İbadet Yorgunluğu

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Makalemizin başlığı biraz tuhaf ama yazı bir bütün olarak değerlendirildiği zaman ne demek istediğimiz gayet iyi anlaşılacaktır.

Ramazan ayı geldiği zaman cemaat, teravih namazı kılmak için hocaları tercihte seçkinci davranır.  Her insanın tabiatı değişiktir. Kimisi hatimle, kimileri süre olarak normal ölçüde ve kimileri de normal ölçünün biraz üzerinde namaz kıldıran imamları tercih eder. Elbette cemaatin namaz kılacağı bir imamı seçme hakkı olduğu gibi, bir imamın da cemaatini usandırmamak adına namazda mutedil bir usul takip etme sorumluluğu vardır. Çünkü ramazan ayında camiye gelen cemaatin profili çok değişiktir. Özellikle teravih namazı kıldıran imamlarımız bu fırsatı iyi değerlendirmeli, camiyi ve cemaati sevdirecek şekilde namaz kıldırmalıdırlar. Çünkü ‘nefis’ denilen benlik, bir defa ibadetten usandı mı, bir bıkkınlık ve doymuşluk sınırına vardı mı, artık ibadetlerden ihlâs kalkar ve manevi zevk alma hissi körelir. Haşyetullah duygusu azalır. Geriye özü alınmış, salt şekilden ibaret, kupkuru bir meşakkat ve robotlaşan insanın eylemi kalır.

 

İbadet hayatımızda şekil-öz bütünlüğü büyük anlamlar ifade eder. Aslında sadece namaz için değil, bütün ibadetlerde şekil-öz bütünlüğü aranmalıdır. Eğer bunlardan birisi eksik olursa,  insan ne kıldığı namazın, ne tuttuğu orucun, ne yaptığı infakın ve ne de okuduğu Kur’an’ın hazzına ve manevi coşkusuna varır. Bundan dolayı Hz. Peygamber (a.s): “Her şeyin bir zindelik ve her zindeliğin de bir gevşeklik hali vardır” buyurmuşlardır. Efendimizin bu sözünü ibadet psikolojisi açısından değerlendirmeli ve ona göre hareket edilmelidir.

 

Ünlü İslam bilgini İmam-ı Gazali, İslami hayatta itidal çizgisini korumak için ibadeti, doktor tarafından hastaya verilen ilaca benzetir. Nasıl ki, doktor tavsiyesine kulak verilmeden dozajı azaltılan ilaç fayda vermezse ve aksine dozajı artırılarak kullanılan ilaç da zarar verme riski taşırsa, ibadetlerde de durum bundan farklı değildir. Özellikle ibadetleri yerine getirmede fıtratı zorlayıcı bir yüklenmeden ibadet yorgunluğu meydana gelir. Bu durum,  ibadetlerden elde edeceğimiz faydayı kaçırmaya ve ibadetlerden uzaklaşmaya sebep olabilir, der.

 

Bilindiği gibi, materyalist batı hayatında her şey nefsi kışkırtma, doğu mistik hayatında da her şey nefsi öldürme üzerine kuruludur. İslam bu her iki firari anlayıştan uzaktır. Çünkü İslam’da ibadetlerden maksat, nefsi öldürmek değil, arındırmak suretiyle terbiye etmektir. Dolayısıyla, ibadetlerle arınan kişiler,  toplumsallaşma sürecinden geçmiş, çevresiyle uyumlu dindarlardır.  

 

Dindarlıkta en üst bir aşama düzeyi olan ihsan mertebesine ulaşan insandan her türlü iyilikler çıkar. Çünkü ihsan, müteyakkız olma hali; Allah’ın ilahi gözetim ve denetiminde olma şuurunu zirvede yaşama biçimidir. Bu bilinç sıçramasını gerçekleştirmiş her mü’min, Allah’ın koyduğu sınırları ihlal etmemeye gayret eder ve itidal çizgisinden ayrılmaz.  Bir defasında ailesini ve toplumsal sorumluluklarını terk ederek kendisini ibadete adadığını söyleyen bir Müslüman’a Hz. Peygamber, normal zamanlarda takip etmesi gereken yöntemle ilgili olarak şu nasihatte bulunmuştur:

 

“Ben hem oruç tutarım, hem de yerim, geceleri hem ibadet ederim ve hem de (bedenimin hakkını vermek adına) uyurum, kadınlarla evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o benden değildir.”

 

Hz. Peygamberin bu ikazından, ibadetlerde insanın doğasını zorlayıcı davranışlardan şiddetle kaçınmamız gerektiğini anlıyoruz. Allah hiç kimseye,  gücünün üstünde sorumluluk yüklememiştir.

 

O halde gerek itikat ve gerekse ibadetler konusunda aşırılıklardan kaçınmamız gerektiği gibi, aynı şekilde ibadetin yorgunluğundan da kaçınmamız gerekir. Hayatın her alanında “işlerin en iyisi, ortası olanıdır” nebevî kavline uygun bir hareket izleme,  her Müslüman’ın temel şiarı olmalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.