Hastalıklı Kişilikler

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

 

Maraz, hastalık hali.

Türkçemizde “küpün içinde ne varsa, dışına o sızar” diye bir söz vardır. İşte bunun gibi, insanın içinde ne varsa, dışına bir şekilde vurur. Müsbet ya da menfi anlamda insanların kişiliğini ve kimliğini yüzünü okuyarak da çözümleyebilirsiniz. Geçenlerde Erol Göka, biz hastalarımızı ‘yüz’ünden tanırız, demişti. Az çok insan eğitimiyle uğraşan kimseler de bu tanıma hali bir itiyat, alışkanlık haline gelir. Hatta iyi hatipler, dinleyicilerin karşısına geçtikleri zaman, orada bulunan kimselerin ilmi, fikri ve psikolojik durumlarını hemen kavrarlar. Ona göre bir konuşma dili ve sitili geliştirirler.

Biz burada daha çok “maraz” kavramı üzerinde duracağız. Maraz, bedeni sağlam alışkanlığından döndürüp dengesini bozan ve görevini istenilen şekilde yapmamasına sebep olan bir aksama durumudur. Maraz, maddî şeylerde kullanıldığı gibi, manevî hususlarda da kullanılır. Ama daha çok manevi hastalıklarla ilişkilidir. Bu hastalık, inançsızlık hastalığı, şek, şüphe, kuşku hastalığı, özetle şüphe ve nifak hastalığıdır.

İnsanda inanç hastalığı, bütün kötü niyetlerin başıdır. Buna yakalanan kimse, hak tanımaz, Allah’tan şüphe eder, Allah’ın emrinden şüphe eder. Allah’ın “onda şüphe yoktur” buyurduğu kitabından bile şüphe eder.

Marazlı bir kimse, her şeyden şüphe eder, hatta kendinden şüphe eder. Bilginin kıymeti kalmamıştır. Fakat benlik şuurundan da hiç çıkmaz. Onun gözünde hak ve hakikat kendisinden ibaret görünür. Bakar ki, kendisi şek ve şüphe ile doludur. Kendine benzeterek hükmeder. Herkesi ve herşeyi şüpheli görür. Yerler, gökler, ağaçlar, taşlar, hayvanlar, insanlar, Allah, peygamber, hep onu aldatıyor zanneder. Keyfine, zevkine, şehvetlerine o kadar tutkundur ki, onlardan hiç şüphe etmez. Münafıkların kalplerinde işte bu hastalık vardır. Ve her hastalık huy ve tabiat olmadıkça tedavisi mümkündür. (Elmalılı, Hak Dini, I, 207).

Kur’an’ın “onların kalplerinde hastalık var” buyurduğu bu kimselerin hastalığı, başta önyargılarıdır. Bu tip insanlar, herhangi bir konuda kendilerine bütün geçerli kanıtları getirseniz, hatta önlerinde deneyler bile yapsanız, eğer onlar sizi kabul etmiyorlarsa, bütün çabanız boşadır, kabul görmez. Hiç unutmam. 28 Şubat günlerinde bir rektörün, ABD’nin en saygın üniversitelerinde doktora yapmış bir arkadaşımıza: “Sen değil o üniversitede, dünyanın diğer saygın üniversitelerinde de doktora yapmış olsan, bizim gözümüzde beş para etmezsin. Çünkü sen dindarsın” dediğini duymuştuk.

“İltifat, marifete tabidir” diye de bir söz vardır. Nerede marifet, bilgi? Her halde taşlaşmış bu kafa ve yüreklerde “iltifat, aynı ideolojiye bağlı olanlaradır” diye değiştirmek lazım. Bir ülke ne çekerse, bu tip marazlı insanlardan çekmektedir. Hem hoşgörüden, toleranstan, ötekine saygıdan, demokrasi kültüründen söz edeceksin ve hem de ötekinin varlığını kabul etmeyeceksin. Böyle bir ikilem, böyle bir çelişki nerede vardır? Maalesef ülkemiz bu tip insanlardan çok çekti. Bu tip insanlar, kendileri mutlu olmadıkları gibi daima başkalarının da mutsuz olmalarını isterler ve ona göre icraat yaparlar.

Yüce Allah bu ümmeti “maraz”lı kimselerden korusun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.