‘CUMHURİYET’İN, DEMOKRASİ’NİN MUHAFIZLARI HALKIMIZDIR'

Seyit Küçükbezirci

SİLAHA KARŞI İNANÇ  “UMUDUM SİZDE” demiştim: “RÜSVA ETME BENİ” demiştim, Toprağın altında, toprağın üstünde bütün “CUMHURİYETÇİLER’ i rüsva etmedinin; bize silah çekenleri rüsva ettiniz. “İlelebet” “Cumhuriyet” le birlikte var olun                   

Bugün, 17. gün.. 93 yıllık “Cumhuriyet Tarihi”nde görülmemiş bir vahşetle,  “velinimeti” olan halka ateş açan; “Milletin Kayıtsız Şartsız Hâkimiyeti”ni gösteren “Gazi Meclis” i bombalayanların perişan edilişinin 17. günü..

Bin yıllık gözbebeğimiz; “Cumhuriyetimiz” in ve Demokrasimizin Koruyucusu ordumuz içinden çıkan bir gurup halk ve demokrasi düşmanının isyan beynimde ağır bir travma yarattı.

Çok şükür önce halkımızın ileri atılması, sonra, “Cumhuriyet’e Bağlı Güçler” eliyle isyancıların beli kırıldı.. Ama, yaptıklarını hala hazmedemedim; hazmedemeyeceğim de.. Yaptıkları darbe teşebbüsüne “hainlik” demek bile çok hafif kalır; “hainlik” in bin katını hangi kelime ifade ederse o kullanılmalı..

Ne bu Allah aşkına?. 1960’ dan, 15 Temmuz 2016’ ya kadar, “27 Mayıs, 21- 22 Şubat, 21- 22 Mayıs; 12 Mart; 12 Eylül.. Darbe, darbeye teşebbüs, muhtıra, kalkışma, isyan… Ekmeğini yedikleri halkı sürüm sürüm sürümeler; silah doğrultmalar; aşağılamalar; öldürmeler..

Ne bu Allah aşkına?. 27 Mayıs’ta on sekiz yaşında genç bir gazeteciydim.. 21- 22 Şubat ve 21- 22 Mayıs’ da yirmi üç yaşında genç bir gazete yönetmeniydim.. 12 Mart’ ta yirmi dokuz  yaşında gazete yazarıydım.. 12 Eylül’ de otuz sekiz yaşındaydım.. 15 Temmuz 2016’ da yetmiş üç yaşındayım.. Kendi payıma, yazarlığımın elli altı yılına kadar yürek tüpürtüsüyle, darbe korkularıyla yaşamayı, sen, ben, o, hiç hak etmedik.

Son zamanlarda çevremi, gelip gidenimi bir endişe sarmıştı.. Daha “- Nasılsın?” demeden ne olacak bu durum” diyorlardı.. Bir şeyler seziyor, endişeleniyor, korkuyorlar.. Umutlarını tazeleyecek, kaygılarını giderecek cümleler bekliyorlardı.. Ben; “-Cumhuriyet Muhafızlarını Yetiştirdi” diyordum.. İnanmak istiyorlardı; ama. Gözlerinde “-Acaba?” soruları dolanıyordu.

15 TEMMUZ 2016 GECESİ VE TAKİP EDEN GÜNLER; “CUMHURİYET’İN MUHAFIZLARI” NIN YETİŞTİĞİNİ GÖSTERDİ, İŞTE..

Şöyle bir bakalım; “BU VATAN KİMİN?” diye soralım…

Orhan Şaik Gökyay, Onlarca, onlarca yıl önce bu soruyu sormuş; aşağıda verdiğimiz şiirde, “Bu Vatan Kimin?” sorusuna cevap vermiş.

 Okuyalım birlikte:

 Bu vatan, toprağın kara bağrında

 Sıradağlar gibi duranlarındır;

 Bir tarih boyunca, onun uğrunda

 Kendini tarihe verenlerindir...

 

Tutuşup: küt elan ocaklarından,

Şahlanıp: köpüren ırmaklarından,

Hudutlarda gaza bayraklarından,

Alnına ışıklar vuranlarındır...

 

Ardına bakmadan yollara düşen,

Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,

Huduttan hududa yol bulup koşan,

Cepheden cepheyi soranlarındır...

 

İleri atılıp sellercesine,

Göğsünden vurulup tam ercesine,

Bir gül bahçesine girercesine,

Şu kara toprağa girenlerindir...

 

Tarihin dilinden düşmez bu destan:

Nehirler gazidir, dağlar kahraman,

Her taşı bir yakut olan bu vatan,

Can verme sırrına erenlerindir...

 

Gökyay’ım ne yazsan ziyade değil,

Bu sevgi bir kuru ifade değil,

Sencileyin hasmını rüyada değil,

Topun namlısında görenlerindir...

 

15 Temmuz gecesi’nin; 16 Temmuz’a sarkan gece saatlerinin tümünde, halk isyancıların silahlarının üstüne yürürken, tankları zaptederken binlerce camiden de SALÂ’lar veriliyordu.

 

Konyalı büyüklerimiz çocukluğumuzdan beri anlatın: “ÇİFTE EZANLAR”ı, “SEFERBERLİK SALÂLARI’nı..

Konya’da I. Dünya Savaşında “seferberlik” ilân edilir: halk, salâlarla “ÇİFTÇİ ÖVENDİRESİ İLE, ÇOBAN DEYNEĞİ İLE” cihana davet edilir.

 

 “Seferberlik Salâları” verilirken ben doğmamışım; ama. Türkiye’ de ve Konya’da halkı karşı koymaya çağıran tarihi ikinci salâ’yı geceler boyu dinledim. Bu salâlar son yüzyılın ikinci salâsı oldu.

Havsalam almıyor… Benim gibi, sizin gibi, O’nun gibi milyonlarca insanın taşa elini çalarak, dişinden tırnağından artırarak, saçını süpürge ederek sağladığı kazançları devletine “Orduma harcansın” diye verdiği; göz nuru alın teri ile alınan silahlarla kendisine nasıl ateş açılır?.. Bu hıyaneti tam tanımlayacak kelime yok sanırım..

Vatanını ve namusunu kurtarmak için silaha sarılan, “HALKIN MECLİSİ”ni kurmak için yayan yapıldak yollara düşen, hanlara sığınan, çoğu bulgurdan, fasulyeden bile yoksun olan, öğrenci sıralarında oturan, odun sobası ile ısınan MÜBAREK MECLİS nasıl bombalanır? Gazi Mustafa Kemal’in Giab Ağa’nın ve bütün 1. Meclis üyelerinin aziz ruhlarına mâlum olmuş; eminim, derin ıstırap duymuşlardır.

15 Temmuz 2016’ da yapılan kalkışmanın adını ve amacını iyi tespit etmek zaruri.

Bu bir “Darbe”ydi, tamam; bu bir “Silahlı Kalkışma”ydı, tamam; bu bir “İsyan” dı, tamam.. Bütün bunların hepsi doğru.. AMA, BU BİR”İÇ SAVAŞ” ÇIKARMAK AMACIYLAGİRİŞİLEN, ÇOK PLANLI, İÇ VE DIŞ DAYANAKLARI OLAN OPERASYONDU.. “Türkiye halkın 48’di, 52’ydi diye ayrıştı. Ülke PKK ile, İŞİD ile: Mehmet Akif’ in deyimine göre “Daha bilmem ne belâ ile kuşatıldı, iç savaşı çıkarmanın tam zamanı” diye 15 Temmuz’ u seçtiler… Türk halkını hesaba katmamışlardı.. “Cumhuriyet’in ve demokrasinin muhafızları”nın artık Türk halkı olduğunu anlayamamışlardı. Pesnas oldular.

Olanlardan, halk olarak; “KARAKTERİ CUMHURİYET” olanlar olarak, demokrasiden yana yurttaşlar olarak çıkaracağımız çok ders var.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.