Ümit Savaş Taşkesen

Ümit Savaş Taşkesen

Lisenin Duvarları

Londra’nın ara sokaklarından şehrin dış semtlerine, zone 6 ve ötesine doğru yapdığım yolculuklarda karşıma çıkan tuğladan örülmüş duvarlar ve evleri gördüğümde aklıma hep Pink Floyd’un “The Wall” parçası gelirdi. Bazen kulağımda bu parça ile gezerdim sokakları. Milyonların içinde kaybolmuş gibi olurdum ve “another brick on the Wall” sözüyle neyi kastettiğini daha iyi anladım. Üzerinde reklam tabelaları bile bulunmayan, intizamlı, yağmura ve neme dayanıklı, aynı standarttaki duvarlar, evler..

Geçtiğimiz günlerde birkaç lisenin sınıflarını görme şansım oldu. Durdum, düşündüm uzun uzun duvarlara bakarak. Sanki yıllar olmuştu bir lisenin kapısından içeri girmeyeli. Unutmuşum sanırım duvarları. Hayretim bu yüzden olmalıydı. Kendi lise çağıma doğru dönüş yapmaya çalıştım, hatırlamak öylesine zordu. Zorladım kendimi ve hatırladım. Evet, karşımda duran lisenin duvarları aynı “boş”luktaydı…

Bir öğrenci sırasına oturdum uzun uzun. Sağıma soluma baktım, sınıfın görünüşüne, buradan dünyanın nasıl algılandığına, öğretmen masasına uzaklığına, sıra üzerine kazınmış isimler, semboller ya da karalamaların hangi ruh hali ile yapıldığını anlamaya çalıştım. Dersten, konudan ya da hocadan sıkıldığında kaçabileceğin bir sığınak, seni alıp uzaklara götürebilecek bir iz, işaret, resim, söz, ilham verici bir şeyler aradım. Yok. Duvarlar benim zamanımdaki gibi aynı boşluktaydı. Hiçbir şey yoktu. Duyuru panosunda birkaç ilan, resmi mühürlü ve imzalı: kıyafet yönetmeliğini işaret ediyordu.

İlk okul sıralarında sınıf öğretmenlerinin büyük emeği ile özene bezene hazırladıkları sosyal etkinlik ve ünite köşeleri sınıf iklimine ayrı bir anlam katar, farklı coğrafyalara gezintiye götürür. Nedense, büyümüş olmanın standardı olarak algılandığı için midir nedir lisedeki sınıf duvarları bomboş bırakılıyor. (en azından benim gördüklerim o şekilde)

Gençliğe ilham.

Stefan Zewig’ın Satranç kitabı geldi aklıma. İnsanları belirli bir süre, hiçbir uyaranın bulunmadığı bir ortamda yalıtılmış olarak tutmak psikolojik işkence türlerinden birisidir. O gençlik halleri içerisinde kendisine yol açacak, ilham verecek, düşündürtecek ya da en azından baktığında rahatlatacak resimler, sözler, şiirler, notların bulunduğu bir sınıf iklimi inşa etmek çok mu zor?

Bu tespitimi kendisiyle paylaştığım bir edebiyat öğretmeni, bunu kendisinin uyguladığını ama müdürün müdahalesi ile hazırladığı panonun sınıf duvarlarından söküldüğünü ifade etti. Duvar boş kalmalıymış…

Hastane odalarında, koridorlarında karşımıza çıkan resimler bile bize bulunduğumuz ortamın psikolojisini bir an olsun unutturup farklı bir atmosfere taşırken lisenin boş duvarlarıyla sağlanmak istenen kendinizi sadece derse verin mesajı mı acaba? Bunun beyhude bir çaba olduğu duvarlara ya da sıralara kazınan yazılardan anlaşılıyor.

Lisenin duvarları çiçek açsın. Bir kampanya, bir proje, bir duyarlılık oluştursak da sınıf duvarları canlansa, okullar hayat bulsa… zaten sürekli ders, sınav, test yükü altında ezilen gençliğe, sınıfında ya da koridorunda yürürken bir şeyler fısıldayan, ilham veren sözler, resimler asılsa ne iyi olur. Çünkü, iki saat kaldığım sınıfta iki yıl yaşlanmış hissettim kendimi.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum