Hüdâî’nin türbesinde

Aziz Mahmut Hüdâî Hazretleri’nin türbesine yaklaşırken, dikkatimi şu duyuru çekti: “Tuvaletler ücretsizdir. Para ödemeyiniz.” İstanbul’da hiç de küçümsenmeyecek bir güzellik bu. Beyazıt’tan Süleymaniye’ye inen yolda üzerinde “sebil” yazan bir suluk görmüş ve ondan soğuk su içmiştim. Hemen her meydanında “Soğuk su! Buz gibi su!” diye ünleyerek para kazanmaya çalışan çoğu çocuk, yüzlerce insanın bulunduğu bir şehirde kaldırıma konmuş bu “sebil” de kayda değer bir güzellik sayılmalı.

Suyun satılıyor oluşuna da, tuvaletlerin paralı olmasına da alışabilmiş değilim. İster istemez katlandığım bu iki duruma alışmak niyetinde de değilim.

Aziz Mahmut Hüdâî türbesi çevresinde görkemli mezar taşları var ve iyi korunuyor. Mekân çiçeklendirilmiş. Türbe 16.30’da kapandığından selâm ve dualarımızı dışarıdan ilettik. Türbenin önünde 17- 18 yaşlarında üç genç vardı. Onlar da dua ediyorlardı. Türbenin birkaç basamak üstündeki caminin kapısında Raşit Küçük Hoca’nın Pazar günleri saat 12’de Hadis dersi verdiğini bildiren bir duyuru gördüm. “Ne güzel!” dedim, “Ne güzel!” Bütün bu güzelliklerde Aziz Mahmut Hüdâî Vakfı’nın himmeti olmalı diye düşündüm.

Akşam ezanı okundu. İmam efendi, ezan duasını yüksek sesle etti. Safların düzgünlüğünü denetlerken epeyce titizlendi. İmamın tegannîden uzak, düz ve akıcı bir okuyuşu vardı. Böylece daha çok âyet okumuş oldu. Cuma günü ardında namaz kıldığımız imam, tam tersini yapmış, kelimeleri bile bölen bir uzatış ve ezgileyiş sergilemişti. Elbette onun da kendine özgü bir lezzeti vardı ama yine de beni biraz rahatsız etmişti bu okuyuş.

Daha önce başka bir camide de gördüğüm ve üzerindeki anahtarlara bakarak, insanlar değerli şeylerini koysunlar diye yapıldığını düşündüğüm küçük gözlü dolaplar dizisi, Aziz Mahmut Hüdâî Câmii’nde de karşıma çıktı. Bir çocuğun ve babasının bu dolaplara ayakkabılarını koyduklarını, kilitleyip anahtarlarını aldıklarını görünce çok şaşırdım. Ayakkabı hırsızlığı, bu kadar tedbiri gerektirecek ölçüde artmış mıydı gerçekten? Canım çok sıkıldı. 281 numaralı gözün yanındaki son gözün üzerinde 28 yazılıydı. Oraya 8’den sonra 2 yazmak için belki boya yetmemişti. Belki de oraya yazılan 2, bir şekilde silinmişti. 282 çift ayakkabı, 282 kilit, 282 anahtar! İbadet mahallinde ayakkabılarını kilit altına alan 282 Müslüman… Tuhaf bir tıkanma, bulanma, donma duygusu…  

Bu duyguyu Aziz Mahmut Hüdâî Hazretleri’nin şiirleriyle açabilir, durultabilir, çözebilir miyim?

Buyruğun tut Rahmân'ın, tevhide gel, tevhide!
Tâzelensin imanın, tevhide gel tevhide!

 

Müşkilde kalan kişi, güç etme âsân işi,
Bırak gayrı teşvîşi, tevhide gel tevhide!

 

Sen seni ne sanırsın, fâniye aldanırsın,
Hoş bir gün uyanırsın, tevhide gel tevhide!

 

Yaban yerlere bakma, canın odlara yakma,
Her gördüğüne akma, tevhide gel tevhide!

 

Hüdâi'yi gûş eyle, aşka gelip cûş eyle,
Bu kevserden nûş eyle, tevhide gel tevhide!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.