

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İslam ve Türk tarihine bakıldığında AB projesinin gayr-i müslimlerle ilk birliktelik olmadığı görülecektir. Türkiye, NATO ve CENTO üyesi olduğu gibi, NATO’nun Hıristiyan olmayan tek üyesidir. Daha gerilere gidildiğinde; Hz. Peygamber’in döneminde müşrik zulmünden kurtulmak için ilk hicretin iki ayrı zamanda Hıristiyan Habeşistan’a yapıldığı, Hıristiyan Kral Necaşi ve halkının, Müslümanlara özgürlük ve güvenlik sağladığını görmekteyiz.(1) Aynı şekilde Medine’ye hicretten sonra da Hz. Peygamber’in, Yahudi ve müşriklerle imzaladığı Medine Vesikası’nın, bu topluluklarla birlikte yaşamanın ötesinde, güvenlik gibi bazı konularda da yardımlaşma ve dayanışma projesi olduğu görülür. (2) Kaldı ki, Emevîler’den Osmanlılar’a gelinceye kadar, bütün İslam toplulukları gayr-i müslimlerle bir arada yaşamışlardır. Osmanlı Tarihi’ne baktığımız zaman Müslümanlar, asırlar boyunca Hıristiyan Avrupa’da yönetici konumunda bulunmuştur. Bu sebeple, Türkiye’nin İslami kimliği, Avrupa medeniyeti için sorun teşkil etmez. Zira Osmanlı devleti hüküm sürdüğü topraklarda insanların zorla Müslüman olması için baskı uygulamamış; aksine, yerel din, dil ve kültürlerin yaşanmasına büyük özgürlük tanımış, asimilasyon ve işkence de uygulamamıştır. İnsaflı tarihçiler her zaman bunu takdir etmişlerdir. (3) Sonra, bugün AB’ne girmekle neyi kaybedeceğiz? Türkiye zaten, alfabesi, dili, hukuku, kıyafeti, takvimi, tatil günleri, müziği, kültürü vesairesi ile batılı bir devlet olduğuna göre, onlarla beraber bir adım daha atıp, demokrasi, özgür ve müreffeh olmak konusu gelince, geri durmanın ne gibi sakıncası vardır? (4) Diğer taraftan Türkiye’nin AB’ne girmesi sadece kendisine değil, Avrupa Birliği ülkelerine de kültür, inanç ve medeniyet bağlamında birçok kazanç sağlayacaktır. Doğu ve Batı kültürü arasında karşılıklı alış verişler yaşanacaktır. Bu da ister istemez Doğu-Batı arasında önyargıların kırılmasına, neticede dünya barışına sebep olacaktır. Özellikle “değerler” alanında Türkiye Avrupa’ya birçok şey kazandırabilir. Bu konuda Müslüman aydınlara büyük sorumluluklar düştüğü de unutulmamalıdır. Nitekim İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, “İslamiyet ve Batı Ayrı Değil” başlıklı makalesinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişinden çok şey kazanacaklarını ifade ettiği yazısında şu noktaların altını çiziyor: “Türkiye, dünyanın en büyük ortak pazarı ve dünyada güçlü bir nüfuza sahip bir organizasyona katılacak. Türkiye dış ticaretinin yarısını AB ülkeleriyle yapıyor, üyelik bunu daha da artıracak. AB’nin Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlar’a uzanan sınırlarını korumada önemli bir rol oynayacak. Bu yönüyle Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma politikasına yapacağı katkı aşikardır. Zaten Türkiye, Balkanlarda, Afganistan ve Afrika’da bu sorumluluklarını yerine getirmektedir. İslam’ın “batı” ile çatışmaya gebe olduğu görüşü anlamsızdır. Örneğin, İstanbul, yüzyıllarca Hıristiyanlığın merkezi olmuş; bugün de bu şehir zengin bir Hıristiyan, Yahudi mirasını elinde tutuyor. İslam inancı, yüzyıllardır olduğu gibi bugün de Avrupa’ya ışık tutuyor. Bugün Avrupa’da milyonlarca Müslüman yaşıyor. Bunlara ek olarak, liberal, çoğulcu demokrasi ve insan hakları değerleri Batılı değil, evrenseldir. Dolayısıyla, Avrupa’ya demir atmış, ekonomik olarak başarılı ve demokratik bir Türkiye, İslam dünyasındaki birçok ülkeye de ilham kaynağı olacaktır.” (5) Dipnotlar:1.Bkz.Köksal, M: Asım, İslam Tarihi, İstanbul, 2001, II, 14; Uysal, a.g.m., s. 22.2.Bulaç, Ali, İslam ve Demokrasi, İstanbul, 1995, s. 1613. Umara Muhammed, “Müslüman Türkiye ve Hıristiyan Avrupa”, Zaman, 15.12.2004.4. Uysal, “Avrupa Birliği’ne Nasıl Bakmalı?”, s. 22.5. Straw, Jack, “İslamiyet ve Batı Ayrı Değil”, Zaman, 10.12. 2004.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.