Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Müftü Ali Hoca’nın son va’zı

Ben onu, bir yıl öncesine kadar Selçuklu ilçe müftüsü olarak bilirdim. Ama ben onu bir yıldır, yeni cami ve Kur’ân Kurslarının inşaası için koşturan adam olarak tanıdım. Havuzlu Kur’ân Kurslarını şehrimize kazandıran adam. Eski köy yeni mahallerimizde bile şehir standartlarında Kurs dizayn eden adam. Hâfız-ı Kur’ân gayretli hoca ve hoca hanımlarının baba adamı olarak tanıdım.

Daha yapacak işleri vardı Müftünün. Yükselen cami ve Kur’ân Kurslarının bitmesi gerekliydi. İlçe merkezine, yeni donanımlı bir erkek Kur’ân Kursu daha kazandırılmalıydı. Büyük selatîn camilerinin yeni kadrolara ihtiyacı vardı. Selçuklu Müftülüğü için külliye donanımında bir müftülük binası olmalıydı. Ve nihayet kendi memleketinde yapılması planlanan Külliyenin temelini atacaktı. Tayinini bekliyordu, ama giderayak müftülük makam arabasını yenilemişti daha birkaç gün önce. Binemeyeceğini bile bile, olsun diyordu benden sonraki müftü kardeşim biner ve hayırlı hizmetlerini görür diyerek.

Aylardan Ramazan, günlerden Cuma idi. Artık Ramazan’ın son on gününe girilmişti. Kadir gecesinin gölgesi üzerimize düşmüştü. Cuma’da Hacı Veyiszade Camiinde va’zı vardı müftünün. İkindiden sonra yeni yapılacak bir Kur’ân Kursunun temeli atılacak, akşamda bir iftar proframında buluşulacaktı. Cuma öncesi bir cami projesi üzerinde katıılması gereken bir toplantısı vardı Müftü Ali Hocanın.

Ne varki bu Cuma, Ramazan’ın son cuması; Ali Hocanın da son cuması idi ve Cuma va’zını o, kürsiye çıkmadan yapacaktı. Hem de yattığı yerden. Yüce Mevlâ, onu şehrin en yüksek binasına çıkarmıştı bu son va’zı için. Cami kürsüsüne çıksaydı, onu sadece cami cemaati dinleyecekti. Ama o, Konya’nın en yüksek binasınaçıkarak, son va’zını tüm Konya’ya hatta dünyaya yaptı. Yirmi altıncı kattaydı Ali Hoca. Ve oradan verecekti en etkili va’zını. Öyle planlamıştı Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ. Karşısında Rektör vardı, yardımcıları vardı, cami projeleri üzerinde çalışan mimar arkadaşı vardı ve il Müftüsü adaşı ve arkadaşı vardı.

Cuma öncesi orada verdi Ali Hoca son va’zını. En unutulmaz ve en etkili vazını. Hem de oruç ağzıyla ve hem de tüm her şeyiyle. İki kelam etmeden verdi va’zını, Ölüm meleği ile birlikte hem de. Sana en etkili va’z olarak ölüm yeter ey insan diyerek başladı ve bitirdi va’zını!

Özetle şunlar söyledi lisan-ı hâl ile Müftü:

İstediğin kadar koş. Unutma ki dünya boş. Mümin için ahiret yurdu hoş! Öyleyse ahiret için koş.

Kimseyi kırma incitme, değmez! İyi değerlendir, bu ömür bir daha geri gelmez.

Ölüm meleği her zaman, her yere, hiç beklenmedik anda çıka gelir. Her zaman ve her yerde hazır olmalı ölüme.

Madem ki öleceğiz ve hem de bir kere! O halde neden kutlu bir eylemde bulmasın ölüm meleği bizi.

Ben hep anlatırdım Yüce Rabbimiz Hz. Süleyman Peygamberin ayakta vefat edişini bildirir... O, bir mabedin yapımında, asasına dayanmış bir şekilde ayakta vefat etmişti. Kimse bilemedi onun vefat ettiğini, mabed inşaatı devam ediyordu. Sonunda bir kurt kemirdi dayandığı asayı ve koca peygamber yere düşünce anlaşıldı vefat ettiği. Rabbimiz bu kıssayı bize yalnızca menkıbe olsun diye anlatmıyordu. Mesaj açık ve netti: Süleyman olanlar ayakta ölür, öylelerini ölüm meleği kutlu bir eylemde bulur.

Biz lafını ettik, Müftü Ali Hoca, eylemiyle bunu hepimize gösterdi. Süleyman olanlar ayata ölür, kutlu bir eylemde iken ruhlarını teslim eder. O da öyle yaptı. Bir Cuma günü, oruç ağzıyla, kutlu bir eylemin içerisinde gülümsedi ölüm meleğine ve teslim etti emaneti ona.

Kur’ân bize, helak olan Firavun ve kavminin ardından göklerin ve yerin ağlamadığını anlatır. Niye ağlasındı ki gökler ve yerler kötülerin ardından!

Ama Hz. Ali Efendimiz, Peygamberimizden gelen bir rivayete dayanarak mümin vefat ettiğinde onun ardından namaz kıldığı yerin ve amelinin yükseldiği sema kapısının ağlayacağını bildirir. Evet mümin ölünce Namazgahı, bir daha bu kul benim üzerimde namaz kılamayacak diye ağlar. Okuduğu mushafı/kitapları da bir daha bizi okuyamayacak diye göz yaşı döker.

Öyle sanıyorum ki Müftü Ali Hocanın ardından bitirip ibadete açtığı camiler, hizmete açtığı Kur’ân Kursları ağladı. Yarım kalan ve bitmeyi bekleyen kurs ve cami inşaatları ağladı. Yarım kalan projeler ağladı. Ve ağzı dualı Kur’ân bülbülleri ağladı. Ona Haremeyn’den dualar geldi. İtikaftaki sevenlerinde dualar geldi. Mevlâna meydanını dolduran

Hocam daha yapacak işlerimiz vardı, ama ne yapalım ki kaderin içinde bir kader vardır. O’nun planı tüm planların üstünde. O’ndan gelene boynumuz kıldan ince! Yolun açık olsun, mekanın cennet olsun. Cennet-i A’lâda buluşmak üzere, O’nun Emîn sıfatına emanet ol Ali Hocam! Ruhu için el-Fatiha!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum