M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

Ne Kartopu, Ne Kardan Adam!

Yazayım mı bunları dedim yaz dedi.

Hikayemi yaz.

Ablamın okul hayatı için beş okul değiştirdiğimi yaz.

Anadolu lisesini kazandığım halde okumayıp ailemi mutsuz ettiğimi yaz.

İlkokulda hiç arkadaşım olmadığını çünkü beş okul değiştirdiğimi.

Öğretmen anne babamı. Ablamın zekası yüzünden ezilip hep örnek gösterildiğimi. Ama yine de yetmediğini. Yorgun olduğumu.

Hem küçük hem de asıl ablanın ben olduğumu.

11 yaşındaydım. Güzel bir çocuktum. Uysal, sevecen, masum, yetenekli, eli çabuk. Sonra o uysallık erkeksi bir tavra dönüştü. Savunucu. Bir gün ablama zarar vermek isteyen birisini dövmüştüm. Onunla dışarı çıktığımızda sanki erkeğim. Onun koruyucusu. Hep birini koruma içgüdüsüyle büyüdüm. Ama bu arada kimse bana kendimi de korumam gerektiğini öğretmedi. Ve hep şunu duydum: seninle yola çıkan aç kalmaz. Sen her şeyin üstesinden gelirsin.

Bunlardan sonra durdu.

Bu kadar yetse olmaz mı dedi. İçimden kötü şeyler söylemek geliyor.

Devam et dedim.

Hoşuma gitmiyor ama dedi.

Bana güven dedim. Hoşuna gitmese de devam et. Devam et ki içerde durmasın. Dertlinin gönlü dumanlarla dolu bir eve benzer. Oradan bir pencere açmalı ki duman dışarı çıksın. Gönül evi ferahlasın.

Kimse benim neye ihtiyacım olduğunu sorgulamadı. Ablamın öncelikleri bizim her şeyimizin önünde gitti. Ben ilk sene üniversitede odtü endüstri tasarımcılığını tutturdum. Kimse bilmiyor ama Ankara’da okumak istemediğim için ve o sene Ankara dışı bir yeri yazamadığım için kaldı. Aslında ben de zekiydim fakat pek ilgilenen olmadı. Lisede iyi buz pateni yapardım. Birkaç hafta babama ve anneme yalvardım beni izlemeye gelsinler diye amacım bir patenim olsundu. Belki alırlar diye. Komik geliyor şimdi bunları anlatmak. Gülümsedi burada.  

Hiçbir zaman bir patenim olmadı.

Durdu yine. Devam etmeyecek misin diye sordum. Kolum ağrıyor. Canım yanıyor, artık yeter dedi.

Sustuk öylece.

Yazacak ve söyleyecek o kadar çok şey var ki;

İlk geldiğinde gülümsemesi tanışmak için ayarlanmıştı. Bir hocası tavsiye etmişti bana gelmesini. Her duruma uygun gülümsemeleri vardı. Tanışma gülümsemesi, iş gülümsemesi, yolculukta, uykuda, yemekte. Acısı görünmesin diye. Rolünü iyi oynasın diye. Çok da duygu katmadan anlattı hemen olan biteni. Kısa süreli evliliği yeni bitmişti. İdeal bir evlilik gibi görünmüştü oysa. Boşandığı eşi herkesin evlenmek isteyebileceği gibi birisiydi. Ancak o iki olgun kişiliğin bir araya geldiği bir evlilik, bir ilişki istiyordu. Kimseyi yeniden sırtında taşıyacağı fazladan enerjisi kalmamıştı. Evlendikten sonraki adamı tanımıyordu. Tahammül edemedim dedi. Uzun süre tahammül edip hızlıca ve aniden bitiren tiplerdendi.

Fakat hızlıca ve aniden bitiremediği tek bir şey kaldı. Kolunun ağrısı. O ağrının temsil ettiği ilişki. O kadar uzun zaman harcadı ki ona. O kadar saf zamanlarının yatırımı ki. Sanki onun sağ kolu gibi. Koparken bir yandan da kendini cezalandırmak gibi.

Yorumumdan sonra aslında farkındayım dedi.

Farkındalığın kötü olduğunu düşünüyorum bir yandan da diye ilave etti.

Acının söylettiğiydi bunlar aslında. Bir kenara çekilip karın yağmasını beklemek, yağdıktan sonra kartopu oynamayı, kardan adam yapmayı hayal etmek. Sonra beklenmeyen anda yağan bir kardan sonra öylece kala kalmak gibi.

Ne kartopu ne de kardan adam.

Bunları yazacağım dedim. Peki vermek istediğin mesaj var mı? Sonuçta okuyucular görücüye gelecek. Onlara sadece görünmek olmaz bir ikram da gerekir.

Var tabi dedi. Anne baba olmak çok zor.

Çocukların gözlerine bakıyorlar mı dersiniz? Bir an. Sadece bir an. Önyargısız. Sadece anlamak için. Sadece tanımak için. Kısa bir an.

Eğer bana baksalardı. Gözlerimi görselerdi küçücük bir an.

Kaçırdı gözlerini.

Ve ben ne demek istediğini anladım.

www.pozitifdegisim.com

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
  • esma / 24 Kasım 2008 Pazartesi 08:40

    of offff anlaşılmamışlığın ve sevilmemişliğin haksızlığını inadına kendimi ve başkalrını daha çok severek çıkarıyorum...ama içimdeki küçük kız zaman zaman hala mahzun hala öfkeli....

    Yanıtla (0) (0)
  • redi / 14 Ocak 2008 Pazartesi 22:42

    her insan hayatının baş rolünü oynarken bu fani dünyada, başkalarının oynayamadıklarını da yüklerler insana ... sormazlar çoğu zaman oynamak ister misin diye ...çok seyler verirler karşılığında onlar sorarsanız lakin içinde sizin istedikleriniz yoktur ... sevgi de neymiş ki her şeyin var ya...
    söylemek sevdiğini zor gelir , sıcak bir bakışı esirger bilmeden ...
    sonuç neden böyle oldu? aslında her şeyi vardı de mi?
    her şeyi vermektense sevginizi verin onlara... çünkü sevildiğini bilmek her şeyden değerlidir hayatta...
    sevgiyle kalın ...

    Yanıtla (0) (0)
  • zeynep / 10 Ocak 2008 Perşembe 22:53

    dertlinin gönlü dumanlı eve benzer..
    dumansız ev var mı bilmiyorum?pencere açabilenlere ne mutlu..

    Yanıtla (0) (0)
  • ... / 10 Ocak 2008 Perşembe 15:44

    gözlerinden coşan sevgisi keşfedilmemiş,sürekli bastırılmış ,ilgilenilmemiş ,öğretmen bir anne ve öğretmen bir babanın çocucuğum ben de.henüz sevgiyle gözüm gibi gözüne bakacağım bir çocuğum yok ama gözlerindeki pırıltıyı keşfettiğim yüzlerce çocuğum var.keşfedilmemiş bir çift göz yıllar sonra ,anne babasından aynı beklentiler içinde olan yüzlercesini keşfedebiliyor hergün bu bakışların önemini bilerek.alamadığı sevgi ve ilgiyi verebiliyor,verdiğini fazlasıyla geri alıyor.kendine verilmediğini düşünmekten vazgeçmek ve vermenin hazzını yaşamak o kısa anlarda olsa bile insana gerçek kar tanelerinden biri olduğunu hissettiriyor.sizin anne babanız da sizin o kar tanelerinden biri olmanız için aracı olmuşlar .ne mutlu size de...iyiki oldular hayatlarımızda iyiki varlar..

    Yanıtla (0) (0)
  • şefika balaban / 09 Ocak 2008 Çarşamba 15:24

    Artık kendine bakma zamanı gelmiş gibi değil mi? Anılarda yarım kalan özlemlerin ardında koşmalardan vaz geçip, başkalarının biçeceği değere göre şekillenmeyi de beklemeyip kendi değerinin farkına varma zamanı. Gerçekten kendini gerçekleştirebileceği iş ve oluşları deneyimleme zamanı. Hoş gelmiş bu güzel zamanlar...
    Zaten sevgili arkadaşımız da bunun farkında ve zamanı da gelmiş ki sizinle de tanışılmış ve konuşulmuş. Rast gelsin.
    Umalım ki ağrıyan kol için geçmişin diyetleri ödetilmesin ve her gelen an'ın verdiği hediyelere şükretmemiz nasip olsun inşallah. Allah dertlere derman versin.
    Sevgi ve saygılarımla.

    Yanıtla (0) (0)