Bayram mı tatil mi?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Yüce Allah’ın en güzel isimlerinden birisi “el-mü’min” olup, anlamı, yegâne sığınılacak güven kaynağı demektir. İman ise, insanın kendisini güvende hissetmesi olayıdır. İnsan bu güven ve huzuru müteâl olan İlâhi kaynaktan alır. Bu anlamda Müslüman, mutlu ve huzurlu insan olmalıdır. Çünkü onun hayatından sevinçler, hiç eksik olmaz. O, namazını kılar, bayram eder; orucunu tutar, bayram eder; kurban keser, eti ve derisi ile bir fakire veya düşküne yardımda bulunur, mutluluğu yüzünden okunur. Zekâtını verir, fakire-fukaraya infakta bulunur, dini sorumluluğu yerine getirmenin mutluluğunu iç âleminde yaşar.

İşte milli-birlik ve beraberliğimizin manevi çimentosu hükmünde olan sevinçli günlerimizden birisi de dini bayramlardır. Bu bayramlarımızdan birisi de Ramazan Bayramıdır. Millet olarak Ramazan Bayramına erişmiş bulunuyoruz.  Çünkü Kurban ve Ramazan bayramları, Müslüman âleminin en büyük bayramlarındandır. Bayram sevinç günüdür. Sosyal statüsü ne olursa olsun, her mümin ister fakir isterse zengin olsun, bayram sevincini birlikte yaşayacaktır. Hz. Peygamber, Mekke’den Medine’ye göç ettiği sıralarda orada yaşayan gayr-i müslimlerin senede iki defa bayram yaptıklarını görür.  Medinelilere, Allah’ın, Müslümanları onlardan daha hayırlı olan Ramazan ve Kurban bayramları ile müjdelediğini bildirir. O tarihten itibaren bütün Müslümanlar, dünyanın her tarafında bu iki bayramı coşkuyla kutlamaktadırlar.  

Son yıllarda, bireysel ve toplumsal hayatın birçok alanında yaşanan manevi değerler alanındaki yozlaşma, dini bayramlar alanında da yaşanır oldu. Neredeyse bayramlarımız, tatil havasına büründürüldü. Milli ve manevi değerlerimiz alanında savrulmaların en bariz bir şekilde yaşandığı zaman dilimleri haline geldi. Çoğu varlıklı insanımız, dini bayramları bir tatil ve eğlence gibi algılamaya başladı. Eskiden bayram günleri, evlerinde misafir bekleyen insanlarımız, maalesef şimdilerde tatil beldelerine gider oldu. Özellikle çocuklarımızın zihinlerinde ‘dini bayram’ algısı, din-dışı bir boyut kazanarak; dinlenme, tatil, eğlence, hedonizm vb. gibi nefsi kışkırtıcı kavramlarla yer değiştirmeye başladı. Hâlbuki aile ortamı, genç nesillere manevi değerlerimizin aktarıldığı kurumlardır. Milletimizin tarihsel sürekliliği bu ortamlarda verilen manevi eğitim sayesinde sağlanacaktır. Bu konuda dini bayramlar en güzel bir fırsat olmalıdır. Çünkü aile ortamı, çocuklarımızın doya doya mensubiyet duygusunu içselleştirdiği ve sosyalizasyon sürecine kolayca katıldığı bir ortamdır. Genç kuşak, birinci ve ikinci neslin hayat tecrübelerinden istifade eder; ailede sosyal, dini, kültürel ve iktisadi alanda sosyal dayanışma örnekleri ve değerlerin aktarımı yaşanır. Bireyin ruhsal gelişimi bu tip aile yapılarında daha sağlıklı ve dengeli bir seyir izler. Böyle bir gelenekle beslenen milletlerin geleceği aydınlıktır. Bu sebeple aile büyükleri, bayramlarda mutlaka evde olmalıdır. Ailede bulunan çocuklarımız bayramların ne anlama geldiğini bütün benlikleriyle içselleştirmelidir. Çünkü gittikçe dindarlık bilincimiz azalmakla kalmıyor, sosyal ilişkiler de, bu gidişattan büyük zarar görüyor.

Bayramlar, büyüklerimize saygının ve küçüklerimize sevgi, merhamet ve şefkatin öğretildiği ve bizatihi yaşandığı coşkulu zamanlardır. Müslüman kültüründe kollektif ahlâk anlayışı, çocukların anne ve babalarına müteşekkir ve saygılı olmalarını zorunlu kılar. Eğer bayramlarımız gereği gibi değerlendirilmezse, evvela ailede meydana gelecek bu savrulma, içeriden bu kuruma büyük zarar verecektir.  Manevi değer yargılarının askıya alındığı bütün toplumlarda, ailenin iki temel direği olan anne ve babaya karşı saygı ve sevgi bağları zayıflayacaktır. Bununla da kalmayacak, karşılıklı sevgi ve saygı bağlarının koptuğu bir aile ortamında, anne ve baba çocuklarına yabancılaşır; çocuklar da anne ve babalarına yabancılaşır. Böylesi sonuçların ortaya çıkmasını, akrabalarla olan ilişkilerin kopmasını istemiyorsak, hele hele çocuklarımızın dini ve millî kimliklerinin zarar görmesini hiç istemiyorsak, mümkün olduğu sürece dini bayramlarımızı bütün aile bireyleriyle birlikte kutlamamız gerekir. Böylece çocuklarımıza bayram coşkusunu yaşatmak suretiyle onların tarihine, kültürüne, değerlerine, milletine, medeniyet ve dinine yabancılaşmamasını sağlamış oluruz.

Bayramlar sosyal boyutu olan tarihi günlerdir. Aynı zamanda bayramlar, barış günleri olup kardeşliğin ve dostluğun zirveye çıktığı günlerdir.  Bayramlar, birbirine küs ve dargın olan kimselerin barıştırılması için de iyi bir fırsattır. O halde, bayramların manevi zenginliğinden ve gönülleri yumuşatıcı coşkusundan istifade ederek küsleri barıştıralım.

Aynı zamanda Bayramlar sosyal birliğimizin ve dirliğimizin güçlendiği günlerdir. Özellikle başta anne ve babalarımız olmak üzere bütün büyüklerimizi ziyaret edelim. Eğer uzakta bayramlarını geçiren kardeşlerimiz varsa,  başta anne ve babaları olmak üzere;  akraba, eş, arkadaş ve dostlarının bayramlarını kutlamalıdırlar. Bu mutlu günlerde, hastalar ve özellikle huzur evlerinde kalan vatandaşlarımız ziyaret edilmeli, onların gönülleri alınmalıdır. Yetimler, öksüzler ve şehit çocukları sevindirilmeli, onların bu günlerde mutlu olmaları için maddi ve manevi anlamda elimizden ne geliyorsa esirgenmemelidir.  Ne mutlu bayramları, tatil algısından çıkaranlara!..

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.