Geçen hafta Türkiye için demokratik olduğunu düşündüğüm referandum sürecinin başarılı geçtiğini söylemiştim.Ve referandum nihayetlendi. Evet mi Hayır mı süreci bitti. Süreci baltalamaya ve çirkinleştirmeye çalışanlar olmadı değil. Ama sürece zarar veremedi çok şükür. Evet dedik ve artık işimize gücümüze dönelim. Yapılacak çok iş var. Çalışmak lazım.

Bu referandum süreci belki en saldırgan strateji izleyen CHP ve Kılıçdaroğlu’nun küçük gibi görünen ama inanılmaz önemli ve büyük bir faciasıyla sonuçlandı.

CHP Genel Başkanının referandumda oy verememiş olması Türkiye’de ilk kez yaşanan bir olay olsa gerek. Piyasaya yeni giren bir liderin böyle bir olayı yaşaması onun doğarken ölmesine yol açabilecek nitelikte.

CHP ve Kılıçdaroğlu bu olaydan çok çekecek.

Hayır’ın en büyük sesi, çığırtkanı Hayır oyu veremiyor. Bu nasıl iş!

Kılıçdaroğlu’nun sözünü dinleyen ve Hayır verenlerin psikolojisini düşünsenize. “Sen ver dedin ben Hayır verdim sen vermedin”

Bu özürle veya unutkanlıkla oldu gibi güya insani tavırla geçiştirilecek bir olay değil. Maalesef ki Kılıçdaroğlu’na bu olay siyasi liderliğini dar edecek gibi görünüyor. Çok acemice bir olay.

Genel seçimde de CHP’ye oy verin diyecek ama kendisi verecek mi acaba?

Özellikle Kılıçdaroğlu ve tüm siyasi aktörler bu referandumdan şunu öğrenmeliler.

Artık bu siyasi pazar geleneksel anam babam usullerle yapılacak bir iş değil. Doldur boşalt, bizim insanımız cahildir, ne söylersen yer diyerek yapılan ya da yapılmayan siyasi kampanyacıkların karnesi geçen hafta verildi.

Nedir notlar?

CHP ve MHP karnesi kırıklarla dolu…

BDP zaten okulun haylazı… Allah ıslah etsin kampanyası yapsınlar…

Ak Parti okulun çalışkanı…

Referandum kampanyası yerine genel seçim kampanyası olarak konumlandıran Kılıçdaroğlu oy veremeyerek tüm kampanyasını da çöpe attı böylece. Gazı alınmış gazoz oldu yani.

Küçücük ama çoook etkili haberler

Dedim ya yapacak çok iş var. Çalışmak lazım. Her yerde Türkiye ve Türkler konuşuluyor. Referandum molası hemen bitmeli ve herkes kendi işinde daha ileriye gidecek inovatif stratejilerle “Made In Turkey” markasına katkı sağlamalı.

Geçen haftalarda çıkan iki haberi sizlere hatırlatmak istiyorum.

Biri, İşviçreli asansör firması Schindler’in İsviçre’deki merkezini Türkiye’ye taşıma kararı.

İkincisi de Harvard Üniversitesi’nin Türk Hazinesine ait bonoları satın alması.

Düşünsenize bir dünya devi niye Türkiye’ye merkezini taşısın ki!

Ve yine dünyaca ünlü bir üniversite İsrail Şirketlerindeki hisselerini satıp Türk Hazine bonosu alsın ki!

Güven olsa gerek.

Dünya Türkiye’ye geliyor. Cazibe merkezi olduk. Bizim firmalarımıza uyarı. Rekabete hazırlanın. Pazarlama ve reklam çalışın.

Çocuklar Basketbolcu Olacak!

Çocuklarımızı ya topçu ya popçu yapmaya yönelik mitimiz vardı eskilerde. Belki hala var ama eski dozajı düştü. Eskisi gibi değiliz. Çocuklarımızı zorla şarkı söyletmeye ya da futbolcu yapmaya gitmiyoruz artık.

12 Dev Adamımız en son dünya kupasıyla dikkatleri yeniden basketbola çekti. Ve bu tarihten sonra yine topçu olmaya başlayacak bir jenerasyona şahit olacağız. Top aynen devam ama futbol topu değil.

Küçük Hidayetler, Keremler, Enderler, Ömerler sokaklarda şahlanacak.

Şimdiden uyarıyorum. Belediyeler hemen eskiyen basket potalarını yenilemeye başlasınlar. Küçük basketçiler ebeveynleriyle birlikte geliyorlar.

12 Dev Adama verilmesi vaad edilen 1,5 trilyonlar, evler arabalar bizim ebeveynlerin aklını çeldi. Öyle değil mi?

Helali hoş olsun. Bizim millilerimiz bunu fazlasıyla hak etti aslında.

Basketbola sponsor olmayıp sinsi pazarlama yapan firmalarda boy gösterdi bu süreçte. Sinsi (ambush) pazarlama yapan bu firmalara yakında uyarılar gelirse şaşırmayın. Nasıl yapılacağını bilmezsen kendi silahınla vurulursun.