Konya fıkra denizinde hoş bir cevelan

Seyit Küçükbezirci

 

Konya, “ağır başlı” bir şehir. Geçtiğimiz bin yılda “Medine” niteliğini hak eden sayılı şehirlerden biri.

Konya, genlerinde ve kromozomlarında “Devlet Kurucu” motiflerini taşır. Bu “motif” maddi ve manevi bütün hasletlerin toplamından oluşur.

Konya’nın “KADİM DNA’SI” üstünde henüz çalışılmamıştır. Bu DNA’da, bin bir farklı maddi ve manevi olgudan yürünerek; her birinde “nihai sonuca” ulaşarak, “mütemmim cüz”ler ortaya konulmalıdır.         

“MEDİNE-İ KONYA”nın DNA’sına götürecek olgulardan birisi de “KONYA FIKRALARI”dır. Bu ince, zeki mânidar, düşündürücü, şakacı; anlayanı düşündüren ve gülümseten edebi türe “fıkra”, “nükte”; “Konyalıca”da da “MUZAVI” söylemler diyebiliriz. “Muzavı” kelimesi Konyalıca’da “muzip, şakacı” anlamına gelir.

 KONYA VE KONYA FIKRALARI DEYİNCE

Konya ve Konya fıkraları deyince; şehir ve insanının tarihsel derinliğine bakmak gereği ortaya çıkıyor.

“Kadim Tarih”in bütün evrelerine, Konya ve Konyalı açısından bakıldığında; Konyalı hiç kahkahayla gülmemiş. Hiç “ağız dolusu” gülmemiş. “Urumeli”ni vatan yapmış; kurduğu devletlerin yaşaması için maddi ve manevi nesi varsa sessizce vermiş. Bir “Cihan İmparatorluğu”nun “asli unsur”u olmuş. Galiçya’dan Fizan’a; Fizan’dan Medine’ye kadar kanını serpmiş.

Yeryüzünde, “Bin yıllık kadim tarih”in her döneminde “Başa güreş”miş bir şehrin, yani, Konya’nın fıkralarında ana özellik; zariflik, “içten pazarlıklı” zekâ… Dikkatli olmazsanız, eski Konyalı’nın nükteleri karşısında, “iki seksen” atlarsınız. Jetonunuz geç düştüğünde de, işin tadı çıkmaz.

Konyalı, o insanı çileden çıkartan durgunluğunu zaman zaman bozar; şakalaşır. Şakayı, “şakayı kaldıran”a yapar. “Şaka götüren” derin bir “irfan”a sahip olmalı. Bu iklimde “eşek şakası” pek sevilmez. Lâtife, nasıl lâtif olmalıysa; fıkra da derin zariflik taşımalı.

 KONYA FIKRALARI BÂBINDA BİR TEMEL KİTAP

Konya’da Cumhuriyet Dönemi’nin “fıkra” bâbında tek kitabı; “Konya Fıkraları”. İçinden örnekler vereceğimiz kitabı “Selçukya’nın ünlü şairi” Feyzi Halıcı hazırlar. Konya Turizm Derneği yayını olan “Konya Fıkraları”, 1981’de “Doğumunun 100. yıldönümünde ATATÜRK’ün aziz hatırasına” armağan edilir. 139 sayfa; dizgi-baskı Arı Basımevi/Konya.

Yaşamını “Konya sevdası”na adamış, “Konya’nın hayırlı evladı Feyzi Halıcı, Konya Fıkraları’nın ön sözünde; “Bu fıkralar Konyalı’nın genel kültürünün bir endam aynasıdır. İnsanoğlu söyleyemediği, söylemeyeceği gerçekleri fıkralarda dile getirir, fıkralarda yaşatır. Tarihi gerçekler, coğrafyalı gerçekler ve biyolojik gerçekleri yedi veren gül örneği fıkralarda çiçek açar, dal verir” der.

1960’larda, Yeni Konya çevresinde toplanan Konya sevdalıları “Konya Fıkraları”nı toplamaya karar vermişler. Fıkra toplama kaptanlığını Feyzi Halıcı üstlenmiş. Derleme kampanyası açmışlar. Celâlettin Kişmir ilk derlemeleri köşesinde sunmaya başlamış.

“Konya Fıkraları” kitabının sonunda; Prof. Dr. Sadi Irmak’tan, Mehmet Önder’den, Mehmet Ali Apalı’dan Mehdi Halıcı’dan, Lütfi Hodoğlu’ndan, Suad Abanazır’dan; Mustafa Ataman ve Mahmut Sural’a kadar onlarca seçkin Konyalı’ya katkıları için teşekkür edilir.

Tek tek saymadım, ama “Konya Fıkraları” kitabının içinde beş yüze yakın fıkra var. “Konya’nın renkleri” Oğlakçı Hacı Hasan, Tayib Ağa, Nalçacı Ali Ağa, Vardım Ali, Ekmekçi Kaplan Dede, Mürettip Sarıkulak, Cambaz Deli Osman Ağa, Karga Burun Kör Ali, İbrahim Ağabeyli, Teslime’nin Osman, Derici Deli Mehmet, Palta Dede üstüne anlatılar.

Sunduklarım bu renkli, bu hoş insanlardan sadece bir tutamı…

 KONYA FIKRALARINDAN TADIMLIK BİR DEMET

“ÜLEN ÖLEN SEN DEĞİLSİN”

Tayib Ağa’nın bir dostu vefat eder. Cenaze namazı Kapı Cami’nde kılınır. Cenaze Üçler Mezarlığı’na defnedilecektir. Cemaat cenazeyi alır, Üçler Mezarlığı’na doğru götürürlerken, bir ara, tabutun bir ucundan da Tayib Ağa tutar. Tayib Ağa’ya bir muziplik yapmak isteyen cemaat birbirleriyle işaretleşerek Üçler Mezarlığı’nın kapısına kadar Tayib Ağa’nın tuttuğu tabutun kolunu değiştirmezler.

Mevsim yaz, hava sıcak mı sıcak. Tayib Ağa kan ter içinde kalır ve yapılan muzipliğin farkına varır; tam Üçler Mezarlığı’ndan içeri girerken, başını tabuta doğru kaldırır; “Ülen, bilmem nesini şey ettiğimin herifi. Ölen sen değilsin, benim ülen, benim” diye seslenir.

 “SAKALI CUM CUM EDERDİ”

Sedirlerli Ayşapla kocasını kaybeder. Bir gün, üç gün, beş gün bekler. Kocası eve gelmez. Sorar, soruşturur; konu komşuya; bir haber çıkmaz. Zaptiyeye gitmesini söylerler. Gider zaptiyeye kadıncağız. Derdini anlatır. Sorarlar: Kocan nasıl bir adamdı, yaşlı mıydı, genç miydi? Biraz şeklini şemalini tarif eder misin?

Kadın düşünür, düşünür cevap verir: Çorba içerken çenesi cum cum ederdi; amma, sakalı var mıydı, yok muydu vallahi bilemem.

 “ALACANLI HERİF”

Ölü bekleyen aklı kıt Halil’e yine bir ölüyü beklemesini söylerler. Halil bu işe alışık. Sabahleyin gasil için gelen hocaya ve cenaze sahiplerine çıkışır: Bir daha bana böyle alacanlı cenaze bekletmeyin. Sabaha kadar herifi yatıracam diye canım çıktı. Boğazını sıkmasaydım, nah bulurdunuz bu herifi burada.

 “AĞDI PAŞAM”

Büyük Önder Atatürk’ün Konya’ya her gelişinde o zamanın nüktedanlarından Paşa Kâzım, Atatürk’ün sohbetlerine davet edilir, Konya nüktelerini Atatürk’e anlatırmış. Yine Atatürk’ün Konya’ya gelişlerinde Paşa Kâzım nükteli esprili konuşmalar yapmış. Atatürk, gayet memnun yaverlerine emretmiş, Paşa Kâzım’ın cebine elli lira koydurtmuş. Huzurdan ayrılırken, Paşa Kâzım sağ tarafına yıkılır gibi, eğik bir şekilde yürümeye başlayınca, Atatürk sormuş: Ne oldu Kâzım, niçin öyle eğik yürüyorsun?”

Paşa Kâzım “Ağdı Paşam” demiş. Atatürk yaverine emir vermiş. “Öbür cebine de elli lira koyun da doğru yürüsün” diye iltifatta bulunmuş.

“ÜLEN EŞŞEK DİKKAT ET”

Babalık Gazetesi’nin ilk çıktığı günler. Rahmetli Mazhar Babalık gündüz gazeteye haber topluyor, akşamdan sonra da oturup tashihleri yapıyor. Bir gün Konya’ya yeni tayin edilen sulama müdürüyle ilgili haberin çok yanlış dizildiğini görür, hemen kolonda yanlışlıkları düzeltir, haberi dizen mürettibe de kızıp ona hitaben şunları yazar: “Ülen eşek vazifene dikkat et.”

Mürettip, bu ihtarı haberin aslında varmış gibi dizer ve gazetede ertesi gün haber şu şekilde çıkar: “Atıfetti Mustafa Râna Beyefendi’nin Konya Sulama Müdürlüğü’ne tayinini memnuniyetle haber almış bulunuyoruz. Mustafa Râna Beyefendi memleketin yetiştirdiği çok kıymetli bir evladıdır. Ülen eşşek vazifene dikkat et. Kendilerine hoş geldiniz deriz.

FIKRA, NÜKTE ÜSTÜNE BİR KAÇ NOT:

İnsanın her şeye ihtiyacı olduğu gibi fıkra anlatmaya, fıkra dinlemeye de ihtiyacı var. Fıkrasız, nüktesiz, şakasız bir hayat nedir diye, Tayib Ağa sağ olsaydı, “ŞAŞI BİR HAYAT GUZUM” derdi.

“Konya Fıkraları” yayınlanalı 30 yıl olmuş. Oysa bir “Büyük Şehir”de 30 yıl gibi acayip uzun bir süreçte onlarcası yayınlanmalıydı. Eksiklerimize işaret ediyoruz; gören olursa. 

MESAJ TAHTASI

(Dilek, Tebrik, Teşekkür, Takdir, Tenkit)

DÜKKÂN ÖNÜ, KAFADAN CADDE İŞGALLERİ

Birçoğu dükkânlarının, mağazalarının önündeki yolun, kendi karşısına gelen kısmını kırmızı “park yapılmaz külâhları” ile işgal ediyor. Sanki tapulu malları gibi; sanki caddenin o kısmını da kiralamış gibi.

Haksız, hukuksuz yüzlerce dükkân önü işgal; Konya’ya yakışmıyor.

Büyükşehir ve ilçe belediye zabıtalarının dikkatine.

Çok tartışmalar, çok kavgalar olur. Duyuyor musunuz, görüyor musunuz?

Zabıtaya “lütfen” demiyoruz; “Görevinizi yapın” diyoruz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.