İşte yıllardır gizlenen belgeler

İşte yıllardır gizlenen belgeler

Son 10 yılını ABD arşivlerinde geçiren Doç. Dr. Hakan Özoğlu, Türkiye ve bazı Türk liderlerle ilgili önemli yazışmalara ulaşmış.

Son 10 yılını ABD arşivlerinde geçiren Central Florida Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Özoğlu, Türkiye ve bazı Türk liderlerle ilgili önemli yazışmalara ulaşmış. “Bunlar arasında öyle belgeler var ki tarihi yeniden yazmamız gerekebilir.” diyor.

İsmet İnönü'nün golf müsabakaları, Atatürk'ün Latife Hanım'la kötü giden evliliğine dair detaylar, Refet Bele'nin Atatürk'ün arkasından söyledikleri ve Rauf Orbay'ın ABD'li Amiral Bristol'e Musul konusunda verdiği güvence… Yakın tarihimizle ilgili bu satır başlarını ABD diplomatlarının Washington'a geçtiği gizli yazışmalardan çıkardık. Baştan söyleyelim, yazıda bahsi geçen belgeler WikiLeaks'te mevcut değil. Tarih için her biri çok kıymetli bu belgeleri sızdırma yoluyla da elde etmedik. Üzerindeki devlet sansürü kalkan benzeri milyonlarca belge arşivler üzerinden kamuoyuna açıldı. Son 10 yılını ABD'deki 13 ayrı arşivde geçiren Doç. Dr. Hakan Özoğlu'yla Tük kamuoyuna yansıyan belgeleri konuştuk. Hâlihazırda Central Florida Üniversitesi'nde Ortadoğu tarihi dersleri veren Doç. Dr. Özoğlu, ABD arşivlerinde kamuoyuna açılan devlet yazışmalarının önemini şöyle anlatıyor: “ABD arşivlerinde ne Türk ne de İngiliz arşivlerinde bulunan öyle belgelerle karşılaştım ki her biri tarihimizin yeniden yazılmasına kapı aralayacak nitelikte.”

-WikiLeaks'in yayımladığı diplomatik yazışmalar yeni bir gündem oluşturdu bütün dünyada. Normalde ABD'de devlet arşivleri üzerindeki yayın yasağı kaç yıl sürüyor?

ABD arşivleri; merkezi Washington ve Baltimore'de bulunan ama 14 değişik şehirde de şubeleri olan, milyonlarca belgenin saklandığı bir kurum. ABD Dışişleri Bakanlığı ile ilgili belgeler 30 yıl sonra bu arşivler üzerinden halka açılıyor. Ama belgeler o kadar çok ki tasnifi en az 10 yıl geriden geliyor. Yerli yabancı herkes bir araştırmacı kimliği çıkararak bu arşivlerde çalışabiliyor. Gayette de düzenli bu arşivler. Ancak Osmanlı'nın son dönemi ile erken Cumhuriyet yıllarına ait dokümanlar dijital ortama aktarılmış değil, onun için bütün belgeleri satır satır okumak gerekiyor. Zor olan, bilgiye ulaşmak değil, onu değerlendirmek. Türkiye'yle ilgili olmayan başka koleksiyonlar çok iyi kataloglanmış ve internet ortamına aktarılmış.

-WikiLeaks sitesinin yayımladığı telgraflar ABD'li diplomatların Türkiye ve hükümetle ilgili her türlü bilgiyi merkeze geçtiklerini ortaya koydu. Siz arşiv çalışmalarınızda bu tür yazışmalarla karşılaşıyor musunuz?

Gittikleri ülke ile ilgili bütün gelişmeleri kendi ülkelerine geçmek diplomatların asıl görevlerinden biri zaten. Bugün olsun geçmişte olsun Türkiye'de görev yapan ABD'li diplomatlar için de bu kaide geçerli. Çalıştığım arşivlerde Türkiye'yle ilgili on binlerce yazışma, rapor var. Hükümetlerdeki bakanların geçmişi, haklarında basında çıkan haberler, meclis görüşmeleri de mevcut. Bu belgelerde sokak dedikodularından devlet büyükleriyle görüşmelere, ajanlardan toplanan bilgilerden diplomatların şahsi değerlendirmelerine kadar geniş yelpazede çok ayrıntılı bilgilere rastlamak mümkün. Türk arşivlerinde olmayan belgeler birçoğu.

-Mesela dikkat çekici neler var?

Mesela Mustafa Kemal ile Latife Hanım'ın ayrılığı hakkındaki dedikodular bir raporla Washington'a bildirilmiş. Yazıda bunu bir dedikodu olarak duyduğunu da eklemiş o diplomat. Diplomatın gizli yazısına göre Mustafa Kemal'i terk eden aslında Latife Hanım. Bizim tarihte bunun tam tersi geçiyor. Belgeye göre, Latife Hanım, annesine “Mustafa Kemal yine çok içmeye başladı. Ne olur gel beni al.” diye yalvarıyor.

-Atatürk'le ilgili başka belgeler gördünüz mü?

Elbette. Her çeşit rapor var. Hakkındaki dedikodular, basında çıkan yazılar filan. Hatta bir koleksiyon sadeceAtatürkhakkında toplanan bilgilere tasnif edilmiş. Mesela bir diğer diplomatik yazıya rastladım Atatürk ile ilgili. Atatürk'ün halifeliği kaldıracağı bir hafta önceden bildiriliyor Washington'a. Tam bir hafta önce, Fransızlardan alınan bilgiler çerçevesinde hazırlamışlar yazıyı. Yazıya göre, Mustafa Kemal ordu komutanlarının görüşünü almak için İzmir'de 16–22 Şubat tarihleri arasında bir toplantı yapıyor. Amacı, halifelik kaldırıldıktan sonra komutanların bağlılığından emin olmak. Rapor Washington'a 25 Şubat 1924'te ulaşıyor. Yani halifelik kaldırılmadan önce. Başka bir deyişle, Türkiye'deki insanların haberi olmadan önce,Fransave ABD yetkilileri halifeliğin kalkacağını öğreniyor.

-İsmet İnönü ile ilgili ne tür yazışmalar var?

İsmet İnönü hakkındaki bilgiler ve izlenimler de çok ilginç. Mesela bir dokümanda Amerikalı Amiral Bristol, “İsmet Paşa geldi, beraber golf oynadık ve yemek yedik.” diyor. Ben İsmet İnönü'nün golf oynadığını buradan öğrendim. Bu raporlar bazen o kadar detaylı ki mesela İsmet Paşa'nın o yemekte ne yediği tek tek yazılmış. [Mark Lambert Bristol: (1868 – 1939) ABD Deniz Kuvvetleri'nde tuğamiral rütbesine yükselmiş ve bu sıfatla aktif ve muharip görevlerde bulunmuş bir subay. 1919–1927 arasındaki kritik geçiş döneminde ABD ile Türkiye (Osmanlı Devleti -AnkaraTBMM hükümetleri - Türkiye Cumhuriyeti) arasındaki ilişkilerde ülkesini Yüksek Komiser sıfatıyla temsil etti.]

-Devlet adamlarının dışında not edilen neler var Türkiye'den?

Çok çeşitli konularda hazırlanmış raporlar var. Yani Washington'a sadece diplomatik kaynaklı belgeler gönderilmiyor. Mesela Türkiye'deki Genç Hıristiyan Kadınlar Kulübü (YWCA) Başkanı Miss Woodsmall'un kaleme aldığı bir Ortadoğu Raporu var arşivlerde. Bu raporda Türkiye'nin 1919–1924 yılları arasındaki politik ve ekonomik durumu tartışılıyor. Türklerin yabancılara ve bölgedeki Amerikalıların da Türklere karşı tutumunu anlatıyor. Zamanın ABD Yüksek Komiseri Amiral Bristol bu raporu ilginç bulup Washington'a yorum yapmadan gönderiyor.

-Özü itibarıyla Miss Woodsmall ne diyor raporunda?

Türkiye'deki yabancılarda Türklere yönelik üç farklı yaklaşımın bulunduğunu rapor ediyor: ‘Birinci grup Hıristiyan kimliği ağır basanlar. Bunlar Türklere pek güvenmiyor. Geçmişte Hıristiyanlara yapılan yanlışlardan dolayı Türkler ile iş yapılmasını sakıncalı buluyorlar. İkinci grup, geçmişi pek bilmeyenler. Bunlar Türklerin yaptığı taşkınlıkları Ortadoğu'nun bir dinamiği olarak görüp kendi işlerinin yürümesi için Türk hükümetini destekleyenler. Üçüncü grup ise daha entelektüel seviyede yaklaşıyor bu konuya. Bu grup diğer iki grubun arasında bir yere konulabilir. Yani Türklerin yaptığı hataları bilip kınayan, yine de yeni devletin gelişmesi için Türklere yardımcı olunması gerektiğini düşünen bir grup.

-Diplomatlar yazışmalarda Türk kaynaklarından bahsediyorlar mı?

Evet. Pek çok kaynaktan haber alıyorlar, Türk kaynakları da bunun bir parçası. ABD kaynakları özellikle benim çalıştığım dönem için (Cumhuriyet'in ilk yılları) güvenilir. Çünkü Türkiye'de ABD'ye karşı bir sempati var. I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ve ABD karşı gruplarda olmasına rağmen birbirlerine savaş açmamışlar. Zamanın gazetelerine bakarsak Amerikalıların tarafsızlığına duyulan hayranlığı görebiliriz. Bu her seviyede var. Mustafa Kemal ve hükümetler ABD'li diplomatlara karşı daha yakın. İşin ilginci Rauf Orbay gibi Cumhuriyet'e başbakanlık yapmış devlet adamları ara sıra yemeklerde, kokteyllerde Amerikan diplomatları ile İngiliz diplomatlarından daha samimi sohbet edebiliyorlar. Bunda Türk hükümetlerinin İngiliz hegemonyasını kırma çabalarının etkisi de var. Ama bu samimiyet yüzünde Türkler pek çok bilgiyi ABD'li diplomatlara aktarıyor.

-Rauf Orbay ABD'lilere bilgi mi veriyor?

Bilgi çıkarmak (yani casusluk yapmak) açısından değil. Mesela bir konuşmada –ki o zaman Rauf Bey başbakan ve Lozan'da Musul görüşmeleri oluyor– Musul'un Türkiye'de kalacağı konusunda Amiral Bristol'e neredeyse güvence veriyor. Diyor ki, “Merak etmeyin, Musul bizim olacak ve bunu ne savaşla ne de Irak'ta ayaklamalar çıkararak yapacağız. Göreceksiniz, yapacağız. Unutmayın ki Irak Başbakanı benim sınıf arkadaşım.” Yazı burada kesiliyor. Rauf'un Musul meselesini Türkiye lehine halledeceğini düşündüğünü kesinlikle söyleyebiliriz. Irak Başbakanı sınıf arkadaşım derken neyi kastediyor acaba? Ancak spekülasyon yapabiliriz.

-Musul konusu sıkça geçiyor mu diplomatik yazışmalarda?

Musul hakkında yüzlerce rapor, yazı var ABD'deki arşivlerde. Mesela Rauf Orbay'ın yukarıda bahsettiğim görüşü haricinde İsmet İnönü'nün bir konuşmasında “Biz Musul ile oradaki vatandaşlarımız ve petrolü için ilgileniyoruz.” diyor. Başka bir yazı da bir ajanın verdiği bilgiyi aktarıyor. Ajan, “Eğer Musul İngilizlere verilirse Suudi Arabistan'daki Vahabiler Türkiye'ye yardım için İngilizlere sorun çıkartabilir.” diyor

-ABD Yüksek Komiseri Amiral Bristol başka kimlerle temas kuruyor Türkiye'de?

İbrahim Refet Bele Paşa ile görüştüğünü görüyoruz belgelerden.

-Neler konuşuyorlar?

Görüşmede Refet Bele'nin Mustafa Kemal'e husumeti çok açık ortaya çıkıyor. Bu görüşme henüz yayımlanmadı Türkiye'de.

-Biraz açabilir misiniz içeriğini?

Size şu kadarını söyleyeyim, Mustafa Kemal hakkında üstü pek kapalı olmayan eleştiriler getiriyor. Mustafa Kemal'in o makamda uzun süre kalamayacağını ima ediyor.

-Sultan Vahdettin Han'ın dönemin ABD Başkanı John Calvin Coolidge'ye yazdığı mektubu Amerikan arşivlerinden çıkardırdığınızı biliyorum…

Aslında ben o mektubu 2005'te buldum ve akademik bir çalışmada kullandım. Maalesef Türkiye'de bu tür yayınlar okunmadığı için ses getirmedi. Daha geniş okuyucu kitlesine ulaşmak için mektubu tam metni ile bir gazetede yayımladım. Belgeyi şans eseri buldum. İngilizce belgeler arasında bir şeyler ararken birden gözüme Osmanlıca bir metin ilişti. Raporlara yabancı dilde yazılmış belgeler de ekleniyor. Mektubun İngilizce tercümesi de el yazısı ile eklenmiş. Raporun tarihi okunmuyor ama ABD Dışişleri Bakanlığı'nın “alındı” kaşesinin üstünde 6 Mayıs 1924 tarihi var. Yani yaklaşık iki aylık bir fark var. Osmanlıcasında olmamasına rağmen, tercümesinde tarihin hemen üstünde San Remo yazılı. Yani Sultan bu mektubu San Remo'dan yazmış. Mektuba bir cevap var mı diye bakarken Mustafa Kemal'in de aynı ABD Başkanı'na bir mektup yazdığını gördüm.

-Atatürk neler yazmış ABD Başkanı Coolidge'ye?

Bunu da sonra yayımlayacağım için pek detaya girmeyeyim. Genel olarak 1927'de cumhurbaşkanı seçildiğini, Türk–ABD halklarının iyiliği için beraber çalışmak istediğini yazıyor.

-Vahdettin Han ile ilgili başka belgeler geçti mi elinize?

Evet, mesela bir belge de Sultan V. Mehmet'in ölümünden sonra Yusuf İzzettin Efendi'nin tahta geçeceği ve İzzettin Efendi'nin politik görüşleri rapor edilmiş. Veliahtın ölmesinin ardından tahta geçen Vahdettin hakkında da 1918 yılında imzasız bir değerlendirme yazısı gönderilmiş ABD'ye. Yazıda, Vahdettin'in İttihat ve Terakki ile husumetinden bahsediliyor ve İttihatçılarla yapılan pazarlıklar sonucu tahta çıkmasına izin verildiği bildiriliyor. Bu pazarlıkların ne olduğu yazılmamış ne yazık ki. Pazarlıklar da yazılsaydı inanılmaz bir belge olurdu.

-Yazışmalardan yola çıkarak ABD'li diplomatların Osmanlı ve sonrasında Cumhuriyet'i yakından takip ettikleri söylenebilir mi?

Kuşkusuz. Özellikle Osmanlı'nın yıkılıp Cumhuriyet'in kuruluşunu büyük bir ilgi ile takip ediyorlar. Yakında çıkacak kitabımda bu konu üzerine birçok belge olacak.

-ABD'li diplomatların yazışmaları Türk tarih yazımına katkı sağlıyor mu?

Tabii ki. Mesela ben yukarıdaki Refet Paşa'nın mülakatını kitabımda Mustafa Kemal'e olan muhalefeti göstermek için kullanıyorum. Bu belgeler Türk tarih yazıcılığında çok kullanılmamış ve incelenmemiş bir servet. Bizimle ilgili konularda İngiliz arşivleri çok zengin ama ABD arşivlerinde de İngiliz arşivlerinde olmayan pek çok bilgiye rastlamak mümkün. Bu belgeler bilgimiz dâhilindeki konular içindeki boşlukları doldurmanın yanı sıra bilmediğimiz pek çok şeyi de ortaya çıkarıyor. Bunlar arasında öyle belgeler var ki tarihi yeniden yazmamız gerekebilir.

-WikiLeaks'in kamuoyuna 30 yıl sonra açıklanacak diplomatik yazışmaları bugün yayımlamasına şaşırdınız mı?

Beni belgelerin varlığı değil, bunların internet ortamında yayımlanması şaşırttı. Belgelerin çok daha iyi korunduğunu sanıyordum. Diplomatların işi zaten bu; bilgi toplamak ve başkentlerine göndermek. Bazı diplomatlar topladıkları bilgileri gönderirken, ‘bunu bir dedikodu olarak duydum' ya da ‘bu bilgiye biraz ihtiyatlı yaklaşılması lazım' gibi değerlendirmeler de ekleyebilirler. Ama bu kısmen diplomatın kişiliği ile de ilgili bir şey. Eminim ki bazı diplomatlar sevmedikleri kişiler hakkında rapor gönderirken sevdikleri hakkında gönderdiklerinden daha az kibar olabiliyorlar.

-WikiLeaks'in yayımladığı yazışmalarda ABD'li diplomatlar bazı devlet liderlerine ‘teflon' gibi edep dışı sıfatlar takıyor. Geçmişte de bu tür sıfatlar geçiyor mu?

Aslında şöyle. Bu tür edep dışı sıfatların kaynağı genelde başkaları. Yani diplomat bir başkasından duyduğu bir dedikoduyu –ki içinde edep dışı kelimeler de olabilir–aynen gönderiyor. Raporlarda her çeşit kelimeye rastlamak mümkün ama diplomat ‘ben filancadan duydum, bu şahıs sahtekârlık işlerine bulaşmış' diyebiliyor. Sanıyorum bu dil ve üslup diplomatın kişiliği ile de ilgili. Çalıştığım dönemde ABD diplomatlarının raporlarını genelde çok diplomatik bir dille ve seviyeli yazdığını gördüm. Herhâlde yeni jenerasyon ABD diplomatları daha ‘rahat' bir dil kullanmakta sorun görmemeye başlamışlar.

-Türklerden nasıl bahsediliyor?

Genelde Türk devlet adamlarından saygı çerçevesinde bahsediliyor. İstisnaları tabii ki vardır.

-Son olarak bu tür tarihî belgeleri yorumlarken nelere dikkat edilmeli?

Burada çok önemli bir konuya değinmek istiyorum. Bu tür birinci el belgeler okunurken bile çok titiz davranmak gerekiyor. Bir iddianın yazılı olarak bulunması onun doğru olduğu anlamına gelmiyor. Çoğumuz çok önemli hatalar yapıyoruz bu tür belgeleri incelerken. Kendi görüşümüze, inancımıza, politik oryantasyonumuza uygun belgeleri çok daha üstünkörü değerlendirirken, işimize gelmeyenlere, ne kadar sağlam olurlarsa olsunlar, inanmamakta ısrar ediyoruz. Bunların ortaya çıkmasında hemen bir art niyet arıyoruz. Aslında tam tersini yapmak bizi gerçeğe daha da yaklaştırır. Yani görüşümüze destek veren belgeler hakkında daha da eleştirel olma alışkanlığını kazanmalıyız. Bir şeyi daha belirtmekte yarar var. Doğru olduğuna kesin kanaat getirilmesi için bir belgenin bağımsız ikinci bir kaynaktan desteklenmesi önemli; fakat maalesef tarihte her zaman böyle bir imkân olmuyor. Tarihçiler bazen bu belgeleri içinde yazıldığı ortama göre, yazanın o zamanki motivasyonuna göre değerlendirebilirler. Yapılmaması gereken, geçmişteki bir belgeyi bugünün bakış açısı ile değerlendirmek.

ABD belgeleriyle ‘İzmir Suikastı'nı yazıyor

Doç. Dr. Hakan Özoğlu'nun yolu ABD arşivleri ile bundan 13 yıl önce kesişir. 1987'de İstanbul Üniversitesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nden mezun olmasının ardından tarih doktorasını hazırlamak üzere girdiği Amerikan arşivlerinden bir daha çıkamaz. ‘Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Kürt Milliyetçiği' başlıklı doktora tezini bu arşivler üzerinden hazırlar. 1997–2007 arasında bir taraftan Chicago Üniversitesi Ortadoğu Dilleri ve Kültürleri Bölümü, Modern Türkiye Çalışmaları Kürsüsü'nde dil ve kültür dersleri verirken diğer taraftan Amerikan, İngiliz ve Osmanlı arşivlerinden çıkardığı belgeleri ‘Osmanlı Devleti ve Kürt Milliyetçiliği' adı altında kitaplaştırır (2005). İlkbaharda Türkçe tercümesi çıkacak olan ikinci kitabı ‘Cumhuriyetin Kuruluşunda Güç Kavgası: 150'likler, Takrir-i Sükûn ve İzmir Suikastı'nı yayına hazırlayan Doç. Dr. Özoğlu, Amerikan belgeleri üzerinde yürüttüğü çalışmalarını Türkiye'deki Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivleri ile İngiltere'deki arşivlerden elde ettiği belgelerle karşılaştırmadan yayımlamıyor. Hakan Özoğlu bugünlerde ABD Yüksek Komiseri Amiral Mark Lambert Bristol'ün Türkiye'de geçirdiği yılları çalışıyor.

AKSİYON