Mustafa Akkad’ın ‘Çağrı’sı

“Ürdün'ün başkenti Amman'ı hedef alan bombalı saldırıda Çağrı filminin yönetmeni Mustafa Akad'ın yaralandığı bildirildi…” Bu haber televizyon kanallarından alt yazı olarak geçerken birden irkildim. Her Ramazan’da neredeyse her dini günde defalarca seyrettiğimiz ve seyrine doyamadığımız ‘Çağrı’ filminin yönetmeni Ramazan’ın son günlerini kendi memleketinde geçirmiş, hatta başına geleceği biliyormuşçasına ailesiyle, sevdikleriyle birlikte olmuş, onlarla adeta veda konuşmaları yapmış ve bir dostunun düğünü için Ürdün’ün başkenti Amman’a gitmişti. Otel lobisinde kızını beklerken de o bombalı saldırı gerçekleşmişti. Gerçi hala ölmemişti, alt yazılar kızının öldüğünü, Mustafa Akkad’ın yaralı olduğunu bildiriyorlardı.
Akkad kendisiyle yapılan bir söyleşide ‘Çağrı' için, "Bu filmi yaptım, çünkü benim için kişisel bir şeydi. Batı'da yaşayan bir Müslüman olarak İslam hakkındaki gerçeği anlatmanın bir görev, bir zorunluluk olduğunu hissettim" demişti. Akkad’ın bu Çağrı’sına tüm dünya Müslümanları cevap vermişti, Onun bu destansı filmini belki de onlarca defa izleyerek. Her defasında daha fazla tad alarak izlemiştik Çağrı’yı.

Çağrı’daki Hz. Hamza rolüyle kendisini içimizden biri gibi görmeye başladığımız Anthony Quinn gibi unutulmaz bir oyuncuyla bizi Ömer Muhtar tutkunu yapan da oydu. Libya’da İtalyanlara karşı çarpışan o gözlüklü, sakin, inatçı kahramanı gözümüz kırpmadan izleyen bizler için Mustafa Akkad sineması gerçekten çok önemliydi.

“Çok şükür!” diye geçirdim içimden. Mustafa Akkad henüz sağdı. Çok şükür ölmemişti, çünkü onun daha yapacak çok şeyi var. Çok daha büyük projelere imza atacak. Bizi beyaz perdenin önüne yeniden oturtacak, bizden biri olarak, bizi anlatacak büyük bir sanatçı için çok şükür diyordum. Hollywood’un imkanlarını bu kadar güzel bir şekilde kullanan, Çağrı ve Çöl Aslanı gibi unutulmaz, görkemli iki filmle İslam dünyasının yüz akı olan, Hz. Peygamber’in hayatını, İslam’a uygun olarak, onun siluetini tek kare göstermeden, adeta içimizde, yanımızdaymışçasına film karelerine döken, İslam tarihini iki saatlik sürede destansı bir şekilde anlatan Mustafa Akkad, ‘Fetih’ filmini çekecekti. Onun için hazırlıklar yaptığını medyadan takip ediyorduk. Bir Türk olarak, neden böyle destansı bir olay, destansı bir şekilde bugüne kadar sinemaya aktarılamamış diye hep düşünür dururdum. Fetih, sinemanın epik anlatımının en şairane şekilde gerçekleşeceği, sahiden adeta film gibi tarihi bir olaydı. Biliyorum ki O, Bizans’ın surlarını döven Fatih’in askerlerini, burçlara sancağı diken Ulubatlı’yı, atını denize süren “Ya ben seni alırım, ya da sen beni al” diyen Fatih’i filme çekerken adeta fethi yeniden yaşayacaktı bize. Çünkü o en az İstanbul kadar bizim olan, bir Türk şehrinde, Halep’te doğmuştu. Annesi Türk olan usta yönetmen yıllarca bozgunda fetih düşleri gören bizler için gerçekten fethi yaşatacak bir proje için kollarını sıvamıştı bile.

Mustafa Akkad bu destansı filmi çekecekti çünkü son zamanlarda sadece bu projeyi düşünüyordu. Kardeşi Züheyr Akkad onun için “kendi geçmişini ve yaşadığı yerleri hiç unutmadı, yılda en az üç dört defa gelir ve bizleri ziyaret ederdi” diyor. Bu topraklara hizmet etmekten gurur duyduğunu her fırsatta söylüyordu. Fetih filmi de bu topraklara en büyük hizmetlerden biri olacaktı şüphesiz.

Ancak gelen acı haber bütün bu hayallerimi suya düşürdü. Kan kaybı sonucu gerçekleşen kalp kriziyle hayata gözlerini kapamıştı Mustafa Akkad. Terör nerede, nasıl gelirse gelsin kötüdür demiştik, bunu bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Terör İslam’a yabancıdır. İslam terörist eylemlerle anılmamalı. Çünkü terörün masum insanları, bu hesabın içinde olmayan insanları da hedef aldığı bilinen bir gerçek. Mustafa Akkad’ın ölümünde bunu bir kez daha gördük. İslam’a son yıllarda yapılan en büyük hizmetlerden birini gerçekleştirmiş bir büyük ustayı bu şekilde kaybetmek gerçekten acı verici. Allah mekanını cennet eylesin.

Peki Fetih filmi çekilmeyecek mi bundan sonra? Hayır ben çekilecek diyorum. Çünkü bu görev bundan sonra bana göre Osman Sınav’dadır. Türk seyircisini kendisiyle karşılaştıran, sımsıcak, bizden yapımlara, dizilere imza atan, Osman Sınav bunun üstesinden gelebilecek gerçekten yetenekli ve yürekli bir yönetmen. Mustafa Akkad’ın bıraktığı yerden bayrağı devralacak ve en az onun kadar güzel işlere imza atacak bir usta olduğunu düşündüğümüz Osman Sınav’dan bizim bunu beklemek gibi bir hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Hiç değilse Mustafa Akkad hatırasına bunu yapmalı ve Çağrı’sına kulak vermeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar