Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Her olayda İsrail’in tarafında olmak tesadüf mü?

 

Ülkemizde 17 Aralık’ta başlayan operasyon süreci bütün hızıyla devam ediyor. Bu süreç gerçekten bir ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonu mu, yoksa devlete yuvalanmış olan ve kendilerini hizmet hareketi olarak adlandıran bir grubun hükümete karşı yaptığı bir ‘yargı operasyonu mu’ olduğu konusunda farklı düşünceler mevcut.

Gözlem ve deliller odur ki; yıllardır farklı iktidarlar tarafından devletin en önemli birimlerine yerleştirilmiş olan bu hareket mensuplarının, bir talimatla hükümete karşı harekete geçme ihtimali çok fazla görülüyor. Bunların bu operasyonu kendi güçleri ile mi yoksa dış güçlerin desteği ile mi yapıyorlar sorusu da akılları kurcalıyor. 2009 yılında Davos’ta meydana gelen ‘One Minute (Van Minüt)’ olayından sonra Amerika derin devleti ile İsrail tarafından tezgâhlanan plan, ‘gezi olayları’ ile patlak verdi ve ‘yargı operasyonu’ süreci ile devam ediyor.

Operasyonun nereye kadar varacağını ve hedefini kestirmek güç. Hükümet, görünmeyen gizli bir güçle mücadele halinde… Öyle ki bu gücün mahiyeti, sınırı, elindeki silahı ve hangi boyutta olduğu kesinlikle bilinmiyor. Bu gücün kendisi açısından en büyük avantajı da dışarıdan değil içeriden hem de devletin içinden olması. ‘Paralel devlet’ diye adlandırılması da bunun için…‘Paralel devlet yapılanmasını inlerine girip yok edeceğiz’ diyen Başbakan, yargı operasyonunun bir darbe teşebbüsüne dönüşmesini ve hükümetin yıkılmasını önlemek için tedbir olarak emniyette ve yargıda bazı değişiklikler yapıyor.

Bu satırların yazarı kesin olarak inanıyor ki, yıllardır devletin en önemli birimlerine yerleştirilen ve dış güçlerin planı doğrultusunda hareket eden grubun lider kademesi, Amerika’nın derin devleti ve İsrail ile işbirliği halindedir. Bu işbirliği sayesindedir ki, bu hareket mensupları hem devlet içinde bu kadar yuvalanmışlar hem de yargı operasyonunu uygulamaya koymuşlardır. Aksi halde bu operasyonun bu derecede büyük boyutta olması mümkün olmazdı. Hiçbir hareket ve hiçbir cemaat mensubunun hükümete karşı böylesine büyük bir operasyona kalkışması mümkün değildir. Bunu ancak dış güçlerle irtibat içinde olanlar yapabilir.

Ayrıca bu hareketin en büyük lideri konumunda olan zatın daha önce yapmış olduğu konuşmalar ve icraatlar da bu görüşümüzü desteklemektedir. Körfez savaşında “Ölen İsrailli çocuklar gözümde tülleniyor” diyen bu zatın gözünde yıllardır ölen Filistinli çocuklar tüllenmiş miydi acaba? “İsrail’den izin alınmadan yapılan Mavi Marmara seferi otoriteye başkaldırıdır” sözleri İsrail’i destekleyen net ifadeler değil midir? Bir insan bu sözleri hangi amaç uğruna söyler? Müslüman bir Başbakan’a beddualar eden zat, Siyonist İsrail devletini haklı gösteren bu sözleri sarf ediyorsa amacı ne olabilir? Diğer yandan İsrail’in açıktan karşı çıktığı Hakan Fidan’a bunların da aynı anda karşı çıkması da oldukça manidardır.

Ayrıca bu zatın darbecilerin yanında yer aldığı da artık gün gibi ortaya çıkmıştır. 28 Şubat döneminde Ecevit’e, Demirel’e ve de Papa’ya selam ve saygılarını göndererek övgüler yağdıran bu zat, dönemin Başbakan’ı merhum Necmettin Erbakan için “O zatla hiçbir gönül bağım yok” ve “hükümet etmeyi beceremediniz bırakın gidin” demiş ve yazdığı mektuplarda darbecilere methiyeler düzmekten geri kalmamıştır.

Amerika’nın isteği ve desteği ile yapılan 12 Eylül 1980 darbesinin mimarı Kenan Evren’e yazdığı mektupta şunları yazmıştır: “İşte şimdi, bin bir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin ümit ışığı saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.”

Dış güçlerin planı doğrultusunda yapılan 28 Şubat darbesinin en büyük mimarı Çevik Bir’e yazdığı mektupta da şu ifadeler dikkat çekici: “Genel Kurmayımız’ın çok değerli İkinci Başkanı. Sayın Komutanım. (…) Yüksek af ve hoşgörünüze sığınıyorum. Değerli Komutanım. Kahraman ordumuzun şerefli bir mensubu ve en yüksek rütbede bir komutanı… Tamamen Türk eğitim sistemine bağlı olarak faaliyet gösteren bu okullarda eğer, Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik, bağımsız ve sosyal bir hukuk devleti özelliğinin aksine bir faaliyet varsa, devletimizden önce ben, bu okulların açılmasını teşvik etmiş biri olarak kapatılmalarını teşvik ederim. Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arz ederim efendim.”

Her olayda İsrail’in tarafında olmak tesadüf olamaz. İslâm ahlâk ve faziletini yerleştirmek için faaliyet yapan insanlara gönül birliğini tamamen kapatan, gönlünü İsrail yanlılarına ve darbecilere açan bu zatın ve grubunun, Başbakan’ı hedefe koyan İsrail ile birlik olup bu operasyonların içinde yer almasına artık şaşmamak gerek… Mutlu yarınlar efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar