Küresel ahlak krizini aşmanın yolu

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Aslında ortada bir medeniyetler çatışması yoktur; propagandaya dayalı böyle bir sunum vardır. Bütün ilahi dinlerin özünü “barış” oluşturur. Çünkü, İlahi kökenli bütün dinlerin ortak adı: İslam’dır. Hiçbir din, özünde çatışmayı barındırmaz. Geçmişte insanlık tarihinde meydana gelmiş ve günümüzde de süren  çatışmaların bir kısmı din adına, mezhep adına ya da dini farklılıklar adına yapıldığı iddia ediliyor. Gerçekte, bütün bu çatışmaların ardında siyasi amaçlar ve ekonomik hedefler yatmaktadır. İnsanlığın barış ve mutluluğunu amaçlayan ilahi dinler, bu tür çatışmaların sebebi olamaz. Ünlü İslam düşünürü Muhammed Ammara’nın dediği gibi, İslam ve Müslümanlar ilkesel anlamda medeniyetler çatışmasını reddeder. Bunun temelinde İslam’ın insana ve evrene bakışı vardır.  İslamî bakış açısı teklik sıfatının İlahi olana ait olduğu görüşündedir. İlahi olan dışındaki her şey; çeşitlilik, çoğulculuk ve farklılık üzerine kuruludur.  Bu da birey ve toplumu hayırlarda yarışmaya sevk eder. Bu açıdan İslam, farklı medeniyetlere iyi gözle bakar.

 

Diğer taraftan, bütün ilahi dinler, otantik yapıları itibariyle birey ve toplumun şuuruna ve davranışlarına ‘ahlakî değerleri” yerleştirmek için gelmişlerdir. Büyük İslam teologları arasında “ahlakın kaynağı” tartışılır.  İslam düşünce tarihinde Aydınlanmacı İslam ekolleri arasında yer alan Mu’tezile ve Mâtürîdî teologlara göre iyi ve kötünün kriteri, din değil, akıldır. Akıl nesnel olarak neyin iyi, neyin kötü olduğunu tespit edebilir. Örneğin doğruluk, yardımlaşma, nimetlere şükür, adâlet vb.  iyidir; zulüm, yalan, hırsızlık, rüşvet, iffetsizlik, haksız yere cana kıymak, haksız kazanç vb. kötüdür. Din de bunların böyle olduğunu söyler. Ama bir tek şartladır ki, dinin bir yaptırım gücü vardır, aklın değil. Eş’arî teologlara ve Selefi anlayışlara  göre, “iyi ve kötünün kriteri,  akıl değil, dindir. Bir şeye din iyidir, kötüdür demedikçe, aklın söylemesinin bir anlamı yoktur.” Burada şu hususun altını çizmemiz lazım. İyi ve kötü nitelemesi, inanan-inanmayan bağlamında ele alınamaz. Her iki sınıfın da iyileri ve kötüleri vardır.  İyi ve kötünün ölçüsü inanıp-inanmamak değil; karakter ve şahsiyet biçimidir. Dolayısıyla “Aydınlanmacı İslam” taraftarı olan kelami gelenekten hareket edersek, “küresel ahlak için” bütün ilahî dinlerin katıldığı ortak bir proje çıkarabiliriz.

 

İçinden geçliğimiz modern zamanlarda küresel ölçekte iletişim devriminin de katkılarıyla ahlâkî değerlerde bir yozlaşma ve savrulmanın yaşandığına hep birlikte tanık oluyoruz. Bütün bir dünyada, ahlakî değerlerde meydana gelen bu yozlaşma, her şeyi mubah sayan bir zihniyetin oluşumuna ortam hazırlıyor. Bu durumun sonuçları, salt lokal kalmıyor, küresel boyutlarda da varlık gösteriyor ve sınırları aşıyor. Örneğin, küresel düzeyde bireysel veya organize suçlarda bir artış görülüyor.  Özellikle şiddet ve terör, kapkaççılık, cinsel tâciz ve sömürü, ailelerde parçalanma, yoksulluğun ve açlığın derinleşmesi, adam öldürme, cinayet, yaralama, hortumculuk, yasal aile düzenlerinin parçalanması, toplumun sağlığını bozma girişimleri, trafik kuralları ihlalleri sonucu kazalara neden olma, rüşvet verip-alma, uyuşturucu madde kullanma, haksız kazanç vb. gibi suç türlerinde artışlar söz konusu. Bütün bu suçların uluslar arası ayağı ve bağlantıları var. Aslında her üç dinde de, toplumsallaşmanın hukuk ve ahlâk ayağını oluşturan şaheser diyebileceğimiz müşterek temel ilkeler vardır. Dünyada barış, huzur ve mutlu bir hayat yaşamanın ana parametreleri bütün ilahi dinlerin özünde ortak noktalardır. Örneğin, “öldürmeyeceksin, ölçü ve tartıda hile yapmayacaksın, anne-babaya saygılı olacaksın, zina etmeyeceksin, hırsızlık yapmayacaksın, faiz alıp vermeyeceksin, yalancı şahitliğinden kaçınacaksın, savurgan olmayacaksın, yetim ve yoksulların malına göz dikmeyeceksin, akraba ve yoksullara maddi ve manevi yardımda bulunacaksın, cimrilikten kaçınacaksın, çocukları açlık korkusuyla öldürmeyeceksin, canlı ve cansız tüm varlığa şefkat ve merhametle davranacaksın, insan hayatının kutsallığına saygı duyacaksın, her türlü intihar girişiminden uzak kalacaksın, vicdan ve din özgürlüğünü koruyacaksın, hukukun üstünlüğünden yana olacaksın, insan sağlığını bozan ve bağımlılık yapan içki ve madde kullanmaktan kaçınacaksın, çevreyi temiz tutacaksın, her türlü büyüklükten uzak duracaksın, her konuda adâletten ayrılmayacaksın, işçinin hakkını alın teri kurumadan vereceksin, komşularınla iyi geçineceksin, farklılıkları bir çatışma nedeni değil, erdemli bir hayat için zenginlik olarak göreceksin” vb. hususlar sayılabilir. Bütün bu ilkeler, çevrimin son mesajı olan İslam dinin temel ahlak ilkelerini oluşturur. Kur’an bütün ilahi dinlerin son reformudur.  

 

Dikkat edilirse, bütün bu saydığımız ve burada sayamadığımız temel ahlak ilkeleri bütün ilahî dinlerde uyulması gereken ortak davranış türleri olarak nitelendirilir ve ‘küresel ahlak’ın da bir parçasını oluşturur. Ne yazık ki insanlık bir çok acı deneyimden geçtikten sonra, hakikati selamlayacak ve aradığını bulacaktır. Önemli olan kozmopolitan insanlığın, anlam arayışını sekteye uğratmadan sürdürmesidir. Bir sufinin dediği gibi: “Aramakla bulunmaz, ama bulanlar mutlaka arayanlardır.”

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.