Merhum Refik Başaran

Merhum Refik Başaran

Yakın tarihimizde Osmanlı ve cumhuriyet dönemine hitap edebilen, Türk türkü ve bozlak ustalarından ve türkü babası sayılabilecek değerli insanlardan birisi de merhum Ürgüplü Refik Başaran’dır.


Türk Halk Müziği’nin baş mimarlarından merhum Refik Başaran


 


İsmail DETSELİ


 


 


Yakın tarihimizde Osmanlı ve cumhuriyet dönemine hitap edebilen, Türk türkü ve bozlak ustalarından ve türkü babası sayılabilecek değerli insanlardan birisi de merhum Ürgüplü Refik Başaran’dır. Bu kuşaktan olup da bizim kuşağa bu tür türküleri aktaran birçok usta sayabiliriz. Bunlardan merhum Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Refik Başaran, Nida Tüfekçi, Bayram Aracı, Keskinli Hacı Taşan, Zekeriya Bozdağ, Şemsi Yastıman, derleme ustası ve Türk türkü kültürüne kaybolmaya yüz tutmuş birçok eserleri kazandıran Muzaffer Sarısözen gibi türkü ve bozlak ustaları, ama şimdilerde bunların ekolünü devam ettiren Allah uzun ömür versin Neşet Ertaş usta… Ölenleri rahmetle sağ olanları ise saygıyla anıyoruz.


Bu yazımda çok kısa bir ömür sürerek kültürümüze çok değerli ve unutulmaz türküler kazandıran, henüz hayatının baharında, 47 yaşlarında Allah’ın rahmetine kavuşan saz ve söz merhum Refik Başaran’dan bahsedeceğim. Benim doğumumdan iki yıl sonra vefat etmiş ustanın hayatından dinlediğim ve okuduğum kadarı ile size kesitler sunmaya çalışacağım sürçü lisan edersem affola.


Merhum ustayı gerek arşivlerde ve gerekse benim yetiştiğim 55-60’lı yıllarda eskiden okumuş olduğu plaklardan ve onu tanıyan ustaların radyolarda anlattıklarından yola çıkarak, o derlemiş olduğu güzel Anadolu’nun özünü yansıtan türkülerini çok dinledim. Bunların hepside aynı yöre türkülerinden. Abdalani bozlaklar, acılı maniler, yaşanmış genç ölümleri ve vurulup ölenlerin ağıtlarını yansıtan türküleri hiç yılmadan, bıkmadan köy, kasaba dolanarak ihtiyar adamlardan, mani dizen ihtiyar kadınlardan derleyip bizlere yansıtmışlardır. Bunların bazılarını kendisi saza dökerek daha da çekici ve dinlenir hale getirmiş merhum usta.  Bunların başında gelenler Cemalım, Feridem, Ayvalı, Sebep, Kestanenin irisi, Naciyem gibi daha birçok Anadolu trküsü.


Bu türküler bugün bile bunca pop veya top şarkıların ve deyimlerin arasında hala değerini kaybetmemiş, kıyamete kadar da değerini koruyacak, çünkü Neşet Ertaş gibi ustalar bunları geleceğin genç nesillerine aktararak temeli sağlam atıyorlar ve bu türküleri sevdiriyorlar. Bu türküler çalınıp söylendikçe Anadolu insanının içini cığıştatır (hoplatır) ve severek, düşünerek bazen de gülerek dinlenir. Bizler o 50’li yıllarda 500 haneli bir köyde ancak 5-6 evde bulunan radyolara 60-62’lere doğru yenileri eklenince zamanın en yüksek verici frekansına sahip Ankara radyosunun dışında Ankara’dan yerel veya çok az olan okul radyolarının yaptığı yayınları çektirebilmek için Konyamız’ın bayağı yüksek sayılan dağ kesiminde, 1500-2000 metre rakımlara varan yüksek yerlerde o batarya veya büyük çaplı piller ile çalışan radyolarımızın antenlerine evin damının dört bir tarafını kablolarla dolandırarak anten ağı oluştururduk. Ve o radyolar tabiri caizse adeta kıtalar arası yayınları bile çeker hale gelirdi. Biz de yukarda adlarını zikrettiğimiz bu ünlü ustaların bozlaklarını, ağıtlarını ve iç gıdıklayan türkülerini dinler öğrenir sesi güzel olanlarımız da zaman zaman söylerdik.


Gelelim bizim yazı konumuz olan Refik Başaran ustanın hayat hikâyesine.


Merhum Refik Başaran Ürgüp’e bağlı Damsa eski ismi, yeni ismi ise Taşkınpaşa köyünde 1907 yılında dünyaya gözlerini açar. Babası Mustafa annesi Emine’dir. Babaannesi ise bir Arap kızıdır derdi eski kayıtlar. Küçük yaşlarda saza meraklı olan Fettah ve Havvaana adlı üç kardeşin en küçüğü olan Refik’e Fettah ağabeyi Kırşehir’den bir saz alır ve köylerine yakın olan Kayseri’nin Yeşilhisar kasabasının Kavaklı köyündeki Topal Hasan’dan saz dersleri alır. Bu köy 7 km uzaktadır ama Refik yılmaz ve devam eder derslere. Ağabeyi Fettah ise her türkü başına Topal Hasan’a bir sarı lira öder.


Kısa zamanda saz çalmada önemli bir mesafe kaydeden Refik, köyünde ve çevresinde düğünlerin aranan siması olur. Askerlik hizmetini Kütahya ve Niğde'de yapar. Askerlik sonrası ünü daha da artan Refik, Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara'da bir toplantıya çağırılır. Atatürk, zamanın önde gelen sanatçılarıyla yaptığı bu toplantıda Refik'e "Başaran" soyadını verir. 
Refik, uzun boylu, ortalama 75 kilo, sağ yüzünün sağ tarafı çopur, esmer biridir. Mizaç itibariyle kalender bir yapısı vardır. Gözü tok ve dost canlısıdır. Paraya hiç ehemmiyet vermemiştir. İstanbul'a gittiğinde, başta plak şirketleri ve içkili lokanta sahipleri olmak üzere herkes etrafına toplanır, ondan istifade etmeye kalkar. Zamanına göre çok para kazanmasına rağmen, bunu değerlendirme yoluna gitmemiş, arkadaşlarıyla harcayıp bitirmiştir. Sazcı olarak gittiği köylerden aldığı elbise, çorap, kılıç vs. gibi muhtelif hediyelerden de elinde bir şey kalmamıştır.
Ömrünün hemen hemen yarısını gurbette geçiren Refik'in evden ayrılışı 1929-1930 yıllarına rastlar. Bir gün evdekilere haber vermeden arkadaşı Durmuş'la Ankara'ya gider, dört yıl kalır. Bu müddet içinde kendisinden haber alınamaz. Orada Hayriye adında bir kadınla yaşar. Bu sırada oğlu Hikmet, dört yaşındadır. Hanımı oğlunu sünnet ettirmek için Ankara'ya haber gönderir, Refik, köyüne gelir. Bir ay kaldıktan sonra tekrar Ankara'ya gider. Bu gidiş-geliş sürer gider. Köyünde birkaç ay kalmasına mukabil, yıllarca Ankara'da ve İstanbul'da kalır. Plak şirketlerinden ve eğlence yerlerinden kazandığı paradan, evine gönderdiği, yok denecek kadar azdır. Refik Ankara'dayken, üç ay kadar da Ankara Radyoevi'nde mahalli sanatçı olarak çalışır. Onurlu, kimseye boyun eğmeyen ve gönlü tok biridir. Öyle ki, zamanın Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, İtfaiye Meydanı’ndaki kahveleri teftiş ederken karşılaştığı Refik Başaran'a, o zamana göre hiç küçümsenmeyecek bir meblağ olan 50 TL verirse de ona türkü söyletemez. Tıpkı bunun gibi Bâlâ'da da bir düğün sırasında istenilen türküyü söylemediği için sopa yemesi ve iki ay hastanede yatması bahasına inat eder, yine de söylemez (Şahin, 1991; 130). Refik, gurbetteki ömrünün beş yılını da Ayaş'ta geçirir. Üstelik burada ev de yaptırır. Onun uzun müddet Ayaş'ta kalması üzerine halktan bazı kişiler, niçin memleketine gitmediğini sorar. O da; "Tarla bağ alacağım, ev yaptıracağım, diye karıma söz verdim. Parayı da bir türlü denkleştiremedim. Yüzüm yok onun için gidemiyorum"der.
Refik'in hayatında içki ve kadın önemli yer tutmuştur. Buna rağmen aklı fikri memleketinde, karısında ve çocuklarında kalmıştır. Hatta ölmeden üç ay önce karısına bir mektup göndermiş, çocukları alıp gelmesini istemişse de eşi Refik'e bir türlü doğrulmayan kırık kalpli Fadime bu davete icabet etmemiştir. Onun için Koca usta 


 


Gurbet ellerinde alma canımı
Duyar düşmanlarım şadüman olur
Yıkıp viran etmen fakirhanemi
Uçmadık yavrularım perişan olur
ve; devamla of çekerek
Bilmiyorum nice olacak halımız
Nerelerde kalacak garip ölümüz
diyen Refik'in ölümü şiirinde dediği gibi gurbette olmuştur. Ölüm sebebi kesinlikle bilinmemektedir. Karısı Fadime'nin naklettiğine göre, muhtemelen şu şekilde ölmüştür: Refik, bir gün elinde sazı davet aldığı bir düğün için Ayaş'a gider. Bulunduğu köyle Ayaş arası dört saat kadardır. Birlikte yaşadığı Hafize ismindeki kadın, Refik'in tekrar dönmeyeceği vehmine kapılır, onu öldürmeleri için üç adam tutar. Kiralık katiller, Refik'e yolda eşlik eder. Daha kestirme olacağını söyleyerek Refik’in yolu değiştirirler. Ve bir çukura görünmeyen yere gelince, aralarına alıp döverler, boğazını sıkarlar, bıçaklarlar. Civarda bulunan bir çoban, Refik'in bağırtısını duyar. Yanına geldiğinde onu yatıyor görse de adamların tehdidi yüzünden sesini çıkaramaz. Katiller, Refik öldükten sonra heybesini ve sazını getirip Hafize'ye verirler. Hafize, olay yerine gider ve Refik'i bir kevenin dikeninin üzerinde, eli yüzü diken içinde, ağzından akan kanları yerde göllenmiş olarak bulur. 
Refik'in ölümü üzerine bazı söylentiler daha vardır. Kimilerinin anlattığına göre, Ayaş'taki bir düğünden sonra Ankara'ya dönerken Gökler köyü ile Ayaş arasında bindiği eşekten düşerek öldüğü. Bir diğer söylentiye göre de 6 Mayıs 1945'te Hıdrellez törenlerini kutlarken birden fenalaşarak ölmüştür denir. Mezarı, Ayaş'ta Abdüsselâm dağının eteğinde iki söğüt ağacının arasında iken daha sonra naşı doğduğu köye intikal ettirilmiştir. 
Merhum Refik usta yaşadığı kısa ömründe arkadaşlığa ve insani ilişkilere büyük önem vermiş. Refik'in en önemli tutkusu saz ve türkülerdir. Evlendiği dönemlerde sazı iyiden iyiye çalabilen Refik'in bu merakı, daha çocukluk yaşlarında başlamıştır. Annesi Emine, Refik'i Kellah'a dövenci verir. Refik döven sürürken, öğle sıcağı çekildikten sonra, yakındaki dereye gidip türkü söylermiş.
Çini tabakta vişne
Gel yarim aşka düşme
Bu aşkın sonu yoktur
Nafile dile düşme
Refik'in ilk türküsü, tamamı sekiz-on dörtlük olan bu türküdür. İlk söylediği türküler köyde söylenen anonim türkülerdir. Plak doldurduğu sıralar, kendisinin de türkü yaktığı olmuştur. Ancak bu türkülerin sözleri, şiir tekniği açısından zayıftır.
Kuvvetli bir hafızaya sahip olan Refik, her gittiği yerde yeni türküler öğrenmiş, bunları plaklara okumuştur. Plaklarında Ürgüp yöresinin türkülerinin yanında, farklı yörelerin de türküleri vardır.
Refik Başaran'ın türkü repertuarında, eşi Fadime ile köylüsü Hacer ve Fadik kadınların büyük katkıları olmuştur. Fadime'nin de Fadik'le beraber doldurduğu beş plağı vardır. Bu plaklarda şu türküler bulunmaktadır. İstanbul Yolunda-Pınar Senin Sağ Yanında Sazlar Var, Kozan Dağı-Karşı Dağda Sıra Sıra Bademler, Sabah Ettim- Dalma Çaylar Derindir, Güle Çıktım Gülmedim-Karanfil Katmer Olsa, Al Elma Soyulur mu, Başında Vardır Elli Bir Altun.
Başaran'ın okuduğu Kara Tevfik adlı türküyü Fadime ve Hacer koşmuştur. Karadır Kaşların Gözlerin Mestan diye başlayan türküyü de Refik, eşi Fadime'den öğrenmiştir. Bunun yanında Fadime, bildiği türkülerin bir kısmını, Refik gurbete gidip gelmediği, çocuklara para göndermediği ve verdiği vaatlerde durmadığı için kocasına öğretmemiştir. Refik, "Sana şunu alacağım bunu alacağım" diye Fadime'yi kandırır, ondan türkü öğrenirmiş. Üstelik ondan öğrendiklerini de kimseye söylemezmiş. (Kaynak: Yrd. Doç. Doğan Kaya’nın yazısı)
KENDİSİNE HAS SAZ ÇALMASI


Refik Başaran'ın kendisine has bir saz çalma ve mızrap vurma tarzı vardır. Türküleri okurken bütün benliğini ve ruhunu katmış, sözü ve ezgiyi ruhunun derinliklerinde hissederek okumuştur.  Türkü sözlerini söylerken yöresinin ağız özelliğine bağlı kalmıştır. Merhum bir yaz günü bir düğün dönüşü kendisine hediye edilen bir ayakkabıyı giyer ve at ile düğün köyünden kendi köyüne dönerken kafası da hafif çakırlı (alkollü), bir bakar ayağından ayakkabının biri düşmüş. Hemen atı ile geri döner ayakkabının düşen tekini de bulur. Ayağındaki öbür ayakkabıyı da onun yanına atar ve yoluna devam eder. Yanında bu durumu soran arkadaşlarına bu ayakkabıyı bir fukara bulsa beğenecek ama tek olduğu için giyemeyecek, iyisi mi ikisini de bir yerde bulursa giyer ve sevinir demiş


Hayatının çoğu gurbette geçen Refik Başaran, 1935'li yılların başında eşi ve çocukları ile Ankara'ya göçmek ister fakat karısı Refik’e güvenemediğinden bu göç işine bir türlü razı olmaz. Bunun üzerine her şeye kahreden Refik Başaran, bir daha dönmemek üzere köyünden ayrılır. 1935-45 arası yaşadığı Ankara'daki hayatı ise çoğu zaman han köşelerinde harcanan sıkıntı, efkâr, hasret ve çileyle yoğrulmuş bir hayattır. Bu günler aralıklarla yaklaşık on yıl sürer ve sonunda düğün için gittiği Ayaş'ın Anayurt köyüne yerleşmeye karar verir. Tabii bundan önce Nallıhan'da, Bâlâ'nın Oğulbey ve Ayaş'ın Başayaş köylerinde kısa süren evliliklerle yaşanan yine çok sıkıntılı günler var. Bu evliliklerinden birinden olduğunu ve bir aileye evlatlık verildiğini söyleyen, halen Konya’da yaşamakta olan, sazı ve mızrabı tıpkı Refik Başaran’ı andıran bir Hayri Yılmaz Başaran var.  Onunla tanıştım, kendisi bana Refik Başaran’ın bu evliliklerinden doğmuş bir oğlu olduğunu, çok küçükken evlatlık verildiğini babası merhumun bu Hayri çok küçükken ölmüş olduğunu evlatlık verildiği annesinden dinlediğini söylerdi. Hayri abinin sonradan anasının Karamanlı biri ile evlenmesiyle beraber Karaman’a geldiklerini ve oradan da kendisinin Konya ya gelip yerleştiğini muhacir pazarı civarında bir evde ikamet ettiğini biliyorum.


Bayram Bilge Tokel, “Refik Başaran’ın ömrünün son üç yılını geçirdiği Anayurt köyündeki hayatı da günün birinde gerçekten trajik bir sonla noktalanır” diye yazmış notlarına. Bir yaz günü Ayaş pazarından yol arkadaşıyla köye dönerken bir pınarın başında biraz mola verirler. Bir süre sonra herkes pazar heybeleri sırtında tekrar yola revan olur fakat Başaran gitmeyip orda kalır; sanki ölümle randevusu vardır ve sözünde durmalıdır. Ve çok geçmeden ölüm bu usta sanatçıyı, daha kırk yaşının henüz başında iken gelir, bulur. Kimse yoktur yanında yöresinde; dağ başında bir yalnız ölümdür onunki. Tam bir garip ölümü. Yunus'un söylediği, ölümü üç günden sonra duyulan gariplerden... Sevenleri, 1947 yılının yazında, gözyaşları içinde Ayaş'ta toprağa verirler. Bu da Bayram Bilge Tokel’den bir başka ölüm hikayesi.
Ömrünü türküler peşinde diyar-ı gurbetlerde tüketen Refik Başaran'ın gurbet hayatı kabirde de sürer. Taki 1977 yılının yazında, tam otuz yıl aradan sonra, mezarı kendi köyü olan Taşkınpaşa'ya (Damsa) nakledilene kadar... Böylece adı Ürgüp'le özdeşleşmiş bu değerli sanatçı hep hasretle, gözyaşlarıyla yâd ettiği sılasına, baba yurduna nihayet kavuşur. Ruhu şâd olsun. Yazıların bir kısmı Kaynakça olarak Bayram Bilge Tokel, Kent haber, Dr Doğan Kaya yazılarından alıntıdır.


 


 


 


Aşağıda merhumun yıllarca söylenen ve söylenecek olan türkülerinden seçmeler aldım unutulmaması için buraya aktardım


HACI BEY ( meşhur ayvalı türküsü)
Ayvalı’dan çıktım yayan


Dayan ey dizlerim dayan


Emmim atlı kendim yayan


Uyan Hacı Beyim uyan


 


Ayvalı'nın kara taşı


Yandı ciğerimin başı


Emin Hacı'nın kardaşı


Uyan Hacı Beyim uyan


 


Odasında yanar ışık


Sofrasında gümüş kaşık


Sol yanımda sedef beşik


Uyan Hacı Beyim uyan


 


Ayvalı'nın yazıları


Ceylan avlar tazıları


Döne döne meleşiyor


Hacı Beyin kuzuları


 


Ayvalı'dan indirdiler


Martine fişek sürdüler


Öğleyinen ikindinde


Hacı Beyimi öldürdüler


 


Evimizin uğru kaya


Kayadan bakardık aya


Bin gidelim Hacı Beyim


Tavladaki doru taya


 


Eş mi idi eş mi idi


Gelen atlı beş mi idi


Ünü büyük Hacı Beyin


Mavzerin boş mu idi


 


Hazerine hüzerine


Varın bakın mavzerine


Hacı Beyin al (kır) atını


Çekin Sultan Pazarına


 


 


KESTANENİN İRİSİ 
 Ürgüplü Refik Başaran


Kestanenin irisi


(Yar yandım aman)


Geçti kızlar sürüsü


Sürüsünden fayda yok


(Tombul bilekli gelin)


Yaktı beni birisi


 


Mendilim benek benek


(Yar yandım aman)


Ortasında kelebek


Yazı beraber geçirdik


(Tombul bilekli gelin)


Kışın ayırdı felek


 


Mendilimin yeşili


(Yar yandım aman)


Kayıbettim eşimi


Eşim gitmiş gurbete


(Tombul bilekli gelin)


Bırakamam peşini


 


ŞEN OLASIN ÜRGÜP


Kaynak: Ürgüplü Refik Basaran


 


Şen olasın Ürgüp dumanın tütmez


Kıratım acemi konağı tutmaz


Oğlum Ahmet küçük yerimi tutmaz


 


Cemalim Cemalim algın Cemalim


Al kanlar içinde kaldım Cemalim


 


Ürgüp'ten de çıktığımı görmüşler


Taşkadı'nın pınarına inmişler


Beni öldürmeye karar vermişler


 


Cemalim Cemalim algın Cemalim


Al kanlar içinde kaldım Cemalim


 


Cemal'in giydiği ketenden yelek


Al kana boyanmış don ile gömlek


Bize nasip değil ecelnen ölmek


 


Cemalim Cemalim algın Cemalim


Al kanlar içinde kaldım Cemalim


 


DAM BAŞINDA SARIÇİÇEK


 


Dam başında sarıçiçek oy oy


Burdan gidek Ürgüp'e göçek Nenni de Feridem nenni


Ürgüp'e vardığımız gece oy oy


Hak yoluna kurban kesek Nenni de Feridem nenni


Gidiyorum işte gör oy oy


Hayalde gör düşte gör de Nenni de Feridem nenni


Kıymetimi bilmedin oy oy


Bir kötüye düş de gör de Nenni de Feridem nenni


Odaları köşeli oy oy


Güli reyhan döşeli de Nenni de Feridem nenni


Ne ağladım ne güldüm oy oy


Ben bu derde düşeli de Nenni de Feridem nenni


ÜRGÜPLÜ REFİK BAŞARAN


 


Dere boyu gidelim Naciye'm


Koyun kuzu güdelim


İkimizi görmüşler Naciye'm


Nasıl inkar edelim


İlimonum portakalım bizde kalalım


Senin için ısmarladım gelir bakalım


Sap benden keser benden Naciye'm


Gitmiyor eser benden


Keserse Allah keser Naciye'm


Kim keser seni benden


İlimonum portakalım bizde kalalım


Senin için ısmarladım gelir bakalım


ÜRGÜPLÜ REFİK BAŞARAN



Merdivenin Altından


 


Merdivenin altından


Bir tanem yar yar yar yar aman


Gel odama odama


Essahtan bir yar gibi


Ağam yar bir tanem yar yandım yandım yandım


Naz edersin adama


 


(Bağlantı)


Hadi gülüm aman bir tanem


Bir de ben iki tanem


Dünya dolu yar olsun


Seviyorum bir tanem


 


Karanfil aldım handan


Bir tanem yar yar yar yar aman


Ne tez usandın benden


Usandığın bileydim


Ağam yar bir tanem yar yandım yandım yandım


Arzum alırdım senden


Bağlantı


Hana vardım han değil


Bir tanem yar yar yar yar aman


Penceresi cam değil


Bugün ben yari gördüm


Ağam yar bir tanem yar yandım yandım yandım


Ölürsem de gam değil


ÜRGÜPLÜ REFİK BAŞARAN


 


Nar ağacı budam budam


Yar yitirdim nerelerde bulam


Kız koca ilin içinde gözlerinden bilem


 


Haydi gel yanıma sallanaraktan


Bir su doldur ver ırmaktan


Kurtulurum belki sana yalvarmaktan


 


Nar ağacı narsız olmaz


Benim gönlüm yarsız olmaz


Benim yarim bensiz olmaz


 


Gülüm gel yanıma sallanaraktan


Bir su doldur ver ırmaktan


Kurtulurum bir gün sana yalvarmaktan


ÜRGÜPLÜ REFİK BAŞARAN


 


Tokat yaylası


 


Tokat yaylasında yaylayamadım


Divane gönlümü eyleyemedim


Hamdi kardaşıma söyleyemedim


 


Vurma zalim vurma kama yarası


Bura meydan yeri değil sokak arası


 


Ay karanlık bir gecede vurdular beni


Ölmeden mezara koydular beni


 


Evimizin önü bir büyük avlu


Avlunun içinde kıratım bağlı


Yağlı kurşun yedim ciğerim dağlı


 


Vurma zalim vurma kama yarası


Bura meydan yeri değil sokak arası


 


Ay karanlık bir gecede vurdular beni


Ölmeden mezara koydular beni


 


Kaynak: Ürgüplü Refik Basaran


Yöre: Konya