Arınma Mevsimi: “Kutlu Oruç Ayı”

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İslam’da bütün ibadetler, sadece ve sadece Allah rızası için yapılır. Hepsinin nihâi geyesi, ahlâki anlamda güzel bir şahsiyete dönüşmeye katkı sağlamaktır. Yine ibadetler, insanın hayatında Yüce Allah’ın birliğini vurgulamakla birlikte ahlaki anlamda da iyi yönde değişimi temsil eder.  Mesela,  Namaz, sadece O’nun önünde eğilmektir.  Aynı zamanda bütün Müslümanlar tek bir yöne, yani tevhidi simgeleyen Kâbe’ye dönerek namaz kılarlar. Cemaatle kılınan namazda tek olan imama uyulur. Onun komutuna göre hareket edilir. Cemaatle kılınan namaz olumsuz ferdiliğe ve ayrılığa karşıdır.

Bugün modern yaşam tarzı,  insanları birbirinden ayırıyor. Cami ise onları tekrar bir araya topluyor, birleştiriyor, cem ediyor. Beş vakit namaz, Cuma ve bayram namazları, ayrıca teravih namazları bizim camide soyut birliğimizin sosyal hayatta da somut birliğe dönüşmesinin mukaddimesidir, aslında.  Her birisi İslam birliğini sağlamanın taşlarını döşemektir.

Müslümanların hayatında cami ve mescitler;  birlik, beraberlik, eşitlik ve iyi niyet okuludur. Cemaatle namaz, insanı toplumsallaştırır ve sosyalleştirir. Çağımızın en büyük hastalığı, modern dünyada,  yalnızlıktır, terkedilmişliktir. Bir Müslüman cemaatle namaz kılmakla, bir Müslümanla aynı zamanda oruç tutmakla, yalnızlık illetinden kurtulur. Birey ve toplum, ışığını ve pusulasını kaybederse, karanlıklar içerisinde kalır. Bu, aşkın olanla bağın kesilmesi manasına gelir.   Bir başka ifade ile insanın bastığı dalı kendi eliyle kesmesi ve manevi dinamiklerini birbir ortadan kaldırmasıdır. Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.” Bu mısranın yakıcı anlamı/tefsiri: Yalnızlıktır. Çağımızın en büyük hastalığı, yalnızlık hastalığı değil midir?  Gelin yalnızlık hastalığının ilacı olan camilerimizde toplu namazlara katılalım ve birbirimizle halleşelim.

Bilindiği gibi, ışığı sönmüş ve safiyetini kaybetmiş bir kalbin içi, gam ve kederle dolar. Varlık içerisinde yokluk ve manevi yoksulluk hali yaşanır. Her türlü yoksulluk ve yoksunluk,  her türlü kötülüğün zeminini oluşturur. İnsanın içini sıkıntı kaplar. İşte bu durum, Allah’a rağmen bir hayatı yaşama çabasının sonucudur ki, bunun adı vicdan azabıdır. Fıtratın gerilimidir. Daha doğrusu fıtratın gereğini yapmamaktır.
Böyle bir durum yaşayan kimsenin ihlâs ve samimiyetle günahlarına sünger çekmesi ve Allah’la arasını düzeltmesi gerekir. Nitekim Hz. Mevlana bu hususta şöyle der:

“Kendinde gam, keder hüzün hissedince, hemen istiğfar et, Allah’tan bağışlanma dile. Gam, keder, üzüntü emr-i İlahi ile müessir olur.”  Süleyman Çelebi de “gam gidüp âlem yenider buldu can” der. İşte içinden geçtiğimiz, bu mübarek ramazan ayı, orucuyla, teravihleriyle, hayır ve hasenatıyla, okunan Kur’anla, zikirle, fikirle buluşma noktasında manevi yoksulluğumuzun ortadan kaldırılması için iyi bir fırsattır. O halde, dine ve dini vazifelerimize karşı kayıtsız kalmayalım; bilakis dört elle ve gönülden sarılalım.

Unutmayalım ki, zulmetin kesâfeti, nurun kılletindendir.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.