Çağımızın ahlak bunalımı

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

24–26 Nisan 2009 tarihlerinde İSAV Vakfı tarafından Eresin Topkapı Hotel/İstanbul’da “Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları” konulu milletlerarası tartışmalı ilmi toplantı düzenlendi. Bu toplantıya gerek yurt içinden ve gerekse yurt dışından 40 küsur ilim adamı katıldı.

Çağımızın ahlak bunalımı adını taşıyan bu ilmi toplantıda “ahlak” meselesi değişik açılardan tartışıldı. Ahlak bunalımının nedenleri, bunalım dönemlerinde ahlakın dini temelinin önemi, değişen toplum ve ahlak, İslam ahlakının nazari ve ameli boyutları, medya etiği, iş ahlakı, ahlak eğitiminde ailenin rolü, siyasi liberalizm ve ahlak, ahlak, sanat ve edebiyat gibi alanlarda bildiriler sunuldu ve müzakereleri yapıldı.

Kur’an’da  “..sizi insanlara şâhid olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık” (Bakara, 143) âyetinde geçen şâhid sözcüğünün belli başlı anlamlarından birisi de “sorunu çözen kimse” demektir. Dolayısıyla, her ne kadar küresel ölçekte ortaya çıkan ahlakla ilgili sorunlar doğrudan Müslüman dünyanın ürettiği sorunlar değilse de, evrensellik iddiasında bulunan bir dini öğretinin mensupları olarak bu sorunlara çözüm bulmak gibi bir sorumluluğumuz da vardır. Eğer tarihte varolmak, özne olmak istiyorsak “bana ne, bu sorunları biz üretmedik, çözümden de sorumlu değiliz” diyemeyiz. İçinden geçtiğimiz modern zamanlarda küresel ölçekte iletişim devriminin de katkılarıyla ahlâkî değerlerde bir yozlaşma ve savrulmanın yaşandığına hep birlikte tanık oluyoruz. Bütün bir dünyada, ahlakî değerlerde meydana gelen bu yozlaşma ve aşınma,  her şeyi mubah sayan bir zihniyetin oluşumuna ortam hazırlıyor. Bu durumun sonuçları, salt lokal kalmıyor, küresel boyutlarda da varlık gösteriyor.

Yaşadığımız yüzyılda küresel ölçekte bireysel veya organize suçlarda bir artış görülüyor.  Özellikle her türlü şiddet ve terör, çocuk istismarı,  insan hakları ihlalleri,  cinsel tâciz,  ailelerde parçalanma, yoksulluğun derinleşmesi, beyaz kadın ticareti, savaşlar, etnik ve mezhepsel çatışmalar, gelir dağılımında adaletsizlikler, toplumların sağlığını bozma girişimleri, uyuşturucu madde kullanma, haksız kazanç vb. gibi suç türlerinde artışlar söz konusudur.  Bu nedenle, bugün sadece Müslümanların değil, bütün bir insanlığın yeni bir ahlaki bakış açısına ihtiyacı vardır.

Aydınlanmadan itibaren Kilisenin öngördüğü “öteki dünyacı dindarlığa” içerisinde bulundukları hayat ile irtibatsızlığı nedeniyle başkaldıran Batı’lı insan, bilim ve teknolojiyi üretmiştir. Bizâtihi şimdi’yi ihyâ edici olan bu çaba kötü değildir. Bugün için, en önemli sorun, bilimsel ve teknolojik gelişmenin daha yüce bir hayat görüşü, yani yüksek insani değerler anlamında bir ahlak görüşü oluşturmakta nasıl kullanılacağıdır; onun hizmetine nasıl sunulacağıdır. Çünkü Aydınlanma düşüncesiyle birlikte Batı medeniyeti, insanın deruni ve ahlaki sorunlarıyla hiç ilgilenmeyen bir dünyâ anlayışı oluşturmuş ve bu sebeple de dengeler, dünyevîleşmeden yana kaymıştır. Bir çeşit ahlak, dinden ayrılmıştır. Dolayısıyla insan hayatını salt rasyonalist ve olgusalcı bir bakış açısıyla izah etmek insanı bir bütün olarak anlaşılmaz kılar.

Bilindiği gibi insanın dünyası, sadece etrafını çeviren fizik alan değil; duygu, sanat, estetik, din gibi fenomenlerle de kuşatılmıştır. Elbette bu alanları açıklamanın farklı yöntemleri de vardır. Tabiat bilimleri, varlık ve olayların “nasıl”lığı üzerinde dururken, felsefe ve din ise, varlığın “niçin”liği üzerinde durur.  İşte insan hayatının “nasıl”ı kadar,  varoluşun “niçin”ine de cevap bulabilirse, işte o zaman varoluşsal güvenliğini elde etmekle kalmaz, “öteki” konumunda bulunan başta hemcinsleri olmak üzere bütün bir varlık alanın da kendisinden “güvende” olur. İşte bu ontolojik güvenliği sağlamada nasıl bir ahlak projesine ihtiyaç vardır? sorusuna cevap bulmak son derece önemlidir.

Modern bilim ve teknoloji insan hayatını kolaylaştırmasına rağmen, özgürlük, var oluş ve hayatın anlamı üzerine tatmin edici cevaplar verememiştir.  Bununla da kalmayan modern teknoloji, insanın içindeki ebedilik tutkusunu istismar etmiştir. Yaşadığımız modern zamanlarda her türlü ahlâki ilkeleri ve toplumsal kuralları bir bariyer olarak algılayan; çalışmayan, üretmeyen sadece eğlenceye ve cinsel yaşama odaklan hedonist yaşam tarzları, felsefi bir anlayış olarak "ölümden kaçış” üzerine kuruludur. Ölüm, insan hayatına anlam katar, insanda sorumluluk duygusunu canlı tutmak suretiyle ahlâki gelişime büyük katkı sağlar. Belki de bunun için yeni bir ahlak nazariyesine ihtiyaç duyulmaktadır. İnsanda Allah’a rağmenliği besleyen bu huld/ebedilik düşüncesinin kaynağında insanın bakışlarını fizik ötesi evreden buraya, şimdiye ve hali hazıra çevirme ve cenneti dünyaya taşıma anlayışı vardır. Bunun tersine çevrilmesi, insanın buraya, şimdiye ait olmadığını ortaya koyacak ve ebediliği “öte”ye taşımada yol gösterecek yeni bir ahlak anlayışını İslam maneviyatında bulabiliriz.

Görüldüğü gibi ahlak meselesi küresel düzeyde artık bütün bir dünyanın meselesi haline gelmiştir. Bir nebze olsun ahlaki alanda meydana gelen çözülmeleri teşhis ve tedavi etmeye yönelik çözüm üretmeyi amaçlayan bu sempozyum çok başarılı geçmiştir. Bu sebeple, böyle bir sempozyumu düzenleyen başta İslami İlimler Araştırma Vakfı’na; görüş ve düşünceleriyle katkı veren ilim adamlarımıza yürekten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Umarım, bu sempozyumda sunulan bildiriler nisyana terk edilmeden bir eylem planı çıkarılarak hayata geçirilir.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.