İnsan ilişkileri mi insani ilişkiler mi?

Son zamanlarda insan ilişkileri uzmanları sürekli sosyal medyada, televizyon kanallarında boy gösteriyor, bu ilişkilerde insanların nasıl mutlu olacağına dair cümleler serdediyorlar.

Ancak hemen hemen hepsinde ortak olan bakış acısı  var ki asıl üzerinde durulması gereken şey bu bakış açısı.

Ne diyor bu uzmanlar, “kendini üzmektense başkasını üz” .

Bu zatların, insan ilişkilerini anlatırken hiç de  “insani olmayan” bir bakışla  verdikleri  bu öğütleri de ibretle dinlemekte, izlemekte ve okumaktayız.

Mutlu olmanın yolu kendini korumaktan geçer diye başlayıp, nasıl da egoizmin, bencilliğin zirvesine ulaşırıza giden bu tavsiyeler insan ilişkileri için ne kadar doğrudur bu işte tam bir soru işareti.

Kardeşim sen de üzülme başkası da üzülmesin.

İnsan kalarak ve insan olarak bu dengeyi yürütemiyorsak, o zaman insanlık maceramızı yeniden gözden geçirmeliyiz değil mi?

Bütün hayatımı böylesine kötücül bir teori üzerinden yaşamamı  isteyenler sizce normal insanlar mıdır?

İnsan ilişkilerini ir karşılıklı talepler, istekler ve birbirine gol atmalar üzerinden  değerlendirmek çok yorucu, çok yıpratıcı ve de insanla yakından uzaktan alakalı değildir diye düşünüyorum.

İnsan insanın kurdudur mantığıyla yaklaşan bir anlayışın sonucunda insan insanı yer.

Ancak “yaratılanı severiz yaratandan ötürü” düsturu bizim için bir motto olduğu sürece kimse kimseyi üzmez.

Çünkü insan bilir ki her birimiz yaratanın o muhteşem yaratışındaki mucizeyiz…

O mucizeden doğa durumuna dönme isteğidir,  maalesef bugün insan ilişkileri üzerine konuşulanlar….

Biz en azından Ramazan’ın bu ilk gününde kadim düsturumuzu insan ilişkilerimizin merkezine koyalım, yaratılanı sevelim yaradandan ötürü…

Önceki ve Sonraki Yazılar