İyiki hayır...

Fransa başlangıçta Türkiye’yi sıkıştırmak, biraz daha taviz alabilmek için bir atakta bulundu. Türkiye’nin üyeliğini parlamentoda onaylatmak ve halk oylamasına gitmek. İkisi de bizim için “hayır”lı idi. Beklenen de oldu. Üstelik bir referandum için % 75 katılma oranı gibi son derece yüksek bir katılım oranıyla. Pazar günü yapılan oylamada “hayır”lar beklenen kadar çıktı ve AB anayasası onaylanmadı. Sonuç sadece Fransa’nın değil, tüm AB ülkeleri ve ABD’nin istemediği gibi. Onlar iktidarın Avrupa Birliği yanlısı tutumuna rağmen fırsattan faydalanamadılar. Ve Türkiye anlaşılan AB dışında kalacak.Ben kendi adıma Avrupa Birliği’ne karşı olanlardan biriyim. Taraf olduğum yönleri yok mu? Tabiî ki var. Ben Avrupa Birliği’nin kültürel yapısının, bize vereceği zarara karşı oldum. Ekonomik kazancına değil.Peki Fransızlar kurulması için uğraştıkları, imza için o kadar çaba harcadıkları AB anayasasına neden karşılar. Öncelikle anayasanın kabulünden sonra Fransa Avrupa içinde hakim unsur olmayacak, zincirin parçalarından biri olacak. Etkisi sürebilecek ama giderek genişleme sürecindeki Avrupa’nın zaman içinde sıradan bir üyesi olacak. Fransızlar’ın bunu kabulü zor. Diğer bir husus ise, AB anayasasına göre kültürel kimlikler korunacak ve kendi dili ile eğitim bir hak olarak gündeme gelecek. Özellikle Fransızlar’ın karşı oldukları nokta bu. Fransa’nın ulusal bütünlüğü zarar görecek diye halk karşı. Bize gelince aslan kesilenler kendilerine batan ufak bir dikenden bile etkileniyor, hassasiyet gösteriyorlar. E.... çalma kapını, çalarlar kapını...Hayırın sadece siyasi manası yok. Aynı zamanda ekonomik bir karar anlamına da geliyor. Dünyada giderek sertleşen Euro-Dolar kavgasında Euro’nun hızla kaybetmeye başlayacağının göstergesi. Dün akşam onbirden sonra haberler borsalarda hızla Euro şatışlarının başladığını ve yeni bir parite oluşacağını haber olarak geçmeye başladılar. Sadece Euro değil. Ucuz iş gücü tartışmaları da Fransızlar’ı etkilemekte. Özellikle Polonya’nın birliğe katılmasından sonra başlayan ucuz iş gücü ihracı zaten sıkıntıda olan halk üzerinde etkili oluyor. Polonya’yı henüz hazmedememişken bir de Türkiye katlanılacak gibi değil. Artık Avrupa halkları Brüksel’de başlayan genişleme sürecinin kendi lokmasını küçülttüğünün farkında ve isyan ediyor.AB anayasasının onayını veren İspanya bu karardan son derece şaşkın. Fransa olmadan, kurucu üyelerden birisi olmadan bu işin yürümesi mümkün değil, diyorlar. Daha garibi küreselleşmenin etkisinden serseme dönen seçmenden bahsediyorlar. Ne garip bizim toplumumuzda asla bu endişeler yok. Biz garip bir toplum olduk. Yeter ki Avrupa Birliğine girelim, gelsin paralar. Hiçbir kültürel ve dini endişe taşımıyoruz.Bizim bu kadar vurdumduymazlığımıza karşılık Fransa’nın kültürel sebeplerden duyduğu endişe taktire lâyık gibi geliyor. Çünkü AB kendi kültürlerinin yaşatılması ve hakim unsur olarak dünyaya kabul ettirilebilmesinin şartı. Öyle olduğu halde bu birlik içinde Fransızlar kendileri olarak, Fransız olarak kalmak istiyor. Dikkat edilmesi gereken nokta da bu. Fransızlar için bu bir ulusal bencillik değil. Gereklilik. Taktir edilmeli. Keşke aynı hassasiyeti gösteren toplum biz olsa idik. Fransa’nın Hıristiyan kültürünü hakim unsur olarak gördüğü AB içinde Müslüman bir Türkiye’nin yeri yok mesajının bizim tarafımızdan anlamamazlıktan gelinmesi mevcut siyasette kaçınılmaz. Ama İngiltere gibi bizi her fırsatta kollayan bir ülke için bile mesaj öyle etkili ve anlaşılır oldu ki, İngiltere hükümeti, daha önceleri halk oylamasına gitmeyi düşünmemesine rağmen artık düşündüğünü açıklıyor. Belki takiben diğerleri de aynı yolu izleyecek ve sonuçlar hep hayır çıkacak. Anlaşılan hayırda hayır var. Bu manzaradan ibret alacak Türkiye’nin çıkaracağı çok ders olmasına rağmen korkarım ki Tanzimat’tan beri oynanan oyunu tekrar sahneleyecek ve Avrupalı olmak için neler yapmamız gerektiğini biraz daha taviz vermek olarak algılayacağız.Fransızların bu kararından sonra etkisi artacak ülke İngiltere olacak. Eğer orada da oylama yapılır ve hayır çıkmazsa hakim etki İngiltere’nin olacak. İngiltere’nin uzun zamandan beri savunduğu ve ön plana çıkarmak için fırsat kolladı “ulusal egemenliğin ön planda olduğu” bir Avrupa Birliği. Eğer böyle bir yola girilecek olursa AB Türkiye için bir gereklilik olabilir ve kendi sınırları içinde ulus devlet olma vasfını koruyabilir. Bu sebepten bu hayır bizim için hayırlı olabilir. İhtimalleri yaşatmak ve düşünmek temelde yapılan yanlışların geç fark edilmesindendir. İşte kendi benliklerinden uzaklaşan, yozlaşan toplumların kaderi. Ne yazık ki haysiyetli bir duruş gösterme şansı yok. Bu ülkenin artık kendine has yapısı içinde yeni bir görüş ile Avrupa Birliği’ne yeni bir tavır oluşturması gerekmiyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.